Çözüm Süreci’nde top MİT’ten Meclis’e geçti
İhsan Süreyya Sırma, 82 yaşında Türkiye’nin yaşayan en ünlü İlahiyatçılarından. 70’li yıllardan beri İslami çevrelerde herkesin bildiği ve saygı duyduğu bir isim.
Ama galiba Kürtçe konuşabildiğini pek çok insan ilk kez üç gün önce duydu.
Şırnak Üniversitesi tarafından Cizre’de düzenlenen 4. Uluslararası Melaye Ciziri Sempozyumu’nun açılışında konuştu Sırma.
Hani günlerdir Mesut Barzani’nin üniformalı Peşmerge korumalarıyla tartışılan sempozyum.
Devlet yönetiminde kötü niyetli olmayan bir amatörlüğün demode bir Barzani/aşiret takıntısını tetiklemesi sürpriz değildi.
Ama bir AK Partilinin o sempozyuma bakınca ilk gözüne batacak olan üniformalı koruma değil, Türkiye’nin Kürt meselesinde aldığı mesafe olmalıydı.
Şırnak’ta bir üniversite açan, bu üniversitenin Kürt şair ve mutasavvıf Melaya Ciziri için dördüncü kez anadili Kürtçe olan bir sempozyum düzenlemesine imkan sağlayan, bu sempozyum için başka şehirlerden gelenlerin uçaklarının indiği havalimanına Şerafettin Elçi’nin adını veren, Mesut Barzani ile sınırı geçip sempozyumda Türk bayrağı önünde Kürtçe beyitler okuyacak kadar yakın ilişkiler kuran, bu sempozyumda bildiri sunan hocaların bazılarının geldiği dört Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü açan ve bu sempozyumun açılışına AK Parti milletvekili ve İçişleri Bakan yardımcısını gelebilmesini normalleştiren AK Parti iktidarı oldu.
YÖK’e bağlı bir üniversitede Melaya Ciziri üzerine dördüncüsü yapılan Kürtçe sempozyumu Barzani ve İçişleri Bakan Yardımcısı açarken; CHP yeni parti programında anadilin öğrenilmesinin önünü açmayı vaad ediyordu.
Pervari doğumlu, Mele bir aileden gelen, Türkçe’yi zor bela ilkokulda öğrenmiş ve 82 yaşında kadar kamu önünde Arapça, İngilizce, Fransızca konuştuğu görülmüş ama Kürtçe konuştuğunu çok az insanın bildiği İhsan Süreyya Hoca’yı bu kadar mutlu eden de bu gelinen yer olmalı:
“Kendime diyorum ki ‘bugün senin bayramındır, mübarek olsun’ Bu bayramı rüyamda gördüm! Hepimizin bayramı mübarek olsun! İster Türk olalım, ister Kürt olalım ve isterse İrani olalım, her ne isek biz kardeşiz! Allah öyle emretmiştir! O kadar sevinçliyim ki! Bugünü sağlayanlardan Allah razı olsun. Ankara’da olanlardan ve Barzan’da olanlardan da Allah razı olsun! Ben çocukken hiç böyle güzel günler göreceğimi zannetmiyordum. Ama Allah her şeye kadirdir.”
Kürt sorununun inkar ve asimilasyon kısmı artık tamamen geride kaldı.
Ama aynı sempozyumun açılışında AK Parti Şırnak Milletvekili’nin Barzani’ye hoş geldin övgülerinin bir sadakat eksikliği gibi görülmesi, Barzani’nin üniformalı korumalarının bir egemenlik krizine dönmesi ve sempozyuma Cizre’nin DEM Partili iki eşbaşkanının girememesi ve Emniyet Müdürü tarafından tehdit edilmesi meselenin hala çözülememiş kısımlarının kısa bir özetiydi.
Meselenin çözülememiş bu kısmının ana sebebi 50 yıllık süren silahlı isyanın yarattığı travmalar.
PKK meselesi bazılarına göre çoktan bitmişti, çözülmesine bile gerek yoktu. Halbuki karşımızda uzun tarihimizin tam olarak bastırılamamış ya da bitirilememiş en uzun isyanı var.
Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye tarihinde çok sayıda isyan girişimi oldu. Ama bunlardan hiçbiri 50 yıl sürmedi.
Dünya tarihinde bile bunun örneği çok azdır.
O yüzden yol engebeli, güven düşük, her adım sancılı, buluttan, birkaç cümleden nem kapılıyor ama süreç bir yıldır sürüyor.
Peki 3 Aralık itibarıyla ne durumdayız?
Önceki gün Ankara’da Kürt Çalışmaları Merkezi, İzmir merkezli Bayetav ve Rawest Araştırma’nın birlikte düzenlediği “Ortak Geleceğe Birlikte Bakmak” başlıklı çalıştayda süreçteki son durumu bu süreci en yakından izleyen uzmanlar, gazeteciler, aktör ve Meclis’teki The Komisyon’un bazı üyeleriyle bir kere daha konuştuk.
Bir kere daha çünkü bu isimlerin pek çoğuyla süreç başladığından bu yana yaptığımız üçüncü değerlendirme toplantısı oldu bu.
İlki Aralık 2024’de Van’da yapılmıştı. Elde sadece Bahçeli’nin çağrıları, belediyelere atanan kayyımlar, Suriye’de daha yeni Esad iktidarının devrilmesi vardı.
Salonda saatlerce bunun bir süreç olup olmadığı, barış ve demokrasi denklemi içinde bunun mümkün olup olmadığı ve Suriye tartışılmıştı.
Sürecin varlığını ve mevcut şartlarda da ilerleyebileceğini tuhaf ve imalı bakışlar altında savunan küçük bir azınlıktık o toplantıda.
Fazla iyimserlikle suçlanmıştık.
İkinci toplantı Ekim 2025’de İzmir’de yapıldı.
Süreçte ciddi mesafeler alınmıştı, artık bir sürecin varlığından şüphe etmek de iyimserlik suçlaması da imkansızdı. 19 Mart etkisiyle sürece bakanlar vardı ama CHP’nin sürece desteğinin de etkisiyle demokrasi ile barış arasında öncelik sonralık ilişkisi olmadığı da anlaşılmıştı. O toplantının en hararetli tartışmaları Suriye üzerine olmuştu. Türkiye’deki Kürtlerin sorunlarının en heyecanlı ve acil kısmı Suriye’deki Kürtlerin sorunları gibi olmuştu.
Son toplantı Meclis Komisyonu’ndan heyetin İmralı’ya gidip Öcalan’la konuşmasından sonra oldu. Bir yıl önce bunun olabileceğini söyleyecek biri iyimserlikle değil, Türkiye’nin şartlarını bilmemekle suçlanırdı.
Ama bir yıl sonra CHP’nin İmralı heyetinde olmaması, sürece destek veren CHP’lilerin bile savunamadığı geri bir pozisyona dönüşmüştü.
Tartışmalar muhalefetin DEM ve süreçle ilişkisi, Demirtaş’ın serbest bırakılması, Suriye’de bir çözüm ve krizin Türkiye’deki sürece etkisi etrafında döndü.
Ama açık ki İmralı ziyareti bir ziyaretten daha önemli bir dönüm noktası oldu.
CHP’nin süreçten ayağını çektiği an tam da süreçte topun Meclis’in ve siyasetin ayağına geldiği andı.
Bunu anlamak için bir hafta daha geriye gitmeliyiz.
Geçtiğimiz haftalarda süreçte çok kritik bir gelişme yaşandı.
PKK, Irak’ta Türkiye sınırında on yıllardır kamplarının olduğu Zap ve Metina’dan çekildiğini açıkladı.
Haberi önce PKK fazla ayrıntı vermeden duyurdu.
Ama ayrıntıları devlet kaynaklı haberlerden öğrendik.
Türkiye gazetesinin haberine göre PKK’nın çekildiğini açıkladığı Zap ve Metina’daki alanlar MİT ve TSK koordinasyonunda kurulan doğrulama mekanizmaları tarafından tek tek taranmış, PKK’nın Zap ve Metina’daki toplam 6 mağarayı boşalttığı, bu mağaralardaki mühimmatı da imha ettiği tespit edilmişti.
PKK militanları bazıları kilometrelerce uzunlukta olan bir kısmı hastane bazıları sosyal tesise dönüştürülmüş ve on yıllardır her türlü askeri operasyona rağmen ellerinde tuttukları mağaralardan ve üs bölgelerinden Irak’ın Türkiye sınırının daha iç kısımlarına doğru çekildiler.
Türkiye sınırındaki bu bölgede TSK ve MİT’in kontrol noktaları kuruldu.
Bu haberde en dikkat çekici nokta, MİT ve TSK’nın PKK’nın bu çekilme adımını kurduğu mekanizmayla sahada teyit etmesi oldu.
Tabii bu teyit sadece bir gazeteye sızdırılmış bir haberden ibaret kalmadı.
Geçen hafta komisyonda beş saat boyunca konuşan, sorulara cevap veren ve süreçteki son durumu anlatan MİT Başkanı İbrahim Kalın, milletvekillerine ayrıntılı olarak bu gelişmeyle ilgili bilgi verdi.
Soldan sağdan iktidar ya da muhalif komisyon üyesi milletvekillerini tatmin eden bir sunum olmuş bu.
Aslında MİT Başkanı, bu sunumla Meclis Komisyonu’na PKK’nın silah bıraktığını ve güçlerini çektiğini ilk ağızdan teyit etmiş oldu.
PKK’nın bu adımının TSK ve MİT’in kurduğ mekanizma tarafından teyit edilmesiyle sürecin çok önemli ama az konuşulan bir eşiği daha aşılmış oldu.
Yani MİT, PKK’nın silah bıraktığını hem devlete hem de Meclis’e teyit etti.
Bu teyit kritik, çünkü devlet ve Meclis adım atmak için bu teyitin gelmesini bekliyordu.
Bu teyit geldi ve artık Meclis yasa önerisi hazırlama aşamasına geçebilir.
Böylece MİT’in İmralı’daki görüşmelerle başlattığı, Bahçeli’nin çağrıları, Öcalan’ın örgütüne çağrısı, örgütün fesih kararı, silahları yakma töreni, Meclis’te Komisyon kurulması ve PKK’nın Türkiye’den tamamen çekilmesiyle ilerleyen süreçte MİT kendisine verilen görevini yaptı ve topu Meclis’in ayağına getirdi.
Aslında Komisyon üyeleri de İmralı’ya giderek “bundan sonraki kısım istihbarat örgütünün değil siyasetin işi” demiş de oldular.
CHP’nin kaçırdığı işte bu oldu.
Şimdi top Meclis’te ve siyasi iktidarda.
Bir MGK toplantısında ya da başka bir biçimde PKK münfesih terör örgütü ilan edilecek ve Komisyon PKK’lıların geri dönüşüne imkan sağlayan yasayla ilgili raporunu ve önerisini Meclis’e sunacak.
Bunun üzerine Meclis’in önüne de bir geçiş yasası gelecek.
Kürt Sorunu derken bonkör olan CHP ve diğer muhalif partiler İmralı ziyaretinden sonra bu yasayla da sınanacak.
Sadece muhalefet değil, sürecin bu aşamaya kadar gelebileceğini hesaplamayan, bütün yatırımını sürecin bir aşamada tökezlemesine yapan herkes de sınanacak.
İktidar yanlış muhalif, devlet ve örgüt çevrelerinde bu meselenin çözülmesine kimse çok hazır sayılmaz. 50 yıllık alışkanlıklar kolay terkedilmiyor.
O yüzden herkes için büyük bir sınav olacak.
Hala bu tarihi sürece bakınca sadece Barzani’nin yanındaki iki peşmergenin üniformasını, üç ay önce bizzat silahını yakan Bese Hozat’ın “biz eve dönmek istemiyoruz, siyaset yapmak için özgürlük yasası istiyoruz” gibi özü itibarıyla aynı şey demek olan kendi kamuoyuna verdiği propaganda mesajlarını görenler, son 10 yıldır terör kartının kolaycılığına kendini fena halde kaptırmış, kendi liderlerinin en büyük mirasım dediği bir işi bile savunamayan iktidar çevreleri, süreç nasıl olsa çöker diye bekleyen ama çökmedikçe DEM Parti’ye karşı terk edilmiş sevgili sendromuyla sözel şiddet uygulayan muhalifler, 70 model örgütünü fesh ettiriyor diye Öcalan’ın akıl sağlığını sorgulamaya başlayanlar ve tabii bütün itibarını ve kariyerini bu çatışmaya borçlu olanlar, ideolojik formatları 50 yıllık bir meselenin çözümünde mavi ekran verenler…
Herkes sınanacak.
Ama Türkiye’nin demokrasi ve hukuk standartları olmasa da tarihsel momentum ve bölgenin şartları sürecin ilerlemesinden yana olmaya devam ediyor.
Ve top da artık siyasetin ayağında.
MİT ayağa pası attı, kaleyi görüp topu ağlara bırakma sırası siyasette…


