1. YAZARLAR

  2. Nasuhi Güngör

  3. Barışa can vermek
Nasuhi Güngör

Nasuhi Güngör

Barışa can vermek

A+A-

Küçümsemek, insanların gündelik hayatında bile beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Ancak iş siyasete veya devletler arası ilişkilere gelince telafisi güç durumlara neden olabilir.

ABD Başkanı Trump’ın ülkesine ve küresel sisteme yönelik dönüşüm hamlesi, içeride ve dışarıda sıkça alaycı bakışların konusu oldu. Kuşkusuz gerçek anlamda karar vericilerin olup biteni daha ciddiye aldığı söylenebilir. Fakat hala okur-yazarlar nezdinde kafalar fazlasıyla karışık.

Trump, saldırgan ve beklenmedik hamlelerini yaparken, güçlü görünmek adına doz aşımı düzeyinde bir özgüven sergiliyor. Takvim belirtiyor, yapmazsan şöyle olacak diye tehditler savuruyor.

Hatırlayın, en iddialı olduğu konuların başında Rusya-Ukrayna savaşını durdurmak vardı. Ukrayna tarafını önce aşağıladı, sonra anlaşmaya razı etti. Rusya’ya dair verdiği “Putin’le birbirimizi anlıyoruz” mesajı ise barışa dair umutları daha da artırdı.

SAVAŞ DURMADI

Fakat geldiğimiz aşamada işler beklediği gibi gitmiyor. Trump’ın savaşı durdurma konusunda samimi olduğunu düşünüyorum. Çünkü “Çin seferi”ne hazırlanırken, Rusya’yı dengeleme veya biraz olsun Çin’den koparma hesabı yapıyor. 1970’lerde Başkan Nixon’un “Rusya’ya karşı Çin” modelini aktörlerin yerini değiştirerek tasarlıyor.

Ancak Putin Rusya’sının dünyanın çok kutuplu olması ve kendisinin de bu dengede yeralması yönündeki arayışını biraz fazla küçümsemiş görünüyor. Tıpkı barışı çabucak sağlayacağını düşünürken sorunu küçümsediği gibi.

POLONYA’DAN TÜRKİYE ÇIKIŞI

Dün Polonya Dışişleri Bakanı Radosław Sikorski, Rusya ve Ukrayna arasındaki barış görüşmelerinde ABD'nin arabuluculuk rolünün Türkiye ve Çin tarafından üstlenilebileceğini ifade etti. Polonya’nın özellikle Ukrayna konusunda Rusya’ya karşı sert tavrını da hatırlamakta yarar var.

Polonya yeni dönemde özel başlıklar açılması gereken bir ülke. Doğu Avrupa’da baskın bir rol üstleniyor ve bu durum deyim yerindeyse mızmızlanan Batı Avrupa’nın yaşlı büyüklerinden farklı bir yere oturtuyor kendisini. Nitekim daha önce Türkiye-Polonya ilişkilerine dikkat çekmiştim. Bunu daha genel bir yaklaşımla Türkiye-Doğu Avrupa ilişkileri olarak ele almak önemli.

Arabulucu ve denge kurucu roller, sanıldığından çok daha fazla gayret, tecrübe ve sabır gerektiriyor. Ukrayna’nın işgali başladıktan sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu yöndeki çabalarının küresel ölçekte gördüğü kabul değerliydi ve hala da öyle. Tekrar gündeme gelmesi de tesadüf değil. Ancak Türkiye’de muhalefetin kendi ülkesinin bu rolünü değersiz kılma çabasını da hatırlıyoruz ne yazık ki.

BİR BAŞKA BARIŞ ÇABASI

Söz ülkemize gelmişken, bu başlıkların hepsinden daha önemli ve kritik bir süreci yönetiyoruz. Yarım asra yakındır elimizi kolumuzu adeta kilitleyen terör belasından çıkış ve Terörsüz Türkiye hedefine yol alış. Kritik bir aşamaya geldik. Bunu tamamlayacağımıza inanıyorum. Aksi bir durumdan sadece Türkiye zararlı çıkmayacak, herkes bunun farkında.

Bu sürecin de sıkça bir yandan olumsuz, diğer yandan küçümseyici bakışlara muhatap olduğu malum. Kimi bozulacak konforundan, kimi ise ortaya çıkacak sonucun iktidara yarayacağı endişesinden bunu yapıyor.

Geçmişteki örnekler üzerinden kaygılı olanları elbette anlamalıyız. Ancak önceki gün TBMM çatısı altında Sırrı Süreyya Önder’le ilgili taziyede ortaya çıkan manzara, Türkiye’nin bu tarihi hamlesinin başarılı olacağının resmiydi adeta. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin dokunuşları, barışı yerde bırakmayacağız ve ona birlikte can vereceğiz mesajıydı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı iradesi ise Türkiye’nin gücü ve en büyük avantajı.

Bunu heba etmeye kimsenin hakkı yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar