1. YAZARLAR

  2. Fehmi Koru

  3. Baki’den Namık Kemal’e, değerlere bakışlar… Arada Necip Fazıl da var…
Fehmi Koru

Fehmi Koru

Baki’den Namık Kemal’e, değerlere bakışlar… Arada Necip Fazıl da var…

A+A-

Kırıkkale Üniversitesi Senatosu, katılımcıların oybirliği ile, merkez kampüsünün ‘Prof. Dr. Beşir Atalay Kampüsü’ olan adını değiştirmiş; böylece üniversitenin kurucu rektörünün adı kurduğu bilimler yurdundan silinmiş olacak…

AK Parti’nin kuruluşunda yer almış, ilk hükümetinden başlayarak 2014 yılına kadar başbakan yardımcılığı dahil en ağır yüklü bakanlıklarda görev üstlenmiş bir siyaset adamıydı Beşir Atalay

Aynı zamanda bir bilim adamıydı da.

Kurucusu olduğu üniversitenin, kendisi rektörlükten ayrıldıktan ve siyasete atıldıktan sonra kampüse uygun gördüğü ad, yeni yönetim tarafından siliniyor.…

Üzülmeli mi buna Prof. Beşir Atalay?

Herhalde üzülüyordur…

Tavsiyem, divan edebiyatımızın zirve şairlerinden Baki’nin (1526-1600) gerçek değerlerin ancak ölümlerinden sonra haklarının teslim edildiğine dair beytini hatırlayıp üzülmemesi…

[Baki’nin beyti şöyle: “Kadrini seng-i musallâda bilip ey Bâkî / Durup el bağlayalar karşına yârân saf saf…”]

Kadir bilmezliğin yaygın olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz.

Günümüzün öndegelen siyasilerinin her fırsatta övgüyle söz ettikleri geçmişin önemli sanat ve fikir insanlarının, kendilerine itibar etmeleri beklenebilecek sağcı siyasilerin iktidarları döneminde karşılaştıkları muameleler bile yeterince göz açıcıdır.

Pek çok değerin gel-gitli görünen siyasi tutumları, genellikle onlara atfedilen görüş farklılaşması yüzünden değil, siyasilerin sergiledikleri çelişkili tutumlar yüzündendir.

Şimdilerde de, isimleri her düzeyde eğitim kurumlarına, sokaklara, caddelere, bulvarlara verilen pek çok değerli kişi, hayatta olsalardı, isimlerini yaygınlaştırmakta yarış edenlerden ilgi görecekler miydi?

Hiç sanmıyorum.

Soruma verdiğim olumsuz cevabın gerekçesi, o isimlerin eserlerinde duruyor…

Necip Fazıl’ın vasiyeti şöyle değil miydi: “Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam / Alıp beni götürsün tam dört inanmış adam.”

Bu tür yakışıksız işler yalnızca bizde görülmüyor; giderek başka ülkelerde de geçmişle hesaplaşmalar yaşanabiliyor…

ABD’de bile…

Henüz orada kurucuların isimlerinin üniversitelerden silinmesine girişilmedi, ama o da yakındır.

Dünyanın en itibarlı bilim yuvalarından bazıları ABD’de. Onların da ilk sırasında Harvard Üniversitesi bulunuyor.

Son başkanlık seçiminde yeniden seçilmeyi başarmış Donald Trump, iktidarının ilk 100 günü için baştan açıkladığı programını hayata geçiremiyor.

‘Savaşsız Dünya’ projesi için Gazze’deki kıyımı durdurması, Ukrayna Savaşı’nı sona erdirmesi gerekiyordu; savaşlar halen devam ettiği gibi dünyanın çeşitli köşelerinde yeni çatışmalar baş gösterdi. Savaşın Uzak Doğu’ya sıçraması beklenebilir.

Trump seçim vaatlerini hayata geçirmede başarısız.

Başarılı sayılabileceği tek alan, eğitim…

Başta Harvard olmak üzere en değerli eğitim kurumları ateş hattında.

Çok zor girilen en öndeki sekiz üniversite…

İktidarda bulunan kadrodaki insanların kapısından bile geçemediği bu kurumları işlevsiz hale getirmeye çalışıyor Trump.

Harvard yönetimi direniyor, çoğu güce boyun eğdi, eğiyor.

Elinden gelse Harvard Üniversitesi’ni kapatacak…

Yolu Boston kentine düşenler görmüşlerdir: Üniversitenin kampüs girişindeki geniş bahçenin en görünür yerinde John Harvard’ın heykeli bulunur.

John Harvard üniversitenin kurucusu bilinir.

Oysa bu bilgi yanlıştır. Kuruluşundan iki yıl sonra ölen din adamının adı, onun bütün mal varlığını yeni okula bağışlaması sebebiyle verilmiştir.

Bir kadirşinaslık örneği olarak…

“Kaldırın o adamın heykelini” diyebilirdi Trump; onun yerine, Filistin yanlısı hocaları bulunan Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nin kapatılmasını, bu gerçekleşene kadar merkezin müdürünün değiştirilmesini istiyor.

Hangi derslerin okutulup okutulmayacağını da kendisi belirleyecekmiş…

[Ben orada yüksek lisans eğitimi alırken merkezin müdürü bir Yahudi hocaydı -Prof. Nadav Safran-, en son müdür bir Türk hoca -Prof. Cemal Kafadar.]

Macaristan başbakanı Viktor Orban Central European Üniversitesi’ne (CEU) benzer baskılar uygulayıp yönetimine tek çıkış yolu bırakmıştı: Başka bir ülkeye taşınmak…

CEU komşu Avusturya’ya taşındı.

ABD’de Harvard ve diğer yedi üniversiteyi kimliksizleşmeye zorlayan Trump’ın kadrosundan farklı olarak, Orban’ın kadrosunun önemli isimleri hemşehrileri olan George Soros’un CEU’sundan mezun.

Bizde Şehir Üniversitesi’ne öyle bir şans tanınmamıştı; mütevelli heyet başkanlığını AK Parti kurucu kadrosundan Prof. Ömer Dinçer’in yaptığı üniversitenin kapılarına kilit vuruldu.

Ülke eğitim düzeyinin üzerinde niteliklere sahip bir üniversiteye ihtiyaç duyulmadığı için olacak…

Boğaziçi Üniversitesi de, herhalde aynı gerekçeyle, ülkemizdeki yüksek eğitim ortalamasına uygun hale getirilmeye çalışılıyor…

Dünyada meydana gelen gelişmeler birbirinden bağımsız değildir; bir süredir daha önce bizde yaşanan sonradan başka ülkelere taşınıyor, önceleri bizde görülmemiş olanlar da şimdilerde başka ülkelerden devralınıyor…

Kurucu rektörünün adıyla şeref bulmuş bir üniversitenin günümüzdeki yöneticileri, o şereften vazgeçmeye karar vermişlerse, Prof. Beşir Atalay’ın üzülmesine hacet yok…

“Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr-ü kıymetten” diyen Namık Kemal de aynı görüşte.

Önceki ve Sonraki Yazılar