Ateşkesin ömrü ne kadar?
Önceki gün yayınlanan “İran ABD’yi nasıl vuracak” başlıklı yazıda, özetle şu tezleri ileri sürmüştüm. “Eğer Tahran yönetimi, bölgedeki Amerikan hedeflerine yönelik can yakıcı saldırılar düzenlerse, savaşın geniş bir alana yayılması kaçınılmaz olabilir.
Ancak bir diğer ihtimal, İran’ın yapacağı misillemenin daha düşük dozda olmasıyla ortaya çıkabilir. Bu durumda İran cepheyi genişletmeden İsrail’i hedef almaya devam edebilir.”
Nitekim dün gece İran’ın Katar’daki ABD üslerine yönelik saldırısı, “can yakıcı” değil, kendi ifadeleriyle “sembolik” oldu. Tahran, dost ve kardeş Katar halkını hedef almadığını ifade ederken, Trump saldırı sonrası önce şöyle bir açıklama yaptı: “Belki İran artık bölgede barış ve uyuma doğru ilerleyebilir ve ben de İsrail'i aynı şeyleri yapmaya azimle teşvik edeceğim.”
TRUMP’IN ÖFKESİ VE ATEŞKES
İlerleyen saatlerde Trump, ateşkes açıklamasını yaptı.
Sonrası malum. Trump’ın öfke dolu çıkışları, İran ve İsrail tarafından gelen açıklamalar. Nihayet sağlanan ateşkes. ABD Başkanı, bir film ya da reklam yıldızı edasıyla günlerdir devam eden şovunu, Lahey’deki NATO zirvesi öncesi ateşkesle süslemiş oldu.
Bu söylediklerimin, artık merdiven altı komplo teorilerine dönüşen “tiyatro” benzetmesiyle ilgisi yok. İsrail’in İran’a saldırısıyla başlayan savaşın ne denli gerçek olduğunu tartışmak bile abes. Kastım, Trump’ın tarzıyla ilgili. İkinci döneminde bu şov tarzını daha da öne çıkarmaya başladı. İnişli çıkışlı ve birbiriyle çelişen açıklamalarının bu tarzın bir parçası olduğunu düşünüyorum.
KİMSE VAZGEÇMİŞ DEĞİL
Öte yandan, saldırıyı başlatan İsrail’in ve ona önce destek, sonra ortak olan ABD’nin de herhangi bir şekilde tezlerinden vazgeçtiği kanaatinde değilim. Ateşkes sadece bir ara. Hayli uzun sürme ihtimali de var. Ancak tekrar şöyle vurgulayayım. Ortadoğu’daki dönüşüm ve İran rejiminin değişimi konusundaki yaklaşım ve arayışlar devam ediyor. Elbette İran'dan fazlası da var.
2020 yılının başında gerçekleşen Kasım Süleymanî suikastının ardından başlayan ana hamlenin, devamında gelen saldırı ve suikastlarla devam ettiği ortada. İran, dört Arap başkentindeki etkinlik ve nüfuz alanını terk etmeye zorlandı. Lübnan’da Hizbullah, genel anlamda Suriye, ardından Husiler ve halihazırda Irak. Böyle baktığınızda stratejik olarak bir değişim yok. Gördüklerimiz taktik adımlar sadece.
İRAN İÇİNE DÖNDÜ
İran’ın vekil güçlerine yapılan büyük hamlenin, kendisini siyasi sınırlarının içinde hareket etmeye zorladığını; ayrıca bu aşamada da rejimin karakterini değiştirme baskısının devam ettiğini söyleyebiliriz. Tahran’ın siyasi sınırlarının ötesinde kurduğu savunma hattı neresinden bakarsanız bakın uzun zaman pek çok tehdidi kendisinden uzak tuttu.
Ancak şimdi manzara değişti. İran bu güçlerin zayıflamasıyla birlikte kendi içine dönerken, bir yandan da uzun yıllar boyunca bu alanlarda harcadığı muazzam kaynakların oluşturduğu ekonomik tabloyla yüzleşmek zorunda.
REJİM VE PEHLEVİ KARİKATÜRÜ
Meselenin İran tarafında ise şu başlıkların altını çizebiliriz. Öncelikle İran’la ilgili rejim değişikliği talebi, Pehlevi hanedanı üzerinden gösterilen karikatür işlerden ibaret değil. Ülkemizde bile bu tuhaflığın mümkün olabileceğini iddia edenler çıktı. Bunun İran gerçekleriyle uzaktan yakından ilgisi yok.
İkincisi, rejimin istihbarat başta olmak üzere ciddi zaaflar yaşadığı, gelir dağılımı üzerinden derin sorunları olduğu doğru. Ancak bu durum İran’da rejim değişikliğine gidecek bir sosyolojiyi, onu harekete geçirecek dinamikleri ve elbette liderlik edecek bir kadroyu işaret etmiyor. Küresel karar vericilerin bunun farkında olmadığını düşünmek abes.
Üçüncüsü, İran’ın İsrail’e verdiği sert (ve gerçek) karşılığın toplumda oluşturduğu bütünlüğü hafife almamak gerekiyor.
Yeri gelmişken, Türkiye’nin savaşın başından itibaren oynadığı rol üzerinde ayrıca konuşmaya değer. Bölgede elimizi güçlü kılan da bu zaten. Lahey Zirvesi’yle birlikte konuşmaya devam edeceğiz.