1. YAZARLAR

  2. Doğu Ergil

  3. Ateş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye
Doğu Ergil

Doğu Ergil

Ateş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye

A+A-

Ortadoğu’nun jeopolitik saati yeniden hızlanıyor. İsrail–İran hattında artan gerginlik, yalnızca iki ülkenin değil, bölgeyi çevreleyen tüm aktörlerin sinir uçlarına dokunuyor. ABD’nin İran’a yönelik sertleşen dili, İsrail’in ardı ardına gerçekleştirdiği hedefli saldırılar ve İran’ın buna vekil güçler üzerinden verdiği yanıtlar, yeni bir tırmanışın habercisi. Bu tırmanışın tam kıyısında, Suriye var — dolayısıyla Türkiye.

Suriye’nin stratejik anatomisi

Suriye bugün Türkiye yönetimi kabul etmekte zorlansa da artık tek bir ülke değil; dört farklı nüfuz alanına bölünmüş, çok merkezli bir coğrafya.

Kuzey ve kuzeydoğu: Türkiye sınırına komşu bölgelerde PYD/YPG’nin denetiminde fiilî özerklik alanı sürüyor.

Batı ve Şam çevresi: Rejim ordusu ve İran destekli milisler hâkim. Alevî nüfus güven ve uyum sorunu yaşıyor.

Doğu: ABD’nin varlığı ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) etkinliği sürüyor.

Güney: Ürdün sınırına yakın bölgelerde uyuşturucu trafiği, milis çekişmeleri ve kaçakçılık ağları yoğun. Dürzî nüfus, geçici Şam yönetimine güven duymuyor ve huzursuz.

Bu karmaşık harita, Türkiye’nin hem güvenlik hem diplomasi bakımından karşı karşıya olduğu belirsizliğin temel kaynağı.

Yeni çatışma hattı: İsrail–ABD’nin İran’a yönelme riski

İsrail son aylarda İran içindeki hedefleri vurdu, ABD ise bu operasyonları “İran’ın saldırganlığını caydırma” başlığı altında destekledi. İran’ın nükleer faaliyetlerine ilişkin belirsizlik, IAEA denetimlerinin aksaması ve Devrim Muhafızları’nın Suriye–Irak hattında artan faaliyeti, bölgeyi yeniden kaynama noktasına taşıyor.

Savaşın genişleme olasılığı kısa vadede sınırlı olsa da, orta vadede (6–12 ay) içinde Suriye topraklarının dolaylı savaş sahasına dönüşmesi güçlü bir senaryo. Çünkü İran’ın askeri altyapısının bir bölümü hâlâ Suriye topraklarında. İsrail’in hava saldırıları, bu nedenle, Türkiye’nin hemen güneyinde cereyan ediyor.

Son gelen haberler, İsrail ve ABD’nin aşırı yığınak yapması ve bunun İran’a yönelik bir rejim değişikliği hamlesine hazırlık olduğu…

Türkiye’nin konumu: Dar Alanda Denge Siyaseti

Türkiye, son yıllarda hem ABD/İsrail bloğu hem de İran’la diplomatik denge kurmaya çalışıyor.

Bir yandan, NATO üyesi olarak Batı ittifakının güvenlik paradigmasına bağlı; öte yandan, Suriye sahasında İran’la doğrudan çatışmayı önleyecek kadar temkinli davranıyor.

Bu durum, Ankara’ya hem manipülasyona açık bir kırılganlık, hem de arabuluculuk için fırsat penceresi sunuyor.

Fırsat: Türkiye, İsrail–İran gerginliğinin diplomatik fren mekanizması hâline gelebilir.

Risk: Dengenin bozulması hâlinde, Suriye sınırındaki her gerilim Türkiye’ye “yansıyan” bir güvenlik krizine dönüşebilir.

Sınır hattında büyüyen riskler

Türkiye’nin 900 kilometrelik Suriye sınırı, artık yalnızca bir coğrafi çizgi değil, çok katmanlı bir güvenlik cephesi.

İran’a yakın milisler, Halep ve Deyr ez-Zor hattında hareketlilik gösteriyor.

İsrail’in hava operasyonları, sınırın birkaç yüz kilometre ötesinde cereyan ediyor.

Sığınmacı akışları, her yeni bombardımanda yeniden tetikleniyor.

Bu tablo, Türkiye’nin sınır güvenliği harcamalarını artırırken, iç kamuoyunda “yeniden göç dalgası” korkusunu büyütüyor.

Risk: Yeni bir bölgesel savaş, Türkiye’ye yönelik göç baskısını 2026 başında tekrar zirveye taşıyabilir.

Fırsat: Türkiye, AB ve BM ile birlikte sınır yönetimi ve insani koridorlarda “model ülke” statüsü kazanabilir – tabii ideolojik önyargılarla hareket etmezse…

Ekonomik darboğaz mı, stratejik avantaj mı?

Alan

Risk

Olası Avantaj

Enerji

Petrol fiyatı artışı ve ithalat yükü

TANAP, NAP, Ceyhan, Mersin hatları üzerinden transit gelir artışı

Ticaret

Bölgesel belirsizlik, ihracat düşüşü

Lojistik merkez olarak yeniden konumlanma

Finans

Döviz dalgalanması, yatırım kaçışı

Kriz döneminde “güvenli liman” algısı yaratma fırsatı

Jeopolitik tansiyon, enerji fiyatlarını ve bölgesel ticareti doğrudan etkiliyor. İran’a yeni yaptırımlar veya Hürmüz hattında tıkanma, Türkiye’nin ithalat maliyetlerini artırabilir. Ancak aynı gelişmeler, Türkiye’yi transit enerji ve ticaret güzergâhı olarak güçlendirme potansiyeli de taşıyor.

Türkiye bu dönemde, istikrarlı bir para politikası ve güven veren diplomasiyle, bölgesel sarsıntıdan ekonomik direnç hikâyesi çıkarabilir.

Sığınmacı dosyası: Sessiz ama büyük bir tehdit

Her askeri tırmanış, göç zincirini tetikler. Şam çevresinde ya da kuzeyde yeni çatışmalar, yüz binlerce kişinin yeniden Türkiye sınırına yönelmesi anlamına gelir.

Bugün Türkiye’de 3,5 milyona yakın Suriyeli yaşıyor. Yeni bir dalga, sosyal dayanıklılığı ve siyasal dengeleri zorlayabilir.

Buna karşın Türkiye, uluslararası fonlarla yönetilen “insani güvenlik hattı” kurma girişimiyle hem sınırını koruyabilir hem de Avrupa ile ilişkilerinde yeni bir müzakere zemini elde edebilir.

Bu nedenle göç, yalnızca insani değil, stratejik bir dosyadır.

Diplomatik alan: Risklerin arasında barış fırsatı

Ankara’nın önünde iki senaryo var:

Kısa vadede (0–6 ay): Gerilim tırmanırsa Türkiye, ateşkes çağrıları ve insani koridor teklifleriyle öne çıkabilir.

Orta vadede (6–12 ay): Gerilim kontrol altına alınırsa, Suriye’nin yeniden inşasında çok taraflı masa oluşabilir — bu masa Türkiye için hem diplomatik hem ekonomik fırsat anlamına gelir. Ama Türkiye, Suriye’yi “stratejik derinlik” gibi yanlış varsayımlarla bir “av alanı” veya “yeni Osmanlı’lık” gibi fantazilerle genişleme alanı olarak görmekten vaz geçmeli.

Türkiye bu süreçte üç boyutlu bir diplomasi yürütebilir:

ABD/AB ile güvenlik odaklı koordinasyon,
İran ve Suriye ile kontrollü diyalog,
Körfez ülkeleriyle ekonomik ve insani işbirliği.

İnce çizgide yürüyüş (Diplomatik Ustalık)

Türkiye bugün Ortadoğu’da bir “denge ustası” olmak zorundadır. Bunu da savaşın ateşine düşmeden diplomasinin ince ayarlarıyla yapmak zorundadır. Suriye sahnesi, bu iki gerilimin tam kesişim noktasıdır.

Eğer Ankara, sınır güvenliği–insani diplomasi–ekonomik istikrar üçgenini akılcı biçimde yönetebilirse, ateş çemberinde bile stratejik kazançlar elde edebilir. Ama bu dengenin küçük bir hatayla bozulması, Türkiye’yi yeniden istikrarsızlık sarmalına sürükleyebilir.

Her sıcak çatışma ortamında maharet, savaşmadan kazanmak, en azından ayakta kalabilmektir. Türkiye’nin önündeki en büyük sınav, tam da budur. Bunu da İkinci Dünya Savaşı’nın zorlu şartlarında başarabilmiştir

Önceki ve Sonraki Yazılar