Ters bir kültür rüzgarı beyinleri sulandırır mazallah
Doğudan esen rüzgara "Bayê Ecem" (Acem rüzgarı) denirdi bizim köyde, batıdan esen rüzgara ise "Bayê Romê" (Roma rüzgarı). Bu iki rüzgarın bazen sevince, bazen de felakete yol açtığına çokça şahit oldum. Mesela harmanı, samanla buğdayı ayırmak için yaba ile yele savurmak üzere Roma rüzgarının esmesini bekleyen biri için Acem rüzgarının esmesi, en hafifinden suratının düşmesine sebep olurdu. Buğday biçme zamanına kısa bir süre kalınca, Roma rüzgarının esmesi, ekinin mahvolması anlamına gelirdi, çünkü başak içindeki henüz olgunlaşmamış buğday taneleri çürürdü. Aynı rüzgar aynı köyde, hatta aynı gün içinde hem sevincin, hem de derin bir kaosun sebebi olduğunu gözlerimle gördüm. Bir de ne yandan estiği belli olmayan rüzgarlar vardı, sapla samanı ayırmak mümkün olmazdı. Tam Roma rüzgarı diyeceksin, bakıyorsun Acem rüzgarı oluvermiş. Tam bir kaos. Rahmetli Şakiro toplumsal kargaşayı, kim kime dumduma halini tasvir ederken "Bayê Şerq û bayê Xerb rast û çep tê gimîne" (Doğu rüzgarı batı rüzgarı, sağdan soldan geliyor, kim kime dumdumadır) der. Görüldüğü üzere, bir tabiat hadisesi, bazen insanların rahatına, huzuruna sebep olurken, bazen de felaketine yol açabiliyor.
Daha önce, başka münasebetlerle "rüzgar kültürler"den söz etmiştim, rüzgar gibi adeta eserek başka kültürleri aşıladıkları için. Bir de "dağ kültürler" var. Rüzgar kültürler, bu durağan dağ kültürlerini aşılar ve harekete geçirirler, demiştim. Bu bakımdan bizim köy gibi merkezi bir konuma sahip İslam dünyası iki rüzgar kültürün etkisi altında olagelmiştir. Bu rüzgarlar bazen sosyolojimizi aşılayarak yeni bir dinamizm katarken, bazen de her şeyi allak bulak ederek tam bir kaosa sebep olmuşlardır. Şakiro'nun işaret ettiği "kim kime dumduma hali". İslam alemini etkileyen ve doğudan gelen rüzgar kültürü Orta Asya göçleriNİ temsil eder. Batıdan gelen rüzgar kültür ise adı üzerinde, batı medeniyetinin etkisidir. İşte bu iki kültürün iki farklı etkisi olmuştur sosyolojimiz, hayatımız ve aslında her şeyimiz üzerinde. Doğudan gelen rüzgar bazen Moğol istilası şeklinde hayatımızı alt üst ederken bazen de Türk göçleri gibi islam alemine taze bir kan gibi yeni bir ivme ve hareketlilik kazandırmıştır, tevhid mesajının Viyana'lara kadar uzanmasına sebep olmuştur. Batı rüzgarı da haçlı seferleri şeklinde merkezimize kadar sirayet ederek tam bir kaosa yol açtığı gibi Endülüs medeniyeti şeklinde ilim, kültür ve sanat motivasyonu da kazandırmıştır.
Halihazırda Müslüman dünya ne yandan estiği belli olmayan bir rüzgarın ya da rüzgarlar koalisyonunun etkisi altındadır. Ters zamanda esen rüzgarın başak içindeki buğday tanelerini çürütmesi gibi kafa içindeki beyinleri çürütcü bir etki bırakıyor bu sağlı sollu kültür rüzgarı.
Geçenlerde haçlı-batı rüzgarının etkisiyle beyni sulanmış bir kısım entelektüeller, "Türk" ismi altında Moğol istilasına davetiye çıkardılar. Beyin sulanınca ne istediğini bilemez hale geliyor işte. Halbuki "Türk göçü" demek, Ali Şir Nevai, Maturidi, Şah-ı Nakşibendi, Alpaslan, Yesevî, Mevlana, ibn Sina, Farabi, Buhari, Tirmizi demektir. Bu göçün istila gibi bir özelliği yoktur, rahmet özelliği var. Türk göçü sapla samanı ayırmayı kolaylaştıran bir rahmet işlevi görmüştür her zaman. Moğol göçü ise "istila" özelliğiyle temayüz eder.
Kur'an'da yer alan "O, iki doğunun da rabbi iki batının da rabbidir" (Rahman, 17) ayetinin böyle bir anlamı da var.