1. HABERLER

  2. EDEBİYAT DEFTERİ

  3. MAKALELER

  4. Tanrı’dan sonra aklın ve bilimin kovulması
Tanrı’dan sonra aklın ve bilimin kovulması

Tanrı’dan sonra aklın ve bilimin kovulması

Aklın Tanrı’yı bilme ve O’nun yasalarına göre yaşamayı emretme hakikati yoksa, aklın rehberliğinde tabiattan elde edilebilen bilgiyle yaşamak yeterli miydi; bir yerinden kısıtlayıcı normlarıyla dine ve Tanrı’ya atıfları olan ahlak olmadan veya tamamen din

A+A-

Ali Bulaç - The Turkish Post 

Kant ve Auguste Comte, bilmeyi nihayetinde belli olgular arasında görülen ilişkilerin matematiğin diliyle ifade edilmesi anlamına geldiği hususunda anlaşıyordu. Kant, Tanrı’yı bilme konusunda aklı aradan çıkarınca, yükselen kapitalizmin vadettiği refah ve dünyevî mutluluk, güç temerküzü, kilise ve aristokrasiye karşı özgürleşme, insana çekici geldi; Kant’ın insanın Tanrı’yı ancak kendisiyle bilinebileceğini söylediği ahlakî erdemler veya ahlakın kendisi ihmal edilir oldu, Tanrı aradan/dünyadan çekilmişse ahlaka da yer kalmamıştır.

Aklın Tanrı’yı bilme ve O’nun yasalarına göre yaşamayı emretme hakikati yoksa, aklın rehberliğinde tabiattan elde edilebilen bilgiyle yaşamak yeterli miydi; bir yerinden kısıtlayıcı normlarıyla dine ve Tanrı’ya atıfları olan ahlak olmadan veya tamamen din-dışı (seküler) ahlak da mümkün olabilir miydi?

Argümanlarını büyük ölçüden yeni bilgi teorileri ve bilincinden alan pozitivizm (ve materyalizm) din, metafizik, teoloji ve felsefeyi zihni spekülasyonlardan ibaret görüp bunların yerine somut realiteyi, gözlenebilen, ölçülüp tartılan, gözlem ve deneye konu olanı ikame etti, münhasıran maddi alemi bilgi konusu saydı. Buna göre ilimler sadece olguları, olayları ve onların arkasındaki yasaları incelemeli. Aynı yöntem toplum, toplumsal değişmeye de (sosyoloji) uygulanmalıdır. Artık teoloji ve metafizik dönemi kapanmıştır. Akıl tabiatın mahiyetini ve şeylerin gerçek sebeplerini bilemez. Biz ancak olguları anlar ve açıklayabiliriz.

Hariçten yüceltiyor görünse de, hakikatte bu aklın düşüşüydü. Zira aklın Tanrı’nın varlığı ile alem arasındaki münasebeti kesilecek olursa, aklın kaçınılmaz olarak entelektüel (aşkın/müteal, bâtın ve öte) boyutu kurutulur, maddi dünyaya hasredilmesi onu maddeye hapseder. Böylelikle akıl da materyalistleşir.

Bu yüzden Kant’ın tezi akla zarar verdi. Kur’an akıl ile Allah arasındaki ilişkiyi, a. Akıl ile Zat arasında değil, b. Akıl ile Varlık (Vucud’un aleme yansıyan isimleri, sıfatları ve fiilleri) arasında kurar ve bunu aklın temel ve en yüksek düzeyde fiili (akletme) sayar.

Comte’e göre matematik, astronomi, fizik, kimya, biyoloji ve sosyoloji temel bilimlerdir. Tek yöntem deney ve gözlemdir. Bu sayede tabiat matematikleşiyor, sosyoloji fizikleşiyor, çünkü Comte’tan önce St. Simon’un iddia ettiği üzere fiziğin yasaları ile sosyolojinin yasaları arasında birebir benzerlikler söz konusudur. Bilimin din, felsefe ve metafiziğin sorduğu “niçin?” sorusuna ihtiyacı yoktur. Fizik bir şeyler “niçin vardır?” değil, “nasıl vardırlar?” sorusunu sorar. Şu halde “niçin yerine” ilişkileri’ni koymalıyız.

Aydınlanmacı filozoflar çoğu itibariyle ateist (tanrıtanımaz) kimseler değildi, hatta çoğu teslis/üçleme inancı dışında düşünmeye çalışmaları bakımından “tevhidçi” bile sayılır, ne var ki Aydınlanmacıların tevhitçiliği onları deist olmaktan kurtaramadı, deizm Tanrı’yı evrende, tabiatta ve toplumsal hayatta fonksiyonsuz bıraktığı için onu varlıktan çıkarır. Bu açıdan Aydınlanmacılar yanlış analojiler yaparak Antik Yunan filozoflarının yolunu takip ettiler. Şöyle ki;

Antik Yunanlılar, varlığı titanlar, tanrılar, mitolojik varlıklarla iç içe tasavvur ederlerdi. Sokrat’a kadarki tabiat filozofları bu varlıkları tabiattan kovdular, artık onlara göre tabiat olayları akıl ve temaşa ile incelenebilir, anlaşılabilir şeylerdi.

Modern batı da, 14. Yüzyıldan başlamak suretiyle bilimsel çalışmalarla tanrıyı tabiattan kovma yolunu tuttu, bilginin referansı “din/kitap” olmaktan çıktı, aklın rehberliğinde tabiattan elde edilen bilimsel bilgiye dönüştü.

Yunan’da Sofisteler, tanrıları ve mitolojik varlıkları toplumdan kovdular, modern sosyal bilimler de benzerini yapıp, bizi kurtaracak olanın akıl ve bilim olduğunu söylediler ki, bu bilim zorunlu olarak “bilimsel yöntem”in ürünü olan bilim olması gerekir.

Batıda nelerin olup bittiğini doğru fark eden Niezsche, bu aşamada artık “tanrının öldüğünü” ilan etti. Pozitivzmin çökmesiyle sahneye çıkan postmodernizmle akıl ve bilim de aradan çıkınca, bu aşamayı en arkaik ve tamamen yanlış Yunan hedonizmi öne çıktı. Buna göre ne Tanrı ne din, ne akıl ne bilim. Varsa yoksa acılardan kurtulmak, haz veren şeylere erişmek demek olan bedensel mutluluktur. Bunun Kur’an-ı Kerim’deki ifadesi “Nefs-i emmare”nin kontrolüne girmek veya Nefs-i emmarenin fiilleri olan kötülüğün ve kötülerin kontrolü ele geçirmesine hizmet etmektir.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.