1. YAZARLAR

  2. Elif Çakır

  3. Suskunluk sarmalı
Elif Çakır

Elif Çakır

Suskunluk sarmalı

A+A-

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kamuoyunda tartışma yaratan “CHP’nin birinci parti olması söz konusu değil, şu anda Türkiye’de birinci parti AK Partidir” sözlerine yanıt AK Parti MKYK üyesi ve eski milletvekili Şamil Tayyar’dan geldi. Sosyal medya hesabından yaptığı “AK Parti’ye güven oranı yüzde 30’lara kadar indi” açıklaması 9 yıllık süreçteki “güven erimesinin” nedenlerini ortaya koyduğu gibi aynı zamanda Türkiye siyasetinde “suskunluk sarmalının” nasıl işlediğine dair de canlı bir örnek.

Meselenin anlaşılması için sözlerinin özetini değil, tamamını paylaşacağım:

“Aradan geçen 9 yılda 15 Temmuz’a dair söylenmedik söz kalmadı. Tekrara girmenin, ispat yarışına dalmanın kimseye faydası olmaz. Tekerrür etmemesi için ibret almak, en doğrusu kanımca. O gece iktidara güven oranı yüzde 75’e kadar çıktı, millet tarifsiz destek verdi.

CB hükümet sistemi o atmosferde doğdu.

Şimdi. AK Partiye güven oranı yüzde 30’lara kadar indi. Tek başına kazandığımız Cumhurbaşkanlığını ikinci, üçüncü partilerle kotarır hale geldik. İstanbul’u Ankara’yı kaybettik. 23 yıldır AK Parti’yi iktidarda tutan aziz milletin ferasetinden şüphe duymuyorsak eğer, yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir. Umarım, 15 Temmuz’un 9. Yıldönümü hamasete boğulmaz, mazeret üretmeden muhakemeye vesile olur.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan pragmatist bir lider. Beştepe’den çıkmasa bile eskiden olduğu gibi gerçek anlamda halka temas halinde olmasa bile çıkan tablonun farkındadır. Partisinin birinci parti olmadığını, her geçen gün partisinin oylarının eridiğini, birinci sıraya CHP’nin oturduğu gerçeğini biliyordur. Aksini söyleyecek “bizim parti oy kaybediyor, ne yaparsak yapalım bu erimeyi durduramıyoruz maalesef” diyecek hali yok, bu siyasetin doğasına aykırı bir durum. Dolayısıyla kamuoyu araştırmaları tam aksini söylese bile elbette çıkacak ve “bizim parti birinci parti” diyecek.

Hadi kamuoyu araştırmalarına bakmaya gerek yok, “Meydanlar benim için en büyük anket” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin 19 Mart Operasyonları sonrasında başlattığı “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” miting meydanlarını görmüyor mu? CHP’nin 14 yıldır miting yapamadığı AK Partinin kalesi olan Bayburt’ta milyonları toplaması Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir şey söylüyor olması lazım. 19 Mart Operasyonlarının üzerinden 4 ay geçti, AK Partilisi, CHP’lisi, MHP’lisi her mitinge 19 Mart günü heyecanıyla giderek iktidara sesini duyurmaya çalışıyor, yerel seçimlerde sandıktan çıkan mesajı almayan AK Partiye sesini duyurmaya çalışıyor.

Artık AK Parti tabanı da ekonomi sıkıntının giderek ağırlaştığı, hukuksuzlukların artık her evi sardığı bir ülke gerçeği ortadayken iktidar partisinin “küresel lider” şarkılarıyla bir iktidar efsanesi yaratmaya çalışması, iktidar partisinin artık bir zenginleşme aracı haline gelmesinden rahatsız olduğu için partisinden kopuyor. Evine ekmek götüremez hale gelen vatandaşı iktidarın yaptığı propaganda, hamaset, popülizm irrite ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi halkın net olarak verdiği “hayat pahalı, ekonomiyi kötü yönetiyorsunuz, emekli ve dar gelirliler zorda, bu ülkede liyakat sahipleri hak ettikleri yerlere gelemiyor, gençlerimiz, çocuklarımız yarına dair umutlarını yitirdi, gelir dağılımında adaletsizlik yapıyorsunuz, yargıyı sopa olarak kendi çıkarlarınız için kullanıyorsunuz, adaleti yok ettiniz” mesajını almamakta direniyor, sanki her şey yolundaymış gibi davranarak durumu kabullendirmeye çalışıyor, AK Parti tabanı da mesajını almayan partilerinden uzaklaşıyor. Adaletsizlik, hukuksuzluk artık AK Parti tabanına kadar ulaştı. AK Partinin kendi seçmeni bile ülkemizde sadece mahkemeler ve yargı açısından değil tüm alanlarda adalet ilkesinin zedelendiğini görüyor.

Şamil Tayyar’ın “15 Temmuz gecesi halkın AK Partiye desteği yüzde 75’e çıkmıştı” tespiti doğru. O gece bombalanan TBMM’ye AK Partili siyasetçilerden önce CHP’li milletvekillerinin koştuğu bir hakikat. 15 Temmuz gecesi bu ülkenin bütün insanları ideolojilerini, siyasi görüşlerini, partilerini bir kenara bırakarak sokaklara indi darbenin muhatabı olan AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sahip çıktı.

15 Temmuz aynı zamanda AK Parti için demokrasiye dönüş, hukuku tesis etme, toplumun bütün kesimlerini kucaklayabilmek için büyük bir fırsattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi lehine meydanlara çıkan bütün toplumu kucaklayabilir, bu ülkede yeni bir sayfa açabilirdi, rafa kaldırdığı demokratik hamleleri başlatabilir, kendisine ve iktidarına sahip çıkan, darbeye dur diyen bu ülkenin insanlarına sivil demokratik bir Anayasa hediye edebilirdi.

Ama iktidarını daha da güçlendirmeyi tercih etti, ülkeyi bütün yetkileri tek elde toplayan bir hükümet sistemine geçirdi, kendisine her konuda onay verecek, itiraz etmeyecek isimleri milletvekili olarak Meclis’e getirdi.

Sonuç ortada…

Gelelim kullandığım “suskunluk sarmalı” kavramına. “Suskunluk sarmalı”, Alman siyaset bilimci Elisabeth Noelle-Neumann’ın 1974’te geliştirdiği bir teori. Özetle diyor ki; insanlar, toplumda hakim görüşten farklı düşündüklerinde, dışlanma korkusuyla susma eğiliminde olurlar. Sessizlik ise “baskın” görünen görüşün daha da güçlenmesine neden olur. Bu, muhalefet düşüncesini görünmez kılar, gerçeği söyleyecek olanları sindirir böylece iktidar algısını olduğundan daha sağlam gösterir.

Ama gerçek öyle bir hale gelir ki oluşturulmaya çalışılan iktidar algısı artık gerçeğin üstünü kapatamaz, taşıyamaz.

Şamil Tayyar ve zaman zaman AK Parti içinden kısık itiraz sesleri çıkıyor. Ama bu kadar. AK Parti de ortaya çıkan tablo son yıllarda artan bir “tek sesliliğin” belki de parti içinde de birçok ismin suskunluk sarmalına hapsolduğunu gösteriyor. Halktan gelen eleştirilerin bir kısmı, içeride dile getirilemiyor.

Oysa Şamil Tayyar gibi… İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanması ekonomiye zarar vermedi diyen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e “19 Mart süreci tabi ki ekonomiye verdi” itirazı yapan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi gibi… AK Partinin kurucularından Hayati Yazıcı’nın katıldığı bir toplantıda İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ilişkin olarak “Yargıya taşınmış, halen soruşturulması devam eden ve üzerinde gizlilik olan bir konu ile ilgili masumiyet karinesini olumsuz etkilemekten uzak durulmalı, iddiaların çarşaf çarşaf gazetelerde yayınlanması yanlıştır, masumiyet karinesini olumsuz etkilememelidir “ sözlerini sonradan “sözlerim yanlış anlaşıldı” diyerek düzeltmiş olsa da… Bu isimler yaptıkları itirazlarla sistemin oto-kontrolünü yeniden çalıştırmaya çalışıyor.

Ama sayıları çok az…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar