
Siyonist teröristlerden Batı Şeria için fiili ilhak hamlesi
Siyonist terör çetesi meclisi Knesset, Batı Şeria ve Ürdün Vadisi’nde idari, yargı ve hukuki egemenliğin genişletilmesini öngören önergeyi onayladı.
İşgal altındaki Filistin'den yayın yapan The Jerusalem Post’un aktardığına göre, terör çetesi meclisi Knesset çarşamba günü yaptığı uzun tartışmaların ardından “Batı Şeria ve Ürdün Vadisi’nde teröristlerin egemenliğinin uygulanmasını” destekleyen deklaratif bir karar kabul etti.
Oylama 71’e karşı 13 oyla “büyük farkla” geçti. Terör yönetimi meclisinde muhalefetteki “Evimiz İsrail” partisinden altı, “Birleşik Tevrat Yahudiliği” partisinden dört milletvekili evet oyu verdi. Birleşik Tevrat Yahudiliği, 14 Temmuz’da koalisyon ve hükümetten ayrılmıştı. Muhalefet partileri “Bir Gelecek Var” ve “Mavi-Beyaz” oylamaya katılmazken, Demokratlar, Birleşik Arap Listesi, Arap Yenilenme Hareketi ve İsrail Komünist Partisi karar aleyhine oy kullandı.
İşgal altındaki Filistin'den yayın yapan The Jerusalem Post’a göre, karar, terör çetesi meclisi Knesset gündeminde yer alan ancak operasyonel ya da yasal bir sonucu olmayan bir “tartışma” olarak tanımlandı.
Söz konusu kararın, Knesset İsrail Toprakları Grubu liderleri Simcha Rothman (Dini Siyonizm), Dan Illouz (Likud) ve Limor Son Har-Melech (Yahudi Gücü) tarafından önerildiği bildirildi. Metinde, Terör çetesinin n “Yahudi halkının anayurdu olan tüm İsrail Toprakları üzerinde doğal, tarihsel ve yasal hakka sahip olduğu” iddiasında bulundu.
Terör yönetimi meclisi Knesset, terör çetesine , Yahudi yerleşimlerinin bulunduğu Batı Şeria ve Ürdün Vadisi’nde kanun, yargı ve idari yetkilerin “hızlıca” genişletilmesini talep etti. Bu adımın “İsrail’in güvenliğini güçlendireceği ve Yahudi halkının anayurdunda barış ve güvenlik hakkını koruyacağı” iddia edildi. Kararda ayrıca “dünya genelindeki dostlara Yahudi halkının bu topraklardaki yasal hakkını destekleme çağrısı” yapıldı.
Kararın önsözünde “Batı Şeria ve Ürdün Vadisi’nin Yahudi halkının tarihsel, kültürel ve ruhani anavatanının ayrılmaz parçası” olduğu, bu topraklarda “atalar ve peygamberlerin yaşadığı ve faaliyet gösterdiği” öne sürüldü. El-Halil, Nablus, Şilo (Batı Şeria'nın kuzeyindeki bir İsrail yerleşim yeri) ve Beyt El (Batı Şeria'nın kuzeyindeki bir İsrail yerleşim yeri) gibi şehirlerin “sadece tarihi değil yaşayan semboller” olduğu iddia edildi.
Önsözde, “egemenliğin Siyonizm’in ve Yahudi halkının anayurtlarına dönüş ulusal vizyonunun ayrılmaz parçası olduğu”; 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı Operasyonu’nun “Filistin devleti kurulmasının İsrail ve bölge için varoluşsal tehdit oluşturduğunu gösterdiği” öne sürüldü.
İşgal altındaki Filistin'den yayın yapan The Jerusalem Post’a göre, 18 Temmuz 2024’te terör yönetimi meclisi Knesset, Ürdün Nehri’nin batısında Filistin devletinin kurulmasına karşı olduğunu ilan ederek bunun “İsrail ve vatandaşları için tehlike, çatışmanın devamı ve bölgesel istikrarsızlık yaratacağını” belirtmiş ve böylece Filistin devletini gündemden çıkarmıştı.
Kararı sunan Rothman, geçen yıl terör yönetimi meclisi Knesset’in İsrail ile Akdeniz arasındaki topraklarda Filistin devleti kurulmasını “net şekilde” reddettiğini belirtti. Oslo Anlaşmaları ve diğer diplomatik girişimlerle “İsrail’i hedef alan planların uluslararası toplum ve İsrail’i yanıltmaya çalıştığını” söyledi. Rothman, “Knesset’in bu fikri net ve kararlı bir şekilde ulusal ve küresel gündemden kaldırdığını” ifade etti.
Rothman, kararın yalnızca deklaratif olmasına rağmen “önemli bir anlam taşıdığını, İsrail ile kırılmaz bağlarını ve Siyonizm vizyonunu yansıttığını, hükümeti hızlı hareket etmeye çağırdığını” belirtti.
Terör yönetimi meclisi Knesset’in ilk kez Batı Şeria üzerinde egemenlik uygulanmasını resmi olarak desteklediğini söyleyen Dan Illouz ise bu toprakların “ataların anavatanının kalbi” olduğunu iddia etti.
Muhalefet lideri Yair Lapid, oylamanın hukuki anlamı olmayan prosedürel bir hamle olduğunu ve Başbakan Netanyahu’nun savaş koşullarında Dışişleri ve Savunma Komitesi başkanını görevden almasının gerçek gündemi gizlemeye yönelik bir girişim olduğunu söyledi.
Terörist yahudilerin 1967 Altı Gün Savaşı'nda işgal ettiği Filistin topraklarının hukuki statüsü, uluslararası hukuk ile “İsrail iç hukuku” arasında derin çelişkiler barındırıyor. Yahudi çetenin yasalarına göre, Ürdün'den ele geçirilen Doğu Kudüs dışındaki Batı Şeria ve Ürdün Vadisi toprakları "geçici işgal altındaki bölge" statüsünde tanımlanıyor. Bu bölgelerin fiili yöneticisi çete ordusunun Merkez Komutanlığı’dır.
1990'lardaki Oslo Anlaşmaları ile Batı Şeria üç idari bölgeye ayrıldı: A Bölgesi (%18) Filistin Yönetimi'nin tam kontrolünde, B Bölgesi (%22) Filistin sivil yönetimi ve teröristlerin güvenlik denetimi altında, C Bölgesi (%60) ise yahudi teröristlerin tam kontrolünde. Batı Şeria'daki yaklaşık 500 bin siyonist teröristin %80'inden fazlası, teröristlerin egemen olduğu C Bölgesi'nde yaşıyor.
Yahudi teröristlerin çete hükümeti, yerleşimlerin "devlet toprağı" üzerine gönüllü yerleşimle kurulduğunu ve bölgenin "uluslararası alanda tanınmış egemeni bulunmadığını" iddia ediyor. Buna karşın Uluslararası Adalet Divanı, 2024'te yayımladığı görüşte teröristlerin Batı Şeria'daki varlığının "artık geçici olmadığını" vurgulayarak, yerleşimleri 4. Cenevre Sözleşmesi'nin 49. Maddesi (işgal topraklarına nüfus transferi yasağı) ihlali olarak nitelendirdi.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.