Sevgili ‘oyun kurucul’ar
Gözümün önüne cellabiyesinin etekleri yerlerde sürünen, avurtları şişmiş, kasıla kasıla yürüyen, tören giysileri içindeki şoförünün kapısını açtığı ultra lüks otomobiline binerken etraftaki yalakalarına pis pis sırıtıklar dağıtan Körfez ve Cezire şeyhleri eliyor.
Ya da attığı ateşli nutuktan dolayı göğsü kabarmış kravatlı politikacının endamı, tekebbürü…
Ne zaman?
Gazze yıkılırken.
Gazze öldürülürken.
Bir fotoğraf. Adamın yüzü görünmüyor. Yetişkin fakat yaşlı değil. Otuzlarında, bilemedin kırklarında.
Hastane yatağında yatıyor.
Yatak çarşafında Vezaretu’s Sıhhatu’l Filistiniyye yazılı.
Sol bacağı dizinin biraz yukarısından kesilmiş, gazlı bez dediğimiz bezlerle sarılmış, ucu düğümlenmiş.
Yazının başlığı: Gazze’de ölüm ampütasyondan daha kolay. (Al Jazeera.) Yazıyı Emaan Abu Zeyd yazmış.
Ampütasyon, biliyorsunuz, bir uzvun kesilip alınması.
BM verilerine göre Gazze’de günde ortalama on çocuk ampute ediliyor, yani kolunu, bacağını ya da ikisini birden kaybediyor.
40 bin 500’ü çocuk olmak üzere 134 bin 105 kişi savaşta yaralanmış.
“12 yaşındaki akrabam Üsame” diyor Abu Zeyd “İki defa ölümden kurtuldu, her defasında ailesinin bir kısmını kaybetti, sonunda ailesiz, tek başına kaldı.”
“Birincisinde Üsame, annesi ve kız kardeşleriyle birlikte büyükbabasının evindeydi. İsrail evlerini vurdu, Üsame hariç hepsi öldüler.”
“İkincisinde, İsrail onları bombalarken, okuldan dönüştürülmüş bir barınaktaydılar, babası ve yedi amcası öldü, Üsame kurtuldu fakat bacağını kaybetti.”
“Annemle birlikte Üsame’yi ziyarete el-Aksa hastanesine gittik. Kapıda bizi bir çocuk karşıladı, plastik bidonda su satıyordu, bidonu bir eliyle tutuyordu, öbür eli kesikti. İçeride onlarca ampute edilmiş insan vardı.”
“Üsame’yi yatağında yatarken bulduk. Ziyaret boyunca ağladı.”
“Yüzünde gördüğüm acı tarif edilemez.
Annemle babama gitmek istiyorum, cennette oynamak istiyorum” diye mırıldanıyordu Üsame.”
Bunu işitince yaralanmaz mısınız?
Ağlamaz mısınız?
“Ya Rabbe’l Alemin, bu Üsameciğe umduğundan ziyadesini ver. Yaralarını onar. Sevindir” diye yalvarmaz mısınız?
Kim yaptıysa, kim bu zulmü işlediyse ağız dolusu, yürek dolusu sövmez misiniz?
“Kadınlara ve kızlara yönelik şiddeti araştıran BM raportörü Reem Alsalem “Erkekler, oğullar, kızlar, kadınlar, bütün Filistinliler son derece sadist, daha önce işlenmemiş ve sürekli bir soykırım eylemine maruz kalıyorlar, ama bunlar arasında bilhassa kadınlar ve kızlar doğurganlık kapasiteleri sebebiyle kasıtlı olarak hedef alınıyorlar” diyor.”
Bir başka yazı. Yine Al Jazeera’den.
“Yeğenlerim açlıktan ölüyor ve ben onları kurtarmak için hiçbir şey yapamıyorum.”
Yazarı Alaa Arafat.
İsimlerinden belli olmuyor olabilir. Bugün yazılarına atıf yaptığım yazarların hepsi kadın. Öyle denk geldi.
“Çocuklar, İsrail’in, Gazze’nin genç kuşaklarını yok etmeyi amaçlayan açlık stratejisinin kurbanı.”
“Dayanacak gücüm kalmadı” diyor kızkardeşim Semah, çocuklarımın boş karınlarını nasıl doyuracağımı düşünmekten yoruldum.”
“İsrail Filistinli çocukları açlığa mahkûm ederek, eğitimden ve sağlık hizmetlerinden mahrum ederek bedeni ve zihni zayıf, ekmek, su ve barınak aramaktan başka bir ufku olmayan bir nesil yaratmak istiyor” diyor Arafat.
Tenasüle mâni olarak, ya da çocukları acından öldürerek kendilerini emniyete alma yöntemlerini Musa Aleyhisselamdan öğrenmiş olamazlar. Ya Firavundan öğrenmişlerdir ya büyük öğretmenleri Adolf Hitler’den.
Beyler!
Bun aktardıklarım ve aktaramadığım sayısız vahşet… Hepsi sizin arz-ı endam ettiğiniz sahnede cereyan ediyor.
Cellabiyenizin eteğinin arkasından ya da ceketinizin kuyruğunun altından görünüyor.
Sevgili oyun kurucular.
Büyük lokma yutanlar ve büyük laf edenler.
Ortadoğu bir satranç tahtası.
Siz satranç oynamıyorsunuz.
Bunu artık anlamış bulunuyoruz.
Satrancı başkaları oynuyor.
Siz, kiminiz piyon, kiminiz fil (bazılarınız benziyorsunuz da) kiminiz at, (binilir, L şeklinde hareket eder) kiminiz vezir, herhalde gerçek vezir değil, tepesinden tutulup bütün yönlere itilebilen satranç veziri ve şah, kımıldayamayacağı yere kadar sıkıştırıldığında oyun biter, bitmemiş bir satranç oyunu yoktur. Bitmemiş bir şah yoktur.