Terör, Kürt Meselesi ve Çözümün Çarpan Etkisi

Kürt meselesi, Türk modernleşmesinin tetiklediği birden fazla yapısal krizin ete kemiğe bürünmüş halidir. Burada alınacak doğru bir karar, gösterilecek yararlılık Türkiye’nin sürdürmek zorunda kaldığı birçok yapısal sorunu müspet bir yöne çevirecektir. Bu

ÖMER BAYKAL - Perspektif

Beklenen oldu ve 12 Mayıs 2025’te PKK kendini feshettiğini duyurdu. Örgüt, 9 Mayıs 2025’te yaptığı açıklamada, 5-7 Mayıs 2025 tarihlerinde liderleri Abdullah Öcalan’ın daha önce yaptığı silah bırakma çağrısına koşut olarak toplandığını, alınan kararları kısa süre içerisinde duyuracağını ifade etti. Beklenen ayrıntılı açıklama üç gün sonra geldi; örgüt kendisini feshettiğini ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırdığını kamuoyuna deklare etti.

Retorik ve Realite Sarkacında Fesih Bildirisi

Bildiri, örgütün kendisini feshetmesi, silahları bırakması noktasında tüm kamuoyuna seslenmekle birlikte ayrıntıda örgüte dönük uzun uzadıya bir çabayı ifade etmektedir. Kabul etmek gerekir ki fesih sadece Türk tarafı için değil aynı zamanda ve öncelikle örgütü ve örgüte sempati duyan geniş kitleleri tatmin ve ikna etmek için yazılmıştır. Bu ise söylemin daha hamasi, kabarık, bir yönüyle kuyruğu dik tutan, zaman zaman çelişik, hatalarla dolu bir metne bürünmesine neden olmuştur. Durum böyle olunca retorik ile reel-politiği birbirinden ayırmak zorlaşmaktadır. Fakat ömrünü bir örgüt içerisinde geçirenlere, mevcut yapının sürdürülemez olduğunu kırıp dökmeden anlatmanız ve bunu yaparken onlara başka bir dünyanın da olduğunu söylemeniz gerekir. “Harç bitti yapı paydos” demenin ötesinde bir açıklamanız olmalıdır.

Reel sosyalizmin çöküşü, ideolojik ve politik düzlemde örgütü yeni arayışa sürüklemiş olsa da sosyalizmin örgütün retorik boyutunu beslediği açıktır. Soğuk Savaş sonrasında sosyalist öğeler parti gündeminden çıkmış olmakla birlikte ekoloji, kadınlar, ezilenler, komünalizm, demokratik toplum sosyalizmi gibi sol kavramlar örgütün söylemsel malzemesi olmuştur. Bu kavramların ne kadar örgütü tanımladığı, örgüt mensupları ve sempatizanları tarafından ne düzeyde kabullenildiği tartışmalı olmakla birlikte retorik boyutta örgütün kısmi dil değişikliğine gittiği ifade edilebilir. 

Retorik boyut bir kenara bırakıldığında fesih bildirisinin ayaklarının daha sağlam bastığı açıktır. Bildirinin, “partimiz” olarak metne girmiş olması dikkat çekicidir. PKK, birçok metinde kendisini örgüt olarak dile getirilirken bu kez “partimiz” olarak deklare etmesi anlamlıdır. Bu başlangıç, fesih ve silah bırakma sürecinin temel varoluşu ile örtüşmektedir. Mücadelenin demokratik siyasete taşınma iddiası, ortak vatan ve eşit yurttaşlık kabulünün siyasi bir amaç olarak ifade edilmesi altı çizilmesi gereken bir husustur. Silah bırakma, Kürt kimliğinin demokratik alana taşınması noktasında işlevsel bir anlam taşımaktadır. Kürt partilerinin, demokratik örgütlerinin, kanaat önderlerinin ve toplumdaki birçok toplumsal kimliğin bu sürecin bir parçası olması metne yoğun bir şekilde yedirilmiştir.

Fesih metni, silahlı mücadelenin sonuna gelindiğini, tüm mücadelenin haklı bir sebep ile yapıldığını, temel düzeyde Kürtlerin inkâr ve imha ile karşılaştığını dile getirmektedir. İnkâr söylemi Öcalan’ın bildirisinde de kendisine yer bulmuş bir iddiaydı. Fesih metni, bu iddiayı “imha” ve “soykırım” gibi kışkırtıcı ve abartılı bir dil üzerinden ifade etmekten çekinmemiştir. Tüm bunların metnin girişinde kendisine yer bulan Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası üzerinden yapıldığı iddiası ise siyasal tarihsellik ile tam uyuşmamakla birlikte alt okumada yeni rejim ile olan kopukluğun, çatışmanın, hayal kırıklığının bir ifadesi olarak okunabilir. 

Fesih metnin en dikkat çekici yönü, Öcalan’a açılan alandır. Temel iddia, uluslararası siyasetin komplosuna, inkâr siyasetine karşın Öcalan’ın siyasetten yana olduğu, demokratik ve barışçıl yolun kurucu lider tarafından ısrarla arandığı ve Kürt-Türk çatışmasının bizatihi “önder” tarafından engellendiğidir. Bu iddia, tarihsel açıdan tartışılmakla birlikte uzunca süredir silahlı mücadeleyi durdurma noktasında inisiyatif alan, devletle işbirliği yapan Öcalan’ın yeni konumunu tahkim etmesi noktasında PKK için anlamlıdır. Tecrit görüntüsünden sıyrılan, devletle masaya oturan, karar alan, oyun kurucu görüntüsü veren bir lider, Kürt siyaseti için oldukça değerlidir. Fakat talep, Öcalan ile sınırlı değildir; meclis vurgusu üzerinden açıkça genel bir siyaset talebi vardır. Özetle, okuma hataları, retorikler ya da mübalağalar bir tarafa bırakılırsa örgütün bir pazarlık içerisine girmediği, beklenenin aksine büyük bir talebinin olmadığı, reel-politiğin kendisini nereye sürüklediğini bilerek minimalist bir yaklaşım geliştirdiği ifade edilebilir.

Kürt Meselesinin Yükü

Türkiye, 40 yılı aşkındır sırtında ağır bir yük olarak duran PKK terörü tasfiye etmenin arifesinde. Bu durum kimi kesimler için büyük bir sevinç kaynağı olurken kimileri için tedirginlik uyandırmış gözüküyor. PKK’nın tasfiyesine mesafeli yaklaşanlar farklı saikler aracılığıyla bu tutumu geliştirmektedirler. Bir kısmı PKK’ya karşı duydukları güvensizlik nedeniyle neticenin hasıl olamayacağını dile getirirken; bir kısmı sürecin muhatap almayı ihtiva ettiğini, devletin bir terör örgütü ile masaya oturamayacağını, aksine “meşru şiddet aygıtı” devletin dün olduğu gibi bugün de en sert şekilde mukabele etmesi gerektiğini dile getiriyor. Konuyu salt terör bağlamında ele alan bu yaklaşım, bölünme kaygısı güden, çoğunlukla güvenlikçi-militarist tezler üzerinden konuyu telakki eden toplumsal-siyasal kesimlere işaret etmektedir. Güvenlikçi yaklaşımın dünden bugüne görece güç kaybettiği, fakat göz ardı edilemeyecek düzeyde olduğu söylenebilir. Terör örgütünün tasfiye edilmesi ve buradan hareketle Kürt meselesinin çözümü noktasında irade gösteren siyasi aktörlerin düne kıyasla bugün çok daha baskın ve yaygın olduğu kesindir. Konuyu uzunca süre belirsiz bırakan, toplumsal heyecanı kısıtlayan hususlardan birisi de siyasetin birinci adresi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın almış olduğu ihtiyatlı tutumdur. Erdoğan’ın bu yaklaşımı AK Parti çevrelerinde de konunun “izle ve takip et” fazında cereyan etmesine neden olmuş; örgütten gelen en iddialı çıkışlar dahi ihtiyatlılıkla karşılanmış, “Terörsüz Türkiye” kavramı içerisinde eritilmiştir. Bu tutumun gerisinde AK Parti iktidarlarının daha önce yürüttüğü lakin netice alamadıkları riskli çözüm süreçlerinin olduğu ileri sürülebilir.

Kim ne derse desin, hangi tutumu alırsa alsın ülkenin en can yakıcı sorununun ortadan kalkacak olma ihtimali bile başlı başına büyük önem arz etmektedir. Bunun temel nedeni, PKK terör örgütünün Kürt meselesi etrafından cereyan ediyor olmasıdır. Kürt meselesi, Türk modernleşmesinin tetiklediği birden fazla yapısal krizin tecessüm etmiş, ete kemiğe bürünmüş halidir. Burada alınacak doğru bir karar, gösterilecek yararlılık Türkiye’nin sürdürmek zorunda kaldığı birçok yapısal sorunu müspet bir yöne çevirecektir. Bu bağlamda terörün ve Kürt meselesinin çözümünün, pozitif bir çarpan etkisine sahip olduğu açıktır. Terörün son bulması, Kürt meselesinin çözümü sadece Kürt siyaseti için değil demokratik alanın genişlemesi, yapısal krizlerin sükunete ermesi için de bir fırsattır. İşin ekonomik boyutu da asla göz ardı edilemez. Terörle mücadele adına katlanılan maliyetin bugün itibarıyla 1 ila 3 trilyon dolar arasında olduğu söyleniyor.

Kürt kimliğinin taşıdığı, ima ettiği etnik ve dinî kimlik, kuruluş bakımından resmî ideolojinin karşı kutbunu temsil etmiştir. Laiklik ve seküler Türk milliyetçiliği üzerinden biçimlenen Kemalizm, Kürt kimliğini baskıladığı gibi Kürtleri ağır inkâr politikalarına maruz bırakmıştır. Bölgenin toplumsal ve ekonomik kodları da refah noktasında ulusal entegrasyonu zayıflatmış, iktisadi açıdan telafisi kolay olmayan kayıplar yaşanmıştır. Ulus-devletin tektipleştirici siyaseti karşısında güç kaybeden Kürt okur-yazarlarının, politik aktörlerinin sol kimlik ile tanışması, Kürtlerin hem devlet-toplum ilişkisini hem de kendi iç dengelerini yeni bir boyuta taşımıştır. Resmî ideolojinin sol siyasete duyduğu “alerji” ile Kürtlerin “devrimci” tahayyülleri ve eylemleri, sistem dışına itilmelerini hızlandırmıştır. Kürt toplumsal unsurlarının sahip olduğu “Müslüman” kimlik bu süreci durdurmaya yetmemiştir. Profan ve devrimci bir faza geçen Kürt siyaseti, merkez ile yaptığı kısa “flörtü” devam ettiremeyecek ve müstakil bir çizgi olarak yoluna devam edecektir. Fakat bu siyaset de PKK terör örgütünün gölgesinde kalacaktır. Kürt siyasetinin demokratik unsurları sadece PKK tarafından baskılanmayacak, aynı zamanda yargısal aktivizmden kaçamayarak sistemin ağına düşeceklerdir. Diğer yandan terörün baş göstermesi ordunun siyasal sistem üzerindeki ağırlığı artıracak, militarizm ülkede etkili bir güç haline gelecektir. Böylece, terör ve Kürt meselesi, eş anlı olarak, ulus-devletin tersine işletildiği bir yerde devlet-toplum ilişkisinin kopuşuna, militarizmin güçlenmesine, yargısal aktivizmin alan bulmasına, din-siyaset ilişkisinin gerilmesine ve hak ihlallerinin artmasına bağlı olarak hukuk devletinin tahrip olmasına neden olacaktır.

Bu Sefer Başarılacak mı?

AK Parti’nin iktidara gelmesinin ardından hızlanan Avrupa Birliği sürecinde demokratikleşme noktasında önemli adımlar atıldı ve bu hamleler Kürt meselesi ve terörün bitirilmesinin altyapısını oluşturdu. Hukuk devleti, demokratikleşme ve sivilleşme alanında yapılan değişiklikler, Kürt meselesinin ortadan kaldırılması, devlet-toplum ilişkisinin yeniden tesis edilmesi noktasında yapısal reform niteliğindeydi. 2008 yılında başlayan Oslo süreci ve devamında gelen Kürt Açılımı/Millî Birlik ve Kardeşlik projesi Habur vakası nedeniyle akamete uğradı. Bu durum, hem AK Parti’nin hem de Kürt aktörlerinin tecrübesizliğine işaret ediyordu. AK Parti bunu bir devlet politikası olarak ifade etse de devlet içerisinde ve politik aktörler arasında hoşnutsuzluk bir hayli fazlaydı. 2009 yılında Kürt siyasetine ait DTP’nin kapatılması, siyasi yasakların gelmesi bunun bir örneğidir. Diğer yandan açılım süreci devam ederken Kürt siyasetçilerinin sistematik bir şekilde tutuklanması, hem AK Parti hem de Kürt siyaseti için şoke ediciydi. Bunların cevabı ancak FETÖ’nün devlet içerisindeki konumu ifşa olunca anlaşılacaktı. 

Diğer yandan Suriye’de rejimin çöküşü, Kürt siyasetinin zihin dünyasını karıştıracak, Kürtler gözünü sınır ötesinde var olan gelişmelere dikecekti. Bu ise ulusal entegrasyon, terörün bitirilmesi ve Kürt meselesinin çözümü için önemli bir riskti. Ocak 2013 yılında başlayan ve kamuoyuna deklare edilen çözüm süreci, toplumsal ve siyasal bir işbirliği üzerine bina edildi ve ortaya konan hedefler hukuki ve siyasi bir zemine oturtuldu. Fakat Suriye’de yaşanan süreç, aktörler arasında beliren güvensizlik ve bunlara eşlik eden iç muhalefet, sürecin devam etmesine olanak vermedi. Hem MHP’nin hem de CHP’nin sürece karşı tavrı oldukça sertti. Bu şartlar altında çözüm sürecinin devam ettirilmesi mümkün değildi. Devamındaki darbe girişimi, hükümet değişimi ve yaşanan siyasi ve ekonomik dalgalanmalar yeni bir açılımı gündeme almaya imkân tanımadı. İkinci açılım süreci de akamete uğramak zorunda kaldı. Fakat demokratikleşme süreçleri; devlet-toplum ilişkisinin tesis edilmesi, yöneten-yönetilen arasında var olan mesafenin daralması, Kürt kimliğinin kamusal görünürlüğünün artması, inkâr siyasetinin son bulması noktasında psikolojik ve siyasi kazanımlar biriktirdi. Her iki çözüm süreci de neyin yapılıp-yapılamayacağı noktasında muhataplara büyük bir tecrübe aktardı. 

Bugün, milliyetçi siyasetin ana akım aktörü MHP ve lideri sürecin hem içerisinde hem de direksiyonunda gözükmektedir. Devlet Bahçeli, Türk siyasetinin en kritik hamlesini yapmıştır; ülke ona müteşekkirdir. Resmî ideolojinin unsuru CHP yeni lideri ile süreci baltalamayacağını, destek olacağını ifade etmektedir. Dolayısıyla dün muhalefet koltuğunda oturan iki aktör bugün sürecin destekçisi konumundadır. AK Parti ve lideri Erdoğan, ihtiyatlı bir pozisyonda bulunmakla birlikte yönetme yetkisine sahip bir aktör olarak süreci sahiplenmiş gözükmektedir. Onun tavrı kitlelerin ikna olması açısından önemlidir. Küçük muhalefet partileri de sürece müspet yaklaşmaktadır. Ordu başta olmak üzere bürokrasinin sürece bir direnci yoktur. FETÖ benzeri siyaseti yapı-bozuma uğratacak bir aktör görünüş itibariyle mevcut değildir. Uluslararası konum Suriye’nin imarı noktasında Türkiye lehine işlemektedir. Suriye’deki Kürt unsurların tesis edilecek sistemin içerisinde erimesi olasıdır. Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi ise hem bölgenin güvenlikli kılınmasında hem de sürecin işletilmesinde Türkiye’nin önemli bir yardımcısı olacaktır. ABD ve Rusya’nın bölgeden çekilmesi, vesayet unsurlarını terk etmesi ve Türkiye’nin koruyucu konumuna müspet yaklaşmaları sürecin işleyişi açısından oldukça değerlidir.

Silah bırakma süreci bir yıl, belki bir yıldan fazla sürebilir. Sürecin MİT tarafından takip edilmesi muhtemeldir. Bu aşama büyük bir titizlikle, fakat aynı zamanda gizlilikle yürütülecektir. Bölge devletleri (Suriye ve Irak Kürdistanı) başta olmak üzere uluslararası muhataplar (lider kadroların yerleşimi açısından) sürecin bir bileşeni olabilir. Bu süre zarfında, silah bırakmaya direnen güçlerin olması muhtemeldir. Silah bırakma kadar insan kaynağının ne olacağı oldukça önem arz etmektedir. Ceza hukukun özü, failin topluma kazandırılması, fiilin cezalandırılması esasına dayalıdır. Meclis hem yasal sürecin düzenlenmesi hem de politik sorunun çözümüne katkı vermesi noktasında aktif bir tavır geliştirmelidir. Suça karışanlar, karışmayanlar, kadınlar, hastalar, yaşlılar, çocuklar ve lider kadro için ayrı ayrı yasal düzenleme yapılmalıdır.

Özetle, Türkiye’nin iki kurucu unsuru, Kürtler ve Türkler tarihsel olarak bir araya gelerek, açtıkları parantezi kapatmalı, kardeş ve millet olmanın gereğini yerine getirmelidir. Modernleşme sürecinin ürettiği gerginlikleri bir kenara bırakılarak ülkelerini imar etmeliler. Millet olmak, kendi iradesini, başka bir egemenin dayatması olmadan ortaya koymaktır. Tüm baskı ve dışlamalara karşın şiddet sarmalına girmeyen toplumsal irade bunu yapacak siyasi güce de sahiptir. Toplumsal ve siyasal aktörler bu önemli vazifeyi ifa etmeli ve Türkiye’nin önünü açmalıdır. Terörü ve Kürt meselesini çözecek irade çarpan etkisi ile birçok sorununu da suhuletle hal yoluna koyacaktır.

MAKALELER Haberleri

Düşüncesizleştirilen Nesneler
Uzun bir kâbusun kısa tarihi
Post-truth çağda hakikatin yeniden inşası
Silahın Susması, Türkiye’nin Konuşması
Neden Bu Defa Gerçekten Başarabiliriz?