Kur’an’a göre Yahudi ve Hıristiyanlar, kitaplarının asıllarını bırakıp din adamlarının koyduğu kurallara göre yaşamaya, din adamlarını Allah ile aralarında aracılar kılmaya ve onlara hak etmedikleri üstünlükler ve ayrıcalıklar tanımak suretiyle ana yoldan ayrıldılar. Bu ise Adiy b. Hatem hadisinde işaret edildiği üzere onları “rab” kabul etmenin bir başka şeklidir (9/Tevbe, 31). Oysa uluhiyet gibi rububiyet de yalnızca Allah’a mahsustur.
Teklif edilen ortak kelime uluhiyetin ve rububiyetin birliğini, yani hakikatte vicdan ve akıl birliğini öngörmektedir. Çünkü insan salim bir akıl, temiz bir vicdanla tefekkür edip kendi içinde hakikati, doğruluğu, güzelliği, adalet ve gerçek özgürlüğü aramak üzere yolculuğa çıktığında vicdanı ve aklı onu bu temel hakikate götürecektir.
Bu öneri, Yahudi ve Hıristiyan inancını kendi asli temeline, saf kaynağına irca etmeye de matuftur: “Dinle, ey İsrail: Allahımız rab bir olan rabtır.” (Tesniye, 6:4-5); “Karşımda başka ilahların olmayacak” (Çıkış, 20:1-3). “Allah’ımız rab bir olan Allah’tır” mesajını en kuvvetli biçimde Hz. İsa da vermiştir (Markos,12:29-30) ve şunu tekrar etmiştir: “Ve Rab Allah’ını bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün fikrinle ve bütün kuvvetinle seveceksin” (Aynı yer). Kur’an-ı Kerim, “Dinle Araplar” veya “Dinle Müslümanlar Allahınız Allah’tır” demez, “Her türlü övgüye layık Allah bütün alemlerin Rabbi’dir” der (1/Fatiha, 1).
Eğer bu ilkeler Müslümanlarla Yahudiler ve Hıristiyanlar arasında ortak kelime (Kelimetin sevain), anlaşma zemini, diyalog çerçevesi olursa; bu sayede din ve vicdan özgürlüğü sağlanacak; din adamları sınıfı veya laik iktidarların tahakkümü ve suistimali, ortadan kalkacak; vicdanlar ve zihinler üzerindeki ideolojik blokajlar, sosyo-politik baskılar kalkacak; hurafe ve bid’atlerin çürük temelleri ortaya çıkacak; sınıf, zümre, aile, kabile, aşiret, klan, ulus/millet, kavim/etnisite tahakkümüne son verilecek; her türlü haksızlığa, sömürüye, istismar ve keyfi yönetime, yoksulluğa, adaletsizliğe, hak ve hukuk ihlallerine karşı birlikte mücadele edilecek. Kısaca, herkes kendi dininde kalsa bile, insanlığın ortak sorunları karşısında ortak sorumluluklar üstlenilecek; daha temiz, iyilik ve adaletin, yardım ve merhametin, sevgi ve anlayışın sözünü geçirdiği bir dünya kurulacak.
Müslümanların Kitap ehline genel bir barış, diyalog ve bir arada yaşama için yapabilecekleri önerinin esasları bu şekilde belirlenmiş bulunmaktadır. Buna rağmen “yüz çevirecek” yani ortak bir zemin üzerinde buluşmaya yanaşmayacak olurlarsa Müslümanlar, kendilerine düşen görevleri yerine getirdiklerine ilişkin Allah’ı şahit tutacak ve kendileri bu ilkelere bağlılıklarını, samimi teslimiyetlerini devam ettireceklerdir. Kitap ehlinin ortak bir zemine yanaşmamaları, saldırgan bir tutum takınmadıkları sürece onlara karşı takınılacak genel tutum, “mücadelenin güzellikle” sürdürülmesi (29/Ankebut, 46; 16/Nahl, 125); nezaket, ihtiram ve alicenaplığın elden bırakılmaması olmalıdır.
İnsanın Allah’a tam kulluk mertebesine erişmesi sayesinde herkese ve her şeye karşı özgürleşmesi İslam’ın esaslı parametrelerinden biridir. Öyle ki, tapınmayı veya kulluğu çağrıştırır mülahazasıyla insanın insan önünde eğilmesine bile hoş gözle bakılmamıştır. Enes b. Malik’ten gelen bir rivayete göre Hz. Peygamber’e “Birbirimize karşı eğilelim mi?” diye sorulmuş, o da “Hayır” cevabını vermiştir. “Pekiyi, birbirimizi kucaklayalım mı?” diye sorulunca, şöyle buyurmuştur: “Hayır, fakat musafaha yapın.” (İbn-i Mace, Edeb, 15).
Sonuç olarak bu ayetten “ortak kelime”nin üç zihni ve pratik tutumdan oluştuğunu anlıyoruz: Varlıkta Allah’tan başka ilah yoktur, sadece ona kul olunur; O’na hiçbir varlık, nesne, kişi veya ideoloji ortak olamaz; insana yakışan başka insanlara kul-köle olmayı ret etmektir.
Ben bu üç unsurun çağımızda ruh vereceği “ortak değerleri” şöyle sıralayabilirim:
a. Yegane hakiki tanrı yüce Allah ise O’nun tarih boyunca insanla elçileri aracılığıyla konuştuğuna ve ölümden sonra bizi bekleyen ebedi bir hayata inanmak Tanrı’nın varlığına inanmanın lazimesidir. Bunlar üç semavi dinin müşterekleridir
b. Dinlerin ve selim akıl ile vicdan sahiplerinin ortaklaşa iyi dedikleri şeylerin iyi (ma’ruf), kötü dedikleri şeyin kötü (münker) olduğunu kabul etmek. Ahlakın kaynağını ilahi vahiyde, selim akıl ve temiz vicdanda aramak
c. Yeryüzünde farklı din ve inanışlara ihtiram (saygı) göstermek, sadece hak ve hukuk ihlali yapanlara düşmanlık göstermek
d. Herhangi bir dine inanmayanlarla ortak iyi ve ortak yarar üzerinde anlaşmak: Yeryüzünde herkesi içine alan özgürlüğü, adaleti tesis etmek için mücadele etmek
Açlık ve sefalete, savaşlara, ırkçılığa, yabancı düşmanlığına, cinsel sapmalara, siyasi baskılara, eşitsizliğe, çevrenin ve gezegenin tahribine karşı çıkmak.