8 Ekim 2025, saat sabah 07.00. Gazze’nin güneyindeki el- Mevasi kampındaki çadırımızda kalıyordum. O sabah erken uyanmıştım, ama bu sefer nedeni kardeşim Muhammed’in su kamyonlarını yakalama ya da arkadaşlarımın yardım dağıtım noktalarına gitme telaşı değildi. Tüm kamp “Ateşkes! Ateşkes!” çığlıklarıyla yankılanıyordu. İçinde bulunduğumuz kabus iki yıldır süren soykırımın ardından nihayet sona eriyor gibiydi.
Kampta her şey bir gecede değişmiş gibi bir hava vardı. Ben de dahil bazılarımız bu haberin ne anlama geldiğini henüz tam olarak kavrayamamışken kampta şarkılar söyleniyor, çocuklar sevinç çığlıkları atıyor ve kimileri de sabırsızlıkla sonunda umut ettikleri o basit şeylerin gerçekleşeceği anı bekliyordu: Yiyecek bulmak, tedavi olabilmek, yeniden bir ev inşa etmek, bomba ve insansız hava araçlarının sesleri olmadan uyumak.
Teyzem, ateşkes haberlerinin gelmeye başlamasının hemen ardından elinden telefonunu hiç düşürmeden güncellemeleri takip ediyordu. Ateşkes haberinin onun için, mart ayı ortalarında Refah’a ani tank saldırısı sırasında tutuklanan eşi Ebu Yusuf’u tekrar görebilme umudu anlamına geldiğini söylüyordu. Teyzemin endişesi ve beklentisi, tüm Gazze’nin o sabah aynı anda hissettiği o rahatlama ve belirsizliği yansıtıyordu.
O akşam, bu anı ailemle paylaşmak için çadıra erken döndüm. Herkes sevinçle ve kuşku arasında gidip geliyor; gülüyor, ağlıyor, kimse umut etmeli mi bilemiyordu. Yıllarca havasız bırakıldıktan sonra ilk kez derin bir nefes almak, bitmek bilmeyen bir korkunun ardından gelen uzun bir ara gibiydi.
2023’ten önce arkadaşlarımla geçirdiğim günleri hatırladığımda, savaşın sadece hayatlarımızı değil, hayallerimizi de ne kadar derinden değiştirdiğinin farkına varıyorum. Soykırımın başlamasından bu yana Gazzeliler her günün bir diğer günle aynı olduğu bir döngüde yaşıyor, iki yıldır zamanı kaç kere yerlerinden edildikleriyle, kaç kez ölümle burun buruna geldikleriyle ve kaybettikleriyle ölçüyor. Hayallerimiz en basit insani isteklerle sınırlı kaldı: Dinlenme, beslenme, güvenlik ve aidiyet. Ateşkes, Gazze’de genç yaşlı herkesin yeniden düşlemesini sağlayabilir belki, ama şimdilik şok ve umut arasında kalmış durumdayız, soykırımın gerçekten sona erip ermediğini merak ediyoruz.
Kalıcı bir barışın ayrıntılarının henüz netleşmediğini biliyoruz elbette. Mevcut ateşkes şartları bile Gazze’nin büyük bir kısmını bize yasaklıyor, erişebileceğimiz yerleri de yeniden inşa etmemize imkân tanımıyor. Eskiden yaşadığımız evler, mahalleler; okullarımız ve ailelerimizle ve arkadaşlarımızla anılarımızı oluşturduğumuz yerler de dahil.
Hatırlıyorum, 6 Ekim 2023’te, Cuma namazından sonra arkadaşlarımla buluşmuştum. Birlikte kahvaltı yaptık. Sonra sahilde oturduk, gün batımına kadar da orada kaldık. Ertesi gün dersim vardı, bu derslerden birinde de bir arkadaşımla birlikte sunum yapacaktık. Odama gidip yattım. Sabah 4’te uyandım. Mutfağa gidip bir fincan nane çayı yaptım. Saat 7’de sokakta beni bekleyen otobüse yetişmek için hazırlanmaya başladım.
Bu gün, hayatımın son normal günü olacaktı.
İki yıllık savaşın ardından her şey değişti. Arkadaşlarım ve ben o ekim akşamı sahilde oturan kişiler değiliz. Yine de Gazze’de ateşkesin resmi olarak ilan edildiği gün tekrar sahilde bir araya geldik ve sevinçle haykırarak ateşkes haberini kutladık. Daha önce, bugünü, bombalar düşmeyi bıraktığında yapacağımız ilk şeyin ne olacağını düşünmüştük.
Bizden iki yaş küçük olan Ramiz, savaş başladığında lisenin son sınıfını bırakmak zorunda kalmıştı. Ramiz bizden daha fazla, 10 defadan fazla, yerinden edilmişti. Şu anda da annesi ve kız kardeşi ile küçük bir çadırda yaşıyor. Babasını ve küçük kardeşini görmeye gitmeyi hayal ediyor. Ramiz’in küçük kardeşi, soykırımın ortasında ekmek almaya giderken İsrail’in hava saldırısına maruz kaldı. Böbreklerinden birini kaybetti ve o sırada ona eşlik eden babasıyla birlikte tahliye edildi. Ramiz, babası ve kardeşi ile yeniden bir araya gelmenin ötesinde, iki yıldır hayatımızı belirleyen ve hala devam eden her gün verilen hayatta kalma mücadelesini düşünmeden gerçek bir yatakta uyumayı arzuluyor.
Mahallemden arkadaşım Nazmi profesyonel futbolcuydu. Üniversite eğitimini ünlü bir sporcu olma hayaliyle dengelemenin ne kadar zor olduğundan yakınırdı sıkça. Spora çok önem verirdi ve çok özel şeyler yediği için onunla lokantalara gitmekten hoşlanmazdım. Mükemmel bir vücudu olduğuna dair şakalar yapardık. Ona ne yapacağını sorduğumuzda, cevap vermeden önce duraksadı. “Sadece yemek yemek istiyorum… Yemek temel bir ihtiyaç olduğu için değil, eskiden yaptığım gibi özgürce yemek yemek istediğim için.” Altı aylık kıtlığın ardından, enerjisi kalmamıştı. Çoğunlukla konserve yemeklerle beslenerek 25 kilodan fazla kilo kaybetmişti. “Sadece hayatta kalmak için yiyoruz” diyordu.
Nazmi’nin telefonuna arka plan olarak ayarladığı fotoğrafa baktım. Savaştan önce çekilmiş bir fotoğraftı. Başka yerde görsem onu tanıyamayabilirdim. Tamamen farklı bir insana dönüştüğünü fark ettim. Belki o da aynaya baktığında artık kim olduğunu bilmiyordur. Bunu çoğumuz yaşıyoruz.
Kuzenim ve arkadaşım Ali de uyumayı hayal ediyor. Soykırımdan önce, üniversite tatillerinde bir grup arkadaş geceleri dışarı çıkar, sabaha kadar deniz kenarında yürüyüş yapar, otururduk. Sabah da yüzdükten sonra kahvaltımızı yapar, nane çayımızı içer evlerimize dönerdik. Ali, erken yattığı için bize katılmazdı. Üniversitede bile otobüse yetişmek için zamanında uyanmazdı. Annesi sık sık çok uyuduğundan şikâyet ederdi. Nedenini sorduğumuzda da “Uyumayı seviyorum.” derdi sadece. Son iki yıldır, uyuyabilse bile dinlenmiş hissetmiyordu hiç. “Yanımızdaki çadır bombalandığından beri endişe içinde yaşıyorum,” diyordu bize. “Gündüzleri biraz kestirebiliyorum, ama geceleri korkuyorum.”
Gazze şehrinden arkadaşım Mahmud’la üniversitede tanıştım. Her gün Zahran Restoran’da falafel yiyerek kahvaltı yapardık. Haftada bir kez de öğle yemeğinde yeni bir restoran denemeyi alışkanlık haline getirmiştik. 2023 yılının Ekim ayında, o makus günde yeni bir ders için birlikte hazırladığımız sunumu tamamlamak için buluşacaktık. Savaşla geçen iki yılın ardından, bizi yerinden edilme yeniden Han Yunus’taki el- Mevasi Plajı’nda, öğrenciyken buluştuğumuz yerde bir araya getirdi. Bu kez deniz hayallerimizin tanığı değil, bizden geriye kalanların şahidiydi. Mahmud’un hayali şimdilik basit: Tüm arkadaşlarını tekrar görmek. Savaş bizi ayırdı; sonsuza dek kaybettiklerimiz oldu, bazılarımızla aramıza mesafe girdi. Ekim 2023’ten önce Mahmud oldukça sosyal bir insandı. Arkadaş edinmeyi ve arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi severdi, ama savaş ondan neyi varsa aldı. El- Mevasi’de yalnız hissediyordu; burası ona göre değildi, onun istediği hayat da bu değildi.
Saat geç oldu ve benim cevap sıram hiç gelmedi, çadırıma geri döndüm ve aynı soruyu kendime de sordum: “Peki ya sen, Hasan, ateşkes ilan edildiğinde ilk ne yapacaksın?”
Savaştan önce hayallerimiz farklıydı. Üniversite eğitimimi tamamlamak, yurtdışında burs almak ve azim ve planlarla dolu bir hayat yaşamak istiyordum. Savaşla geçen yılların ardından hayallerim çok daha basit bir hale geldi. İlk olarak ben de Ali gibi uzun süre uyumak, Nazmi gibi yemek yiyip sağlığıma kavuşmak, Mahmud gibi özlediğim insanları görmek ve Ramiz gibi günlük mücadelelerden ve kaostan uzak huzur içinde oturmak istiyorum.
Hepimizin hayalleri basit veya sıradan görünebilir, ama bugün Gazze’de çok fazla şey istemiyoruz. Sadece barış, biraz huzur ve insan gibi muamele görmeyi istiyoruz. Nefes almak istiyoruz. Yaşamak istiyoruz.
Bu yazı New Lines Dergisi’nde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir.