Sahabe erkek ve kadınların miras taksimine itirazları
Miras hükümlerini düzenleyen ayetler indiğinde, ilginç bir biçimde herkeste bir memnuniyet doğurmamış, ashaptan bazı erkekler ve kadınlar hükme itiraz etmişlerdir. Sahabenin itirazlarında başvurdukları gerekçe, miras hükmüyle neyi anlatmaya çalıştığımızı vuzuha kavuşturmaktadır. İtirazlara yakından bakalım:
a. Erkeklerin itirazı: Mukatil, bize konuyla ilgili şu bilgiyi aktarır: Kuhha (veya Kahha)’nın şikayeti üzerine, kadını ve çocukları da mirasta pay sahibi kılan ayetler inince Suveyd, Urfuta ve Uyeyne bin Hısn, Hz. Peygamber (s.a.)’e gidip şu itirazda bulundular:
“-Kadın ne ata biner, ne cihat eder, küçük çocukların da hiçbir faydası (getirisi) yoktur.” Evin ekonomisine katkısı olmayan kadın ve çocukların mirasta pay sahibi kılınması itirazcılara tuhaf gelmiştir. Bu itiraz üzerine Nisa, 127. Ayeti inmiş ve mirasın bundan böyle 11. ayette gösterildiği üzere taksim edileceğini bildirmiş (Mukatil bin Süleyman, Tefsir-i kebir, I, 344.), dolayısıyla itirazın bir değeri kalmamıştır.
Düzenleme elbette büyük bir yenilik idi. Cahiliye döneminde at koşturan, savaşan erkek (Neseb), evlatlık ve kendisiyle ittifak kurulan, anlaşma yapılan (Vela) olmak üzere üç grupta yer alan kişiler mirastan pay alabilirdi. Yeni düzenlemeye göre kadın a. Eş (1/4), b. Kız çocuğu (1/3), c. Anne (1/6) mirasta pay sahibi kılınmış oluyordu.
b. Kadınların itirazı: Kadınlar, 1/3’e ilişkin itirazda veya sitemde bulunurken şu gerekçeleri öne sürmüşlerdir:
“-Bu taksim neden böyle, oysa tam aksine, biz kadınlara 2, erkeğe 1 hisse verilmesi daha uygundur, bizim kazanma gücümüz/imkanımız az, erkeklerin ise ticaret yapma, geçimlerini temin etme güçleri fazla.”
Sonra da şunu eklemişlerdir: “(Madem öyle, yani) Allah bu şekilde pay vermediğine göre umarız günahlar da buna göre değerlendirilir.” Yani erkekler günah işleyince, umarız iki kat ceza alırlar veya alsınlar. Mukatil, surenin 32. Ayetinin bunun üzerine indiğini belirtir. (Mukatil bin Süleyman, Tefsir-i kebir, I, 354.)
“Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah’tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.” (4/Nisa, 32.)
Ayet açıkça, erkek ve kadının da iktisab edebileceğinin, iktisabın hak olduğunun altını çizmektedir.
Bu anlatılanlardan anlaşılıyor ki, yeni düzenleme bütün samimiyetiyle (ihlası) kendini Allah’a ve Peygamber’e teslim edenler dışında o günkü muhatapların en azından bir bölümünü memnun etmemiştir, miras taksimine erkekler itiraz ettiği gibi, kadınlar da itiraz etmişlerdir. Halbu ki gerçekten İslam büyük bir devrim yaptı ama insan bu, kendi dışından bir kaynağın yaptığı taksime razı olmaz, olmayabilir. Kur’an-ı Kerim, bu ve benzeri erkek ve kadınlardan gelen itiraza karşı gayet açık, net ve kesin tavır koymuştur: “Bunlar Allah’ın hudutlarıdır.”
“Bunlar, Allah’ın (koyduğu) sınırlarıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. Kim Allah’a ve elçisine isyan eder ve onun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır.” (4/Nisa, 13-14.)
Evet, kadınlar itiraz ediyor, taksimin tersine çevrilmesini dahi talep ediyor. Ama cari toplumsal düzen, aile yapısı, sosyo ekonomik vasat, mali sorumluluğun neredeyse tamamını erkeğe yüklemektedir, kadın ise sorumlu değildir, erkeğe yüklenen sorumluluk Kur’an literatüründe “kavvam”lıktır:
“Allah’ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması sebebiyle erkekler, kadınlar üzerinde ‘sorumlu gözeticidir (kavvam)” (4/Nisa, 34.)
Ayet vazıhtır, bizim “üstün kılma” olarak çevirdiğimiz kelimenin aslı “tafdil”dir, tafdilin başka anlamları yanında birine “verilen ilave haslet” demektir. Burada erkeğe verilen “ilave haslet” nafaka olup evin yani eşi ve çocuklarının, hatta ihtiyaç halinde anne ve babası ile kız kardeşlerinin geçimlerini üstlenmesidir, işte bu ilave haslet, erkeği “kavvam” kılmaktadır.
Taksim, Allah’ın koyduğu hudutlarla korunmuştur, buna kimsenin itirazı olmaz, vahyin ilk muhataplarından yukarıda zikrettiğimiz erkek ve kadınlar itiraz etmişlerse de, sonuçta hüküm vaz’edilmiştir.
Sorumuz şudur: Allah’ın vaz’ettiği hükmün bizi götürdüğü murada ve maksada uygun değişmesi mümkün mü, değil mi?
Değiştirilebilir. Bir kere mirasçının büluğ çağına ermesiyle kendisi takdir edilmiş payından feragat edebilir, ancak bunun da karşılıklı rıza ile olması şartı vardır, zorlama (icbar-ikrah) ile yapılan taksimin meşruiyeti yoktur.
Nitekim tarihsel olarak miras taksiminde değişiklik yapıldığı vakidir.
Hicretten hemen sonra, Resülullah (s.a.), muhacirlerle ensar arasında kardeşlik (muahat) tesis etti ve kardeşleri birbirine mirasçı kıldı. Muhacir, ensardan ölen birine uzak da olsa, yani aralarında akrabalık (neseb) bağı olmadığı halde ona mirasçı oluyor, müslüman olmayan en yakını olsaydı dahi onun mirasından pay almıyordu. Durum normalleşince, bu uygulamaya son verildi, Feraiz ayetinin inmesiyle istikrar buldu, böylece neseb, sıhrıyyet ve vela ile sınırlandırılmış oldu. (Bkz. Şeyh Muhammed Abduh-Muhammed Reşid Rıza, Tefsiru’l Kur’ani’l Hakim (Menar Tefsiri), IV, 478.)