Sadece CHP’yle çalışırken yalpalıyor!
Devletin maliye düzeninde tuhaf bir uygulama var.
Maliye sana diyor ki; matrahını arttır.
Yani gelirini geçen yılkinden daha yüksek göster.
Böylece senden daha fazla vergi alabileyim.
Eğer matrahını artırmazsan defterlerini incelerim.
Esnaf ya da şirketler genellikle maliyenin tavsiyesine uyarak matrahlarını artırıyorlar.
Tamam, güzel işte, ne var bunda?
Devlet, bu sene daha fazla vergi toplama amacına ulaşıyor.
Bu uygulamanın mantığını sorguladığımızda altta yatan başka bir gerçeklikle karşı karşıya geliyoruz.
Esnaf, defterlerinin incelenmesindense matrahını artırmayı neden tercih ediyor?
Muhtemelen, maliye defterlerini incelediğinde mutlaka bir sorun bulacak ve şirkete matrahından çok daha yüksek miktarda ceza kesecek.
Şirket haklı olarak şöyle düşünüyor:
İyisi mi, biraz daha fazla vergi vereyim, kafam selamette olsun.
Bütün bu hikâye, maliye düzenimizin usulsüzlüğü veri olarak kabul ettiğinin bir göstergesi.
“Ben sizi biliyorum, hepiniz vergi kaçırıyorsunuz. Defterlerinizi incelersem hepinizin anasını ağlatırım. İyisi mi baştan matrahınızı yükseltin, birbirimizi üzmeyelim.”
Zannediyorum bizim bütün sistemimizde bu ilke geçerli.
Şöyle varsayılıyor: Herkes yanlış yapıyor. İncelemezsen çıkmıyor. İncelenirse mutlaka çıkar.
Ülkemizde, defterleri dikkatli bir gözle incelendiğinde açığı bulunmayacak herhangi bir özel, tüzel şirket, sivil ya da resmi bir kurum, müessese var mıdır?
“Yoktur” dersek belki alınan olur. Milletçe yediden yetmişe hepimiz dürüst ve ahlaklıyız ya!
Hayır hasenat için kurulmuş müesseselerimizde bile ciddi sorunlar zuhur ediyor.
Devlet kurumları da bize benziyor.
Kocasının şirketinden kendi başında bulunduğu bakanlığa dezenfektan satın alan bakanımızın işlerini toplum olarak müsamahayla karşılayabiliyoruz.
Çünkü o da bize benziyor.
Ayrıca ‘bizden.’
‘Bizden’ olanlara hoşgörüyle bakmamız lazım.
Acaba Kur’an-ı Kerim’deki “Ruhamai beynehum” nitelemesini böyle mi anlamamız gerekiyor?
“Aralarında merhametlidirler.”
Eğer bu doğruysa her cuma hutbesinin sonunda hatibin okuduğu “İta-i zi’l kurbaa” (yakınlara vermek) emrini çarpıtarak adam kayırmalarımıza gerekçe yapmamız da caiz olur.
İlk düğmeyi yanlış iliklemek gibi.
İlk fetvayı yanlış verince son fetvayı da ilk fetvaya uydurman gerekiyor.
Parti gözetmeden memleketteki belediyelerin defterlerini incelesek. Kim olursa olsun. Ak Partili, CHP’li, MHP’li…
Bütün işlerin, bütün alışverişlerin, bütün hizmetlerin yazılı kural ve kaidelere uygun yapıldığına, bütün ihaleleri hak edenlerin aldığına, hiç eş dost, ahbap kayırılmadığına şahit olur muyuz?
Biraz zor oluruz.
Acaba durum şöyle mi?
Memleketimizdeki belediyelerin hepsinin işleri, alışverişleri adaletli bir şekilde inceleniyor. iktidar partilerine mensup belediyelerde her şey düzgün fakat CHP’li belediyelerde sorun çıkıyor.
Aynı eleman, bütün belediyelerle iş yapıyor.
İktidara mensup belediye başkanlarıyla çalışırken ahlaklı, CHP’li belediyelerle çalışırken ahlaksız.
(12 Eylül’den önce sarhoşlar, Fevzi Paşa Caddesi’nde Fatih Camii Külliyesi’nin hizasına gelene kadar sallana sallana, yalpalaya yalpalaya yürürlermiş. Fetih yurdunun önüne gelince düzgün yürümeye başlarlarmış, ta Malta çarşısının hizasına gelinceye kadar. Sonra yalpalamaya devam. Demek bizim itirafçı müteahhidimiz de sadece CHP’li belediyeyle çalışırken yalpalıyor!)
Vatanına milletine faydalı müteahhit böyle olur.
Adam ahlak abidesi. Bence ödülü hak ediyor.
Bu ülkenin kendi halinde bir vatandaşı olarak, yukarıdan aşağıya bütün yolsuzlukların, bütün usulsüzlüklerin, haksızlıkların, ihmallerin, yanlışların hangi parti, hangi kurum olursa olsun adil bir göz tarafından incelenmesini, yanlış yapanların cezalandırılmasını isterim.
Temiz ellerle yapılmış bir temiz eller operasyonunun memlekete faydası olur.
Şimdi yapılan o mudur?
Hiç benzemiyor.
O olsaydı ‘bizden’ ‘onlardan’ diye adam seçmezdiler.