1. YAZARLAR

  2. Ali Bulaç

  3. Postmodern Helenistik dönem
Ali Bulaç

Ali Bulaç

Postmodern Helenistik dönem

A+A-

Garip karşılansa da tarih tekerrür, insan tekrar eder. İki buçuk asırlık muazzam bir zaman aralığına rağmen bölgemizin bugün karşı bulunduğu zihinsel algı benzerlik göstermektedir. Dün bölgemiz Helenistik felsefenin etkisi altına girmişti, bugün de son 500 yılda referansı Aydınlanma olan batı düşüncesinin etkisi altına girmiş bulunmaktadır.

Milat yıllarının başında Roma’nın başındaki Sezar Oktavianus, bölgenin valisi de Pontius Pilatus idi. Benzer durumda Üçüncü Roma Amerikan’ın başında Trump Sezar, bölge valisi Thomas J. Barrack bulunmaktadır.

Şeriat’e riayet etmeyi, merhameti ve iyi insan eylemlerinde dürüstlüğü ve ihlası öğretmek üzere elçi olarak gönderilen Meryem oğlu İsa (a.s)’yı susturmak, onu yok etmek üzere Roma ile işbirliği yapan Yahudiler, bugün de Yahudi/İsrail, yeryüzü mazlumlarının, mağdur ve yoksullarının sembolü Gazze, Filistin ve Meryemoğlu İsa’nın mesajını tamamlayarak devam ettiren Muhammet (s.a.) ümmetine diz çöktürmek için dünyanın zorba Sezarı Trump ve ABD’si ile işbirliği yapmakta, mücrim batının kirli işlerini üstlenmektedir. İki dönem ve iki Ademoğulları arasında ilginç bir benzerlik, hayret verici bir tekerrür ve tekrar söz konusudur. Söz konusu benzerlik, tekerrür ve tekrar üzerinde durmaya değer.

Bölgeye gelişiyle Helenistik dönemi başlatan Büyük İskender ile Trumpm’ın bölgede bulunuşu arasında temel fark yoktur. İskender’in hedefi bölgeyi askeri ve siyasi hakimeyeti altına almak, kaynaklarını sömürmekti; Trump’ın amacı bundan farklı değildir.

Askeri ve siyasi hakimiyeti geriden besleyen felsefeye karşı önce samimi Yahudi teologlar, özellikle Filon karşı koymaya çalıştıysa da, gösterdiği yüksek performansa rağmen, Yahudiliği mi felsefenin, yoksa felsefeyi mi Yahudiliğin hizmetine soktuğu bilinemedi. Sonraları Hıristiyan teologlar bu yönde çaba göstereceklerdi ama en tatminkar cevabı Müslüman filozof ve kelamcılar verecekti. Her üç dinin müntesipleri ile felsefe arasında neler olup bittiğini anlamak için bu döneme yakından bakmak lazım, zira bu dönem bugün de bizim için ışık tutmaktadı.

Genel olarak Helenistik Dönemin, Büyük İskender’in doğu dünyasına yaptığı sefer ile başladığı kabul edilir; Büyük İskender’in seferlerinden sonra Yunan felsefesi ve kültürü doğuda, Akdeniz havzasında ve Mısır’da yayılır, etkin hale gelir.

Seferi mümkün kılan Yunan bağımsız şehir devletlerinin aralarında sürüp giden bazı siyasi çekişmeler idi, her ne kadar ciddi sayılabilecek savaşlara girmeseler de sonunda aralarında siyasi birlik sağlayamadıklarından Peloponez Savaşından (MÖ 431-404) sonra Sparta’nın hakimiyeti altına girdiler. Sparta, merkezi yönetime sahipti, nüfuzu altındakileri tek bir merkezin denetimi altında tutabiliyordu, bu şehir devletlerine karşı ona avantaj sağlıyordu.

Sparta hakimiyeti de uzun sürmedi MÖ 371 yılındaki Leuctra Muharebesi’yle Thebai tarafından kırıldı. MÖ 362 yılındaki Mantinea Muharebesi sonrasında Yunanistan’daki şehir devletleri öylesine güçsüz duruma düşmüşlerdi ki, artık hiçbiri diğeri karşısında üstünlük arayışına girişecek durumda değildi. Bu zayıflığı iyi değerlendiren Makedonya Kralı II. Filip, Yunanistan üzerinde tam hakimiyet kurmak üzere harekete geçti.
Her zaman Yunanistan ve doğu üzerinde gözü olan II. Filip, Makedonya topraklarını genişletebilecek güç ve imkanlara sahipti ve MÖ 352 yılında Teselya ve Magnezya’yı kendi topraklarına kattı. İkisi arasında on yıla yakın mevzii çatışmalar, direnişler sürse de, sonunda MÖ. 338’de II. Filip Atina kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Sonunda Kral Filip kendi kontrolü altında Korint Birliği’ni kurdu, ardından Birlik’in Lideri seçildi ve Doğu’daki Pers İmparatorluğu’na karşı bir sefer planladı. Ancak hazırlıkların henüz başlarında bir suikasta uğradı. Suikast, oğlu Büyük İskender tarafından teşvik edilmişti. Hocası Aristoteles olan Büyük İskender’in yerine Antipatros’u bırakıp doğu seferine çıktı (M.Ö. 334), sefer devam ettikçe Yunan felsefesinin referans alındığı Helenistik Dönem de etkisini göstermeye başlamış oldu.

“Helenistik” kelimesini ilk kullanan 19. Yüzyılın ortalarında Alman tarihçi Johann Gustav Droysen’dir, Droysen’i bu tanımlamaya sevkeden sebep, Yunanlıların kendilerini “Helen” sözcüğüyle ifade etmeleridir.

İlginç olan husus şu ki, her ne kadar doğu üzerinde Yunan düşüncesi –ki klasik dönemin devamıdır- büyük etki uyandırmışsa da, Yunanlılar politik ve askeri nüfuzu Romalılara bırakmak zorunda kalmışlardır. Her ne kadar Roma askeri ve politik nüfuz sağlamışsa da, düşünce hayatı büyük ölçüde Yunan mirasına dayalı devam ettirmiş, Latince yanında Grekçe de konuşulur, yazıda kullanılır olmuştur, söz konusu etkiyi din, sanat, edebiyat, mimari ve başka alanlarda da gözlemek mümkün.

Bazılarına göre Helenistik dönem Yunan felsefesinin gerilemesi veya Yunan ile Roma arasında geçiş sayılsa da, doğru olanı Roma’nın Yunan düşüncesini referans alıp askeri ve idari büyük bir imparatorluk kurma başarısını göstermiş olmasıdır. Şu söz maksadımızı anlatmaya yeter: “Yunanlılar düşündü, Romalılar uyguladı.”

Helenistik dönemin başlangıcı Büyük İskender’in ölüm tarihi M.Ö. 323 olarak kabul edilmiş, sona ermesi Roma’nın Yunanistan’ın Roma Cumhuriyeti tarafından işgal edilmesiyle sona ermiş (M.Ö. 146) olup bu hesaba göre 177 sene sürmüştür. Dönemin başlangıcı çoğu kez Büyük İskender’in ölüm tarihi olan MÖ 323 olarak alınıyorsa da, bazı tarihçiler ise Büyük İskender’in imparatorluğundan kalan son devlet olan Ptolemaios Hanedanlığı’nın Aktium Savaşı’nda yenilgiye uğrayıp yıkıldığı tarih olan MÖ 31-30 tarihini dönem’in sonu olarak kabul ederler. Buna göre Helenistik dönem 177 sene değil, 290 sene sürmüş bulunmaktadır; ikincisinin daha doğru olduğunu söyleyebiliriz.

Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın Yunan felsefesi ile karşılaşmaları sonucu ortaya çıkan “din- felsefe”, “akıl-dini metin” tartışması, İncillerin toplanması vb. konular ikinci ihtimali güçlendirmektedir.

Büyük İskender, Pers İmparatorluğu’nu yenilgiye uğratmasından sonra Güneybatı Asya’da Makedonya Krallığı’na bağlı yeni krallıklar kurmaya başlamıştır. Yeni krallıkların, Klasik Grek kültürünü ve dilini söz konusu topraklara taşımakta önemli rol oynamıştır. Aynı şekilde bu krallıklar da yerel kültürlerden etkilenmiş, yerel uygulamaları ve kurumları benimsemişlerdir.

Helenistik dönem saf Yunan kültürü ve düşüncesi değildir, bunun yanında Yakın Doğu’nun, Güneybatı Asya, Akdeniz havzasının kültür ve düşüncesiyle kaynaşmasının ürünüdür. Eski Yunanlılar, başka kültür mensuplarını “barbar” görürken, Helenistik dönem bundan kopmayı sağlamıştır.

Helenizm bir yandan kolonileşmeyi diğer yandan kültürel hegemonyayı ifade eder, Büyük İskender’in her iki olayı poltik/askeri bir tutum, nüfuz sağlama aracı olarak benimsemiş, uygulamıştır. Büyük İskender’in Asya ve Afrika’da kurduğu koloniler sayesinde büyük bir imparatorluk tek merkezden yönetiliyor, bu sayede muazzam bir ticari faaliyet sürüyordu. Yürüdüğü güzergah boyunca elde edilen ganimetler, el konulan zenginlikler Büyük İskender’e muazzam bir servet sağlamıştır.

Eski kentlerde ve Seleukia, Antioch ve İskenderiye gibi yeni kurulan kolonilerde Yunanistan’dan gelenler Attika’nın en muteber lehçesini konuşuyorlardı. Zaman içinde “Helenistik Grekçe” adı verilen bir lehçe gelişmiştir. Bu dönemde edebiyat, mimari, süsleme, plastik sanatlar ve bilimsel araştırmalarda son derece parlak ürünler ortaya çıktığı görülmektedir.

Dün için sorun olan bugün için de sorundur: Dünün Helenizme meydan okundu, bugünkü postmodern Helenzime nasıl meydan okumak mümkün?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar