Emperyal kadere isyan
İnsanlar eskiden üç kategoriye ayrılırdı... Savaşanlar, dua edenler ve çalışanlar diye... Şimdi ise yoksunlar ve güçlüler şeklinde bir ayrıma doğru ilerliyor dünya. Bunda siyasi sınıfların neoliberal piyasa kapitalizminin birer ulağı haline gelmesinin ve ezilenlerin zalimlere yönelik stratejik sabrının büyük etkisi var kuşkusuz.
Fakat mızrak artık çuvala sığmıyor. Z Kuşağı hemen her kıtada isyan halinde. Küresel yönetişimsizlik had safhada. Bir yanda dünyanın ilk trilyoneri olma yolunda ilerleyen Elon Musklar var diğer yanda 'zengin vergisi' vaadederek New York Belediye Başkanlığı'nı kazanan Zohran Mamdaniler.
Dikkat çeken bir unsur ise küresel jeo-politikanın da bu yeni eğilime doğru evrilmesidir. ABD Başkanı Donald Trump hemen her alanda 'barış ve diplomasi' düğmelerine basmış görünüyor. Venezuela krizinde Nikolas Maduro ile temas sinyali verilirken Ukrayna barış masasının İstanbul'da kurulma ihtimali de yeniden güçleniyor.
Suriye ve Gazze'de de İsrail'in saldırgan politikalarının önlenmesi için Trump, diplomasinin önünü açmaya çalışıyor. Çünkü küresel statüko artık ABD için de sürdürülebilir değil. Zira ABD'nin küresel çapta yol açtığı bütün sorunlar bumerang gibi kendisine geri dönüyor.
***
Pentagon'un rejim değiştirme fiyaskoları Avrupa ve ABD'yi zorlayan kitlesel göçlerle sonuçlandı. Her rejim değişikliği hamlesi aynı zamanda ABD'nin içinde de bir rejim değişikliğine yol açtı. Nitekim ABD'deki rejim değişikliği şu sıralar Trump'ın iktidara gelişiyle sembolize ediliyor. Diğerleri gibi Amerikan müesses nizamı da gereken değişiklikleri zamanında yapmamanın artan maliyetleriyle boğuşuyor.
ıkış için bütün yollar denendi. Yabancı ülkelere ve üretim araçlarına el konuldu. Yetmedi; özel işletmelere, fabrikalara ve doğal kaynaklara el konuldu. Yetmedi; psikolojik harp yöntemleri, ideolojik kolonizasyon, propaganda ve algoritmalarla insan bedenlerine ve zihinlerine el konulma projeleri devreye sokuldu. Ancak bunların da yetmediği görülüyor. Yetseydi The Nation'a göre, 2016 ile 2020 yılları arasında Amerika Demokratik Sosyalistleri'nin (DSA) üye sayısı 6 binden 90 bine yükselmezdi.
Mamdani'nin New York seçimlerini bu yükseliş sayesinde kazanması ABD'deki yeni sosyo-politik isyanın işaret fişeği olarak görülüyor ve ikinci Trump devrimi diye yorumlanıyor.
***
Vatikan bile müesses nizamların aşırı servetin manivelası haline gelmesine kazan kaldırıyor. Papa XIV. Leo, Eylül ayında küresel kaosun en önemli faktörünün gelir adaletsizliği olduğunu söyledi. Papa, Katolik gazetesi Crux'a verdiği röportajda, "Altmış yıl önce CEO'lar, işçilerin aldığının dört ila altı katını kazanıyordu. Şimdi 600 katını kazanıyorlar" dedi. İş dünyası böyleyse siyasi CEO'ları insan düşünemiyor bile.
Bu akıl almaz servet transferindeki asıl mesele ezilen milyarlarca insanın gösterdiği sabırdır. 'Yoksulların' haksız şekilde aşırı zenginleşenlere karşı muazzam bir sabır gösterdiğini söylüyor tarihçiler. Fakat tarihsel psiko-sosyolojik ve eko-politik manzara tamamen alt üst olmuş halde.
Artık çalışanlar ve dua edenler de mecburen savaşanlara katılıyor. Farklı sınıfların, dinlerin, ideoloji ve milletlerin oluşturduğu zengin çeşitlilik yok oluyor. Ekonomik monopoliye ve şahsi küresel tekellere doğru ilerliyor dünya. Her açıdan eziliyor, küçülüyor ve eksiliyoruz. Şairin dediği "çoğalmak neyse ne azalmak zor!" gerçeğinin yakıcılığını hemen herkesin iliklerine kadar hissedeceği bir döneme doğru ilerliyoruz.
Böyle dönemlerde sadece 'daha adil bir dünya mümkün' diyen ve bunun için mücadele eden Türkiye gibi aktörler insanlığın umuduna dönüşüyor. Emperyal statükonun alt edilebileceğini dünyaya gösteren Türkiye, bu yolla insanlığa 'kaderin karanlık olmadığını' da müjdeliyor. Ama unutmayalım ki kader tozpembe de değildir. Bu nedenle hem yılmadan mücadele etmek hem de her ihtimale karşı hazırlıklı olmak gerekiyor.


