1. YAZARLAR

  2. Ali Bulaç

  3. Medya Üzerine
Ali Bulaç

Ali Bulaç

Medya Üzerine

A+A-

Varlıkta her şey (çoğulu eşya) Allah’ın yaratması olduğuna gore, hiçbir şey kendinde mutlak iyi veya mutlak kötü olamaz; zira bir şeye mutlaklık atfetmek ona uluhiyet izafe etmek anlamına gelir.

Bundan hareketle insane icadı şeyler de öyledir, icad edilenler iyi maksatla kullanılabildiği gibi, kötü maksatla da kullanılabilir; medya ve benzer şeyler de bu kabildendir.

Görsel, yazılı veya sosyal-dijital medya bugün muazzam bir etkiye sahiptir, zihinsel tutumlarımızı değiştirdiği gi.i ahlaki, sosyal hayatımızı da dönüştürmektedir. Bu çıdan bazı insanlar medyaya “mutlak ifsad” gözüyle bakmaktadırlar.

Bunu kritik etmekte zaruret var.

Kabul edelim ki daha alimler, hocalar, akademisyenler ve aydınlar bu konu üzerinde yeterince düşünmüş değiller. Batıda ortaya çıkan bir icadı veya bir kurumu, bir kuruluşu alıp kullanıyoruz. Bunun bizim hakiki ve meşru amaçlarımıza ne kadar hizmet edeceği üzerine düşünmüyoruz.

Bu bir yönüyle kelami/felsefi bir konu. Malum şöyle sorulur: Mesaj mı aracı belirler, araç mı mesajı belirler?

Bana sorarsanız medya üzerinden doğru bir mesaj vermek pek kolay görünmüyor. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre televizyon seyircisinin ortalama zeka yaşı 12’dir. Eğer topluma televizyon üzerinden bir mesaj vermek istiyorsanız, 12 yaşında bir çocuğun zeka seviyesini göz önüne alıp cümleyi kurmanız lazım. Bu bize  gösteriyor ki televizyon toplumun zekasını standartlaştırıyor, 12’de sabitliyor. 15, 20 üzerinde zeka yaşı o mesajı almaya imkan tanımıyor.

Şu soruda önemli:

Biz medyayı ne için kullanıyoruz? İlk aklımıza gelen tebliğ yapmaktır. Çünkü bir müslümanın hayatta vazgeçemeyeceği, gerekirse belki canını bile verebileceği iki ibadeti var: İlki, ilahi hükümlere göre yaşama mücadelesini vermek, diğeri dinin doğrularını tebliğ etmek. Bu gücüne, kapasitesine ve imkanlarına göre her Müslüman üzerine farzdır. Genellikle Müslümanlar, medya üzerinden tebliğ yapabileceklerine dair kuvvetli bir kanaate sahipler. Ama aracın kendisi (li-aynihi) böyle iken doğru tebliğ yapabilir miyiz?

En etkili ve sahici tebliğ yüz yüze (vicahi) olandır. Efendimiz (s.a.) yüz yüze tebliğ yapıyor, sohbet halkası içerisinde dini anlatıyordu. Medya üzerinden mesajı vermek bir fikri empoze etmektir. Diyalojik değil, monolitiktir. Biri konuşur, diğeri dinler. Biri pasif, seyrediyor ve dinliyor, diğeri empoze ediyor. Pasif olanın aktif olana soru sorma, açıklama talebinde bulunma imkanı yoktur. Televizyon seyircisi sadece seyreder ve dinler. Dolayısıyla bundan sağlıklı bir tebliğ ortaya çıkması zor. Halbuki sormak önemlidir. Sahabeler “-Ya Resulallah bu böyle midir, böyle mi dediniz, böyle mi  anlamam lazım?” diye sorardı.  Efendimiz tebliğ ediyor, açıklıyor, mesajı ete kemiğe büründürüyor, nasıl yaşanacağını gösteriyor, yaşananlara bakıp şahitlik ediyor. Mesajı veya hükümleri muhatapları doğru mu yaşadılar, doğru mu anladılar! Doğru anlayıp yaşadılarsa, bir şey demiyor, buna “ikrar” denir; yanlış tespit ederse, ona müdahale ediyor.

Bu tür Nebevi öğrenme, öğretme veya genel anlamıyla mesaj aktarımı olan tebliğ medya üzerinden o kadar sağlıklı işlemez.

Üniversite sistemi de böyle bir şey, medyanın gördüğü işlevden farklı değil. Anfilere dikkatlice baktığınızda hoca kürsüde duruyor, öğrenciler önünde dizilmiş dinliyor. Anfide kilise düzeni söz konusu. Arka arkaya öğrenciler dizilmiş. Hoca  kürsüden onlara ders veriyor, empoze ediyor. Efendimizin sünnetinde, sohbet halka şeklindedir. Herkes diğerinin yüzünü görüyor. Efendimiz de hepsinin yüzünü görüyor, onlar da Efendimizin mübarek yüzünü görüyor. Geleneksel literatürümüzde “feyiz almak” diye tabir edilen şey budur, feyiz  yüzü aydınlatır. Tarikatlerde, İslami sohbetlerde de böyledir. Batılılar bunu icad ettiklerinde tesadüfen yapmadılar, bu sistemin arkasında bir dünya görüşü, bir gelenek, bir tarih yatıyor. Biz ise alıp olduğu gibi kullanıyoruz ve diyoruz ki olur, bu mümkündür. Bu o kadar mümkün değil.

Buna rağmen medyayı kullanma mecburiyetini görmezlikten gelemeyiz, nitekim biz de kullanıyoruz. Sadece tebliğ için değil, en azından varlığımızı muhafaza etmek, mücadele etmek için de bir yerde medyaya mecburuz. O vakit medyayı bir Müslüman olarak nasıl kullanmalıyız, suelinin cevabı üzerinde yoğunlaşmamız lazım.

Önceki ve Sonraki Yazılar