Kan Dökücülükte Tarafgirlik
Yüce Allah, yeryüzünde bir “halife” kılacağını –halk edeceğini değil, cea’le’den ca’ledeceğini”- bildirdiği zaman, melekler taaccub ederek “Yeryüzünde fesad çıkarıp kan dökecek birini mi var edeceğini” sordular (2/Bakara, 30).
Bu ayet bize insan tabiatı hakkında yol gösterici bilgi vermektedir. İnsan hümanistlerin zannettiği ve iddia ettiği gibi bütün özellikleriyle referans alınmaz ama onun ne olduğunu, neler yapabileceğini anlamak için bu ayetten daha isabetli, daha gerçekçi referans da yoktur.
Evet, insan fesat (bozgunculuk, karışıklık) çıkarır ve kan döker. Hayvanlar fesat çıkarmaz ama insan gibi kan döker, insan hem kendi dışındakı canlıların kanını döker hem de kendi hemcinslerinin.
Kan dökücülüğün çeşitli türleri vardır, her tününün kendine dayanak seçtiği gerekçeler farklı olabilir. Vahiy temelinde ortaya çıkmış bulunan bütün dini tebliğler ve Allah’tan görevli kılınmış elçiler (Nebiler ve Resuller), fesadın ve kandökücülüğün önüne geçmek istemişlerdir, bir canlının kanı dökülecekse, bu eylemin mutlaka haklı bir sebebe dayanması icap eder. Bir hayvanın kanı dökülecekse bu ya kesin olarak onun zararından korunmak –mesela bir akrebi veya yılanı öldürmek- veya genel esasları Şeriat tarafından vaz’edilmiş çerçevede avlanmakla mümkündür. Modernist ilahiyatçılar sahifeler dolusu fıkıh kitaplarında av ve acılıkla ilgili bölümler ayıran fakihlerin anakronik işler yaptıklarını iddia ederler ama hakikatte bugün de av ve avcılık sürmekte, ekonominin belli bir sektörü haline gelmiş bulunmaktadır.
İnsan öldürmenin de haklı bir gerekçesi olması şarttır aksi halde cinayet olur. Maide, 32. Ayet bize ışık tutmaktadır:
“Bu sebeple, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü aşanlardır.” (5/32)
Bu ayet, İsrailoğullarına yazılmış bir hükme atıf ta bulunarak, haksız yere insan öldürmenin bütün sahih temeli olan dinlerde yasaklandığını, diğeri de ancak haklı-geçerli/meşru bir sebeple insan öldürülebileceğini belirtir. Haklı, meşru üç sebepten bahsedilebilir: Bunlar da adil bir savaş, kısas ve nefs-i müdafaa halidir.
Konumuz insanın kandökücülüğüne ne türden dramatik, aptalca sebepler uydurduğu hususuyla ilgidir. Yeryüzünde yaşayan kavimlerin tamamında fesat ve kan dökücülük çeşitli şekillerde olmuş, bugün de olmaya devam etmektedir. Kavimler arasında mahiyet farkı yok, zira meleklerin diliyle Kur’an-ı Kerim türümüz “insanın kan dökücülü”nden bahsetmektedir ama kavimler arasında kan dökücülükte derece farkı vardır, bu da sahip oldukları kültür ve geleneklerle ilgilidir.
Tarihin şahit olduğu en kön dükücü kavimlerden biri hiç şüphesiz Moğollar ve Moğolların iki sembol ismi Cengiz Han ve Hülagü’dür. Bir Kemalist ilahiyatçının ballandıra ballandıra anlattığı Bağdat katliamının baş canisi komutan şöyle der: “Tanrım seni dinlemeyeceğim, ya beni yaratmasaydın ya da Arapları.” Araplara öylesine derin bir nefret duyuyor ki, Arapları yarattığı için Allah’a isyan etmekte, haksız yere insan öldürme yasağını dinlemeyeceğini söylemektedirler. Bu olayı bir marifetmiş gibi anlatan ilahiyatçının takipçilerinin yüzde 90’ı Cengiz Han, Hülagu ve Kutlu Han gibi katilleri utanç verici sözlerle yüceltmektedirler. Zaten bu ilahiyatçının da öteden beri satır aralarında gizlediği amacı (maksat) İslam dinine, Hz. Peygambere, sahabeye ve müslümanların gelenğine açtığı savaşı sürüdürmektir.
İnsanın barbar kandökücülüğünün tipik törelerinden biri Moğollar’da görülür ve bu Cengiz Han’ın ölümünden sonra feci bir seremoni ile tekrar edilmiştir.
1227’de ölen Cengiz Han’ın mezarının nerede olduğu bilinmiyor. Hikâyesini Cengiz Han’ın ölümünden yalnızca 25 yıl sonra yeni başkent Karakurum’da yazmaya başlayan Juvaini “Cengiz’in oğlu ve tahtın yeni sahibi Ogedein’in, prenslere ‘ay gibi güzel bu kızların içinden hoş görünümlü, temiz karakterli, şirin bir güzelliği olan ve alımlı bakışları olan … 40 bakireyi seçmelerini … mücevherler, süs eşyaları ve güzel elbiselerle donatarak, seçilmiş atlarıyla birlikte, Cengiz’in ruhuna eşlik etmeleri için öldürülmelerini emrettiğini’ yazıyor.
Her ne kadar John Man, bunun yerine getirilip getirilmediğine ilişkin kuşkular dile getiriyorsa da yine de “Bu imkânsız değil” diyor ve ekliyor: “Çünkü Çin ve Orta Asya’da Budizm yaygınlaşmadan önce, ölen liderin ruhuna eşlik etmeleri için askerlerini, hizmetçilerini, karılarını, cariyelerini ve hayvanlarını öldürerek liderle birlikte gömmek, antik bir gelenekti. Turistler, Shang hanedanının 14. yy.’daki başkenti Anyang’ta, kölelerin ve atların iskeletleri ve iki tekerlekli savaş arabalarının kalıntıları ile dolu mezarları görebilirler. Kurbanlar kimi zaman canlı canlı gömülürdü. Bu uygulama 17. yy.’ın sonlarına kadar resmen yasaklanmamıştı. Kesin olarak tespit edildiği ve yaygın olarak inanıldığı gibi Budizm’den önce Moğol Hanları; zırhlıları, giyim eşyaları, cariyeleri ve sahip oldukları diğer şeylerle gömülürlerdi.” (John Man, Cengiz Han, -Yaşamı, Ölümü ve Yeniden Dirilişi– çev. İsmail Tulçalı, İst. 2016, s. 365-366)
İslamiyet, Asya ve Afrika’da yayılırken, kavimlerin diline, örf ve adetlerine müdahale etmedi, iki töre hariç. Bunlardan biri Mısırlıların her sene Nil nehrinin bereketi için genç bir kızı kurban etmeleri, diğeri Hindistan’da ölen kocanın geride bıraktığı karısını da kendisiyle beraber yakmaları. Hindistanki bu geleneğin Moğollar’da kabul gördüğü anlaşılmaktadır.
Bugün de haksız yere insanlar öldürülmekte, soykırımlar yapılmaktadır. İnsan bu, fasat çıkarır, kan döker. Mesele şu ki, şu veya bu kavim kan döktü diye desteklememek, şu veya bu kavmin kanı döküldü diye onaylamamak. Bizden de olsa,fesat çıkaran ve haksız yere kan döken mücrimdir.


