'İhale tanrısı'
İnsanların arasında temiz bir hayatı tercih edenler, evine götürdüğü ekmeği, içtiği suyu, ellerini, yüzünü kirletmeden bu dünyadan göçmek için çabalayanlar mutlaka vardır.
Diyojen’in gündüz vakti elinde fenerle adam aradığı gibi çıksak, arasak bulabilir miyiz o insanları?
Hemen söyleyeyim. Belki bulabiliriz ama bulsak bile oy vermeyiz.
“Elhamdülillah, ihaleyi aldık.”
Kim kime dedi bilmiyorum. Diyaloğun tanığı değilim. Bana orada bulunan birileri aktardı.
Ecevit iktidarında Sana yağının bakkallarda bulunmadığı, bulunsa bile torpillilere satıldığı devirde, Yeryüzü Yayınları’nda bir misafir arkadaş “Elhamdülillah, yağ bulduk” demiş.
“Herhalde yağ tanrısına hamdediyorsun” demişler.
İhale tanrısı diye bir şey var mıdır?
Yoktur tabii ki. Yağ tanrısı da yoktur.
Ama yağı elde edebilmek için selam verdiğin, hürmet ettiğin, yağ çektiğin, gönlünü etmeye çalıştığın birileri vardır.
Bu sıralar Sokrat’a dair metinler okuyorum. (Ksenophon, Sokrates’ten anılar, Kitapyurdu.) İkide bir ‘tanrılara saygı göstermek,’ ‘tanrılara kurban sunmak’ gibi tabirlere rastlıyorum.
İhale tanrısına nasıl saygı gösterilir? Nasıl hediye verilir, kurban sunulur acaba?
Eğer bu bir dinse ve toplum olarak bu dine girmişsek ayinlerine, ritüellerine az çok riayet ediyor olmalıyız.
Ediyor muyuz?
Tamam, bu kadar ileri gitmeyelim, dozu biraz düşürelim.
Bu ritüellerin önemli bir kısmı tapınma sayılmaz, beşerî münasebet veya adab-ı muaşeret kaideleri kapsamında mütalaa edilebilir.
Rüşvet beşerî münasebetler kapsamına girdi mi?
Bazı muhitlerde girdi.
Fuzuli’nin “Selam verdim, rüşvet değildir deyu almadılar” sözü bütün insanlık tarihi boyunca gerçekti.
Şimdi de gerçek.
Böyle bir mevsimde, CHP, bütün istikametlerden daha çok sufilerin kullandığı tabirle ‘şeş cihet’ten kuşatıldı.
Aşağıdan, yukarıdan, sağdan, soldan, önden arkadan.
İBB Başkanı İmamoğlu’nun diplomasından kent uzlaşısına, CHP’nin kongresinden belediyesine, kent lokantasındaki yemeği beğendiğini söyleyen gurmesine kadar.
Başkanları topladılar, yakında muhtarları toplamaya başlarlarsa kimse yadırgamayacak.
Peki, bu büyük kampanyanın ortasında, en küçüğünden en büyüğüne kadar, “CHP’li yöneticiler, belediyeciler yolsuzluk yapıyor, ama bizimkiler yapmıyor, bizim belediyelerde rüşvet dönmüyor, bizim bakanlıklar tertemiz, bizim adamlarımız analarının ak sütü gibi helal olmayan bir şeye elini sürmüyor” diyebilecek bir tane Ak Partili var mıdır?
Tabii ki vardır.
Dilin kemiği yok.
Ekranlarda da görüyoruz, insanların dilleri ve belleri olağanüstü kıvrak. Söyleyemeyecekleri bir şey yok, doğru hariç.
Bir de şöyle bir şey olabilir:
Kardeşimiz, eline, kafasına ve gönlüne göre bir hoca bulmuştur, yolsuzluğun fetvasını almıştır. Fetvaya uygun yapılan yolsuzluğun yolsuzluk olmadığına kanaat getirmiştir, bizim yolsuzluklar yolsuzluk değil, biz sırat köprüsünü şimşek hızıyla geçeceğiz diye itikat edebilir.
Böyle itikat edenler ‘bizde yolsuzluk yok’ diyebilirler.
Belki de ‘ihale tanrısı’nın kendilerine şefaat edeceğini umuyorlar.
Kafasını fetva ile dezenfekte edenlerin dışında söylediği şeye, yani “bizimkilerin asla yolsuzluk yapmadığına” inanan bir tane Ak Partili var mıdır?
Benim tahminim yoktur.
Varsa bile bana hiç rastlamadı.
Büyük şair Nef’i’nin Şeyhülislam Yahya’ya “Bize kafir demiş müfti efendi/Tutalım ben ana diyem Müselman/Yarın vardukta ruz-i cezaya/İkimiz de çıkarız anda yalan” demesine benziyor ahval ve şerait.
Kefil olmaya kalkarsanız ruz-i cezada yalancı çıkarsınız.
Böyle bir durumda, insanların “İktidar, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun seçime girmesine mâni olmaya çalışıyor. Sinek vızıltısına bile ateş ediyor. Bunun için yargı üzerindeki vesayetini kullanarak hapse tıktı. Bu arada becerebilirse CHP’yi hırpalayabildiği kadar hırpalayacak” diye düşünmesi tabiidir.