Hesaplı İhanetler

Hesaplı İhanetler

Amerikan emperyalizminin müttefiki ve dostu olmakla iftihar eden İslam dünyası ulus-devletleri, bir yanda, İslam’ı, iktidar çıkarları doğrultusunda hoyratça istismar etmeye devam ederlerken; bir diğer yanda da, soykırımcı-terör örgütü İsrail’le hem ekonom

A+A-

Atasoy Müftüoğlu - İktibas Dergisi

Düşünsel/kültürel/edebi/estetik/bilimsel/felsefi, entelektüel gündemi olmayan; yalnızca, oportünist/popülist politik bir propoganda-demagoji gündemi olan, bu niteliksiz ve derinliksiz gündeme hapsedilen, ikinci el bir toplumda, ikinci el ilgiler, ilişkiler içerisinde yaşıyoruz. İçerisinde yaşadığımız toplum, soyut ideallerle, sistematik bir biçimde manipüle edildiği için, bu soyut ideallerle büyülendiği/yönlendirildiği, bu idealler aracılığıyla kontrol altında tutulduğu için, maruz bırakıldığımız çok tehlikeli sonuçları olabilecek toplumsal kutuplaşmalarla, ideolojik karşıtlıklarla, ideolojik iç savaşla, ideolojik/politik linç kampanyalarıyla ilgilenmiyor. Yakın geçmişte, Türkiye’de, bir dönem seküler siyaset, muhafazakâr/dindar kesimlere yönelik olarak ideolojik bir engizisyon uyguluyordu. Günümüzde ise, rövanşist muhafazakâr-dindar siyaset, seküler kesimlere yönelik olarak daha kapsamlı, daha etkili bir engizisyon uyguluyor. Bu ikili karşıtlığa dayalı engizisyonların toplumu derinden yaraladığı, güçsüzleştirdiği, tahammül edilemez toplumsal/siyasal gerilimlere/patolojilere neden olduğu ne yazık ki, gereği gibi farkedilmiyor, önemsenmiyor.

Hangi kesimden gelirse gelsin, hangi kesime yönelik olarak uygulanırsa uygulansın, ötekini nesneleştirme/değersizleştirme/terörize etme saplantısı/önyargısı, toplumu ortak insanlık değerlerine/iklimine yabancılaştırıyor. Ortak insanlık değerlerinin yerini, ne yazık ki, politik propoganda klişeleri alıyor. Ortak insanlık değerlerinin oluşturduğu iklim, bir medeniyet iklimi iken, ortak insanlığı reddeden ideolojik klişelerin belirleyici olduğu toplum ise, bir barbarlık iklimi oluşturuyor. Eleştirel düşünme yeteneğine sahip olmayan topluluklar, hangi zihniyete sahip olurlarsa olsunlar, siyasal otorite tarafından, siyasal çıkarlar doğrultusunda kolaylıkla kullanılabiliyor. Adaletin siyasal tercihler tarafından, siyasal tercihlere göre uygulandığı toplumlarda, bu durum, ölümcül sorunlara neden oluyor. Hem küresel bağlamda, hem de yerel bağlamlarda, bugün, Müslümanlar olarak, nihai bir olağanüstü hâl yaşıyoruz. Dünya düzeni, Haçlı emperyalizminin, Haçlı faşizminin çıkarlarına/ihtiraslarına göre belirleniyor. Haçlı emperyalizminin, Haçlı faşizminin İslam toplumlarına uyguladığı haksız-mesnetsiz ambargo’lar, bu toplumlar üzerinde kitle imha silahları ölçüsünde ölüm ve yıkıma neden oluyor.

Ölüm siyasetlerinin, soykırım siyasetlerinin, küresel apartheidin normalleştiği, hangi hayatların değerli, hangi hayatların değersiz olduğunun ideolojik-ırkçı mülahazalarla değerlendirildiği, değersiz hayatların/ölümlerin/kayıpların sadece bir istatistik konusu haline geldiği, Müslümanlar, özellikle de, Haçlı/Siyonist emperyalizme/faşizme muhalefet eden, bu emperyalizme/faşizme karşı direnen Müslümanlar, bugün varoluşsal bir güvensizlik ve geleceksizlik içerisinde yaşıyor. Sömürgecilik emperyalizmi, taş devri faşizmi ile birlikte bugün özellikle Filistin’de, Ortadoğu’da, canavarlıklarını sürdürebiliyor. Haçlı-Siyonist ölüm ve soykırım siyasetlerinin sıradanlaşması, İslam dünyası ulus devletlerinin aziz Filistin halkının kaderi karşısında takındıkları siyasal kayıtsızlık, Gazze’ye yönelik soykırım sırasında takındıkları ikiyüzlü, utanç verici, kirli politik tavırlar, Gazze halkının tarihsel bir yalnızlığa/çaresizliğe sürüklendikleri bir dönemde, emperyalistlerin müttefiki ulus-devletlerin içerisine girdikleri derin sessizlik; katliam-soykırım teknolojilerinin modernleştirilmesi, uygarlaştırılması; teknoloji tapınmasının ahlaksız/vicdansız/merhametsiz/sevgisiz/saygısız buz gibi çok soğuk bir dünya oluşturması; militarizmin, tekno-bilimsel alanı sömürgeleştirmesi, bilim ve teknolojinin kapitalist çıkarlara göre, bu çıkarların emrinde ve hizmetinde içerik üretiyor olması; insanlığın üzerine çöken çok yönlü bir kabûs gibi, bir dünya manzarası, dünya sistemi manzarası oluşturuyor.

Günümüz dünyasında, bütün toplumlarda, İslam toplumlarında da, umutsuzluktan kaynaklanan ölümler/intiharlar yoğunlaşırken, parasal umutlar, hayatın her alanını nicelleştiriyor ve kirletiyor. Bütün bu çok olumsuz koşullarda, mümkün bir çıkış yolu olarak, küresel çapta İslami bir muhalefetin, direniş ve dayanışmanın zeminini oluşturmak üzere, küresel bir İslami bilinç hareketini somutlaştırmak, hayati önemi olan, asla, ihmal edilmemesi gereken, savsaklanmaması gereken bir konu olma özelliğini koruyor. Küresel anlamda İslami bir bilinç hareketinin, bir muhalefet bir direniş hareketinin önündeki en büyük engelin, bünyesinde çok köklü bir köylülüğü, taşralılığı ve kabileciliği barındıran oportünist muhafazakârlık ve oportünist dindarlık olduğunu bilmek gerekiyor. Siyasal varoluşlarını, iktidar ve saltanatlarını, emperyalist proje ve iradeye borçlu olan İslam dünyası yerel tiranlarının, küresel çapta, İslami bir muhalefete, direniş ve dayanışmaya katılabilmeleri için, bağımsız tercihler yapmaları hiç bir şekilde mümkün değil. Bu nedenle, öncelikle yerel tiranların, meşruiyet ve otorite kaynaklarının sorgulanabilmesi gerekir.

Başka bir dünya, başka bir toplum, başka bir siyaset, ancak, küresel bir muhalefet ve dayanışma hareketi ile gerçekleştirilebilir. Küresel İslami muhalefetin oluşumu, bugün, Müslüman halklar için bir ölüm-kalım meselesine dönüşmüş bulunuyor. Küresel ya da yerel, bugünün dünyasında, konformist kültür, konformist din algısı, Gazze halkının topyekûn tehciri için, oportünist dindarlığın anlayışla karşılayacağı çözümler önerebiliyor. İçerisinde bulunduğumuz dönemde, halen İslami aidiyetlerinin/mensubiyetlerinin/mevcudiyetlerinin onurunu muhafaza etmeye çalışan Müslümanların, her şeyden önce, ölümün ve soykırımın siyasallaştırılabildiği bir dünyanın nasıl bir dünya olduğunu tanımlayabilmeleri gerekir. İslam toplumları, içerisinde bulunduğumuz dönemde, maruz kaldıkları büyük kayıpların, büyük yenilgilerin, büyük aşağılanmaların, içerisinde bulundukları çok alçaltıcı bağımlılıkların-ittifakların-dostlukların, büyük yabancılaşmaların farkında ve bilincinde olmayan derin bir melânkoli içerisindeler. Ölümcül bencillikler, ölümcül çıkarcılıklar, ölümcül iktidar çıkar ve ihtirasları sebebiyle, İslam toplumları, ortak bir savunmasızlık durumu yaşadıkları halde, her zaman, hayat veren İslami dayanışmayı gündemlerine almaya cesaret edemiyor.

Kâr ve tahakküm için yanıp tutuşan piyasa ekonomisinin diktatörlüğü, küresel insani ufku daraltıyor. Toplumlarımız bugün, çok acımasız/merhametsiz bir mantığın, tahakküm mantığının işgali altında bulunuyor. Toplumlarımızda yaşanan popülist-oportünist yoğunlaşmalar, partizan aşırılıklar/keyfilikler, faşizme giden yolları açıyor. Popülist-oportünist yoğunlaşmalar, keyfilikler aynı zamanda dezenformasyon politikalarını da sistematik hale getiriyor. Faşizme giden yolları açan popülizmler ve oportünizmler, politik tercihler-uygulamalar, eşitlik ve çoğulculuk karşıtlığını da güçlendiriyor. Halkı, yerli-milli, resmi bir kimlik doğrultusunda birörnek bir bütün haline getirmeye çalışan, otoriter-oportünist popülizmler, muhalefet hareketlerini de, halk düşmanı, din düşmanı gibi etiketlerle bastırmaya, muhalif çevrelerin hayatlarını değersiz hayatlar olarak gören patolojik kibirli politikalarla, bu çevrelere yönelik saldırıları normalleştirmeye, ilişkisizliği tahkim etmeye, toplumsal müşterekleri reddetmeye çalışıyor. İslam dünyası toplumlarında popülist demagojiden başka hiç bir entelektüel müktesebata-yeteneğe sahip olmayan bir zihniyet, toplumlarımızda, siyasal-toplumsal kutuplaşmayı sistematik bir şekilde kışkırtan bir dil ve söylem oluştururken, popülist liderlerin, aynı zamanda, dini bir lider gibi algılanmasını da dayatan bir propoganda sistemi oluşturuyor. Temel İslami değerlerin, bilgeliklerin, ufkun, misyon ve vizyonun, evrensel ilkelerin hayatımızdan bütünüyle çekildiği, yalnızca oportünist propoganda söyleminin belirleyici olduğu toplumlarda, sorumlu Müslümanlar olarak, kökten sorgulamalar yapmak, yeni bir zaman ve yeni bir ufuk bilincini hayata geçirmek zorundayız. Hangi toplum olursa olsun, bir toplumu, tek bir politik figürün, kişisel ihtiraslarına, iktidar ihtiraslarına hapsetmek, ilgili topluma yapılabilecek en büyük kötülüktür. Popülist-oportünist-otoriter bir dönüşüme maruz bırakılan İslam toplumları, bugün, hiç bir entelektüel-kültürel-bilimsel üretkenliğe-bağımsızlığa, yoğunluk ve niteliğe sahip olmadıkları için, politik kamplaşmalara, politik gerilimlere ve çok derin bir stres’e kapatılmış durumdalar. Bu toplumlarda, Türkiye’de de yaşandığı üzere, siyasal muhalifler düşman muamelesine tâbi tutuluyor, eleştirel sesler bir şekilde ya susturuluyor, ya da etiketlenerek yalnızlaştırılıyor, kamu yararından çok, özel sermayenin yararı gözetiliyor.

İslam dünyası toplumlarında, halklar, soyut idealler ve soyut kavramlarla, romantik bir dil ve söylemle uyutulageldiği, uyuşturulabildiği için, İslam’a yabancılaşan, İslam’ın içini bütünüyle boşaltan oportünist muhafazakârlar, oportünist dindarlar, oportünist tiranların bütün ihanetlerini, “hikmeti hükümet” retoriği aracılığıyla meşrulaştırabiliyor. Bu bağlamda, Amerikan emperyalizminin müttefiki ve dostu olmakla iftihar eden İslam dünyası ulus-devletleri, bir yanda, İslam’ı, iktidar çıkarları doğrultusunda hoyratça istismar etmeye devam ederlerken; bir diğer yanda da, hiç bir ahlaki/vicdani utanç duygusu taşımadan Gazze’ye yönelik soykırım sırasında ve Gazze’li masum çocuklar açlık ve susuzluktan kırılırlarken de, soykırımcı-terör örgütü İsrail’le hem ekonomik hem de diplomatik ilişkilerini sürdürmeye devam edebildiler. Bu toplumlarda, içerisinde yaşadığımız toplumda da, oportünist muhafazakârlara, oportünist dindarlara hitap eden oportünist medya’da, iktidar çıkarları doğrultusunda topluma yoğun bir biçimde algı dayatmaya devam ediyor. Toplumlarımızda, kişisel çıkar ve iktidar hesapları adına, histerik bir biçimde ideolojik iç savaş göze alınabiliyor. Her adaletsizliğin çok ağır sonuçları olabilecek bir şiddetin yansıması olduğu, her nasılsa hiç düşünülmüyor, farkedilmiyor. Adaletsizliklerin sıradanlaştığı bir toplumda, pasif direniş ahlaki-vicdani bir zorunluluk-tercih haline geliyor.

Bugünün dünyasında, İslami mevcudiyet-mensubiyet, bilinçsiz-edilgen varoluşlardan oluşuyor. İslam toplumlarının, İslam’ın, bugün, karşı karşıya bulunduğu çok zorlu, çok ağır, çok çetin, çok alçaltıcı sınav-imtihan, küresel İslami direniş-muhalefet ve dayanışmayı zorunlu kılıyor. İslam toplumlarında çok soğuk, çok anlamsız, ahlaksız jeopolitik gerçekler, ahlaki/vicdani, ilkesel tercihlere, duruşa-tercihe geçit vermiyor. Soyut “dava” retoriği-ideali, bugün, Türkiye’de çok somut bir çıkar-iktidar davasına dönüşmüştür. İslami bilinç ve dikkat, İslami sorumluluk ve hassasiyet, hayatın her alanında, her toplumda, varoluşsal sorunlarla ilgili olarak, radikal sorular sormayı, radikal sorgulamalar yapmayı gerektirir. İslami umutları ve gelecek tasavvurlarını bütünüyle tahrip eden, milliyetçilikler ve mezhepçilikler sebebiyle, bugün, İslami bilinç/umut/ilgi/hassasiyet ve sorumluluk yerli-milli-resmi sınırlara takılıp kalmış bulunuyor. Yerli-milli-resmi retorikle büyülenen ve yalnızca çıkar ve ayrıcalıklarının farkında olan oportünist muhafazakârlıklar, oportünist siyasetler, insandaki en aşağılık yanı, her tür yabancılaşma ve ihtirasları meşrulaştırıyor. İktidar çıkar ve ihtirasları için yanıp tutuşan, muhafazakâr-dindar çevreler bugün, hesap-kitap rasyonalitesini öğrenen, hesap kitap rasyonalitesi tedrisatından geçen, ilkesiz oportünist muhafazakârlara dönüşüyor. İslam’ı yalnızca bir maske olarak kullanan iktidarlar, İslam toplumlarında, kültürel-entelektüel-felsefi yoksulluklara, yoksunluklara neden oluyor. Çıkar ilişkileri, çıkar mücadeleleri, samimiyetin hayatımızdan bütünüyle çekilmesine neden oluyor. Ahlaki hassasiyet ve ahlaki öfke’nin yerini, ahlak sömürüsü, ahlak ticareti alıyor. İnançları, düşünceleri, duyguları ve hassasiyetleri sistematik bir biçimde sömürülen Müslüman kitleler, varoluşlarını/iktidar ve saltanatlarını, emperyalist projeye borçlu olan yerel tiranların, İslam ümmetinin umudu olduğuna inanıyor, inanabiliyor. İslam toplumlarında, maskeli hayatlar, maskeli siyasetler, maskeli ilişkiler, maskeli tercihler, toplumların, ahlaki güçlerini, ahlaki kaynaklarını, ahlaki dayanaklarını kaybetmelerine neden oluyor. Ahlaki anlamda dehşet uyandıran, şiddet-baskı yoluyla kazanılan politik başarıların, toplumsal ayrımcılıklara neden olan siyasetlerin, utanç verici tezahürleri ne yazık ki, gereği gibi farkedilmiyor. Politik ihtiraslar-saltanatlar adına, inançları ve umutları hayasızca sömürülen halklar-kitleler, ilkesizliğin neden olduğu kepazelikleri, hesaplanmış kötülükleri, hesaplanmış ihanetleri sorgulayamıyor. İçerisinde yaşadığımız toplumlarda, İslami düşünce, kültür, ilahiyat hayatının; siyasal paranoyanın, zihinlerin ve kalplerin yozlaşmasına neden olduğunu görmeleri ve bu büyük yozlaşmayla yüzleşmeleri gerekir. Siyasal paranoya, iktidar sahiplerini ahlaki anlamı ve içeriği olmayan uygulamalara sevkeder. Ahlaki anlamı ve içeriği olmayan uygulamalar, İslami bütün anlam ve ilkeleri olduğu kadar, adalet duygusunu da kirletir.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.