1. YAZARLAR

  2. Yusuf Ziya Cömert

  3. Dini canlı kalkan olarak kullananlar
Yusuf Ziya Cömert

Yusuf Ziya Cömert

Dini canlı kalkan olarak kullananlar

A+A-

Yerinden oynatılmamış, çarpıtılmamış, bozulmamış… Hadi şair Hilmi Yavuz’a kadar gidelim, ‘talan edilmemiş’ herhangi bir şey biliyor musunuz?

En kutsalı hangisi?

‘Kutsal’ dünya görüşüne göre değişebilir, birinin kutsal dediğine başka birisi kutsal demeyebilir.

Kutsallardan birisi din. Herkesin kutsalı değil din, fakat, ‘dijital’ alemin tabiriyle söyleyelim, ‘takipçisi’ en fazla olan kutsallarımızdan biri.

1400 yıl önceki halini mutena bir yere koyduğumuzu varsayalım.

Din, 20-30 yıl önceki yerinde duruyor mu?

 20-30 yıl önceki itibarını muhafaza ediyor mu?

Dinin kendisi, (tedavülde olan değil) ‘idea’lar alemindeki hali, münezzehtir, onu orada tutmaya devam edelim.

Ama politik veya dünyevi menfaatler için kullanıla kullanıla eksilmedi mi? Yıpranmadı mı? İtibar kaybetmedi mi?

Gündelik politikalar lehine ilkeleri aşındırılmadı mı?

Nazari olarak değil, ama fiili olarak, güncellenmedi mi?

Politikada Müslümanlığı canlı kalkan olarak kullananlar belki nazik bedenlerini korumaya muvaffak oldular.

‘Beka’larını muhafaza ettiler.

Bu muydu ‘muhafazakarlık’ dediğiniz?

Ama canlı kalkan olarak kullandıkları, arkasına sindikleri ‘din’ delik deşik oldu.

Bugün, birisine ‘Müslüman adam’ dediğimiz zaman onun aynı zamanda dürüst, ahlaklı, eline, beline, diline sahip biri olduğunu söylemiş oluyor muyuz?

Yoksa artık ‘Müslüman olmak’la ahlaklı olmak birbirinden uzaklaştı mı?

‘Mü’min’ kelimesi ile ‘emin’ kelimesi arasındaki yakın akrabalık yerinde duruyor mu?

Biri ‘iman etmek’ biri ‘güvenilir olmak.’

İki nitelik aynı hüviyette içtima ediyor mu?

Dinden çok istifade ettiler, dini kullanarak dünyalarını çoğalttılar.

Peki dinin maruz kaldığı bu tahribatı onarmak mümkün müdür?

Eğer mümkünse, bu onarım ne kadar zaman alır? Bir iktidar mühleti daha onarmaya yeter mi?

Kaç tane yirmi yıl lazım?

Bir tahminde bulunabilir misiniz?

Bulunamazsınız.

Ama şu kadarını bilirsiniz.

Bu nesil dünyadan gidecek.

Bu devrin tahribatı hafızalardan silinecek.

Olursa ondan sonra.

Dinin maruz kaldığı tahribatın açılımları var. Ama bugünlük açmayalım. Başlamışken biraz da ‘adalet’in üzerinde duralım.

Şöyle diyebilirsiniz ve dediğiniz doğrudur.

‘Adalet’ hiçbir zaman dört başı mamur değildi.

İstiklal mahkemelerinden 60 ihtilaline, 12 Eylül’den 28 Şubat’a ‘adalet’ karnemiz bozuktu.

Şimdi de bozuk.

Öyleyse üzerinde durmamıza gerek yok.

Abi hep bozuktu, doğru, ama siz bu kötü gidişe mâni olmak, adaleti tesis etmek için gelmemiş miydiniz?

Neden daha çok bozdunuz?

Birisi kapıdan girse, beş altı kişiyi darp etse, haberlerde darp videolarını izliyorsunuz.

Spiker haberi okuyor. Olanı biteni anlatıyor. Vurdu, kırdı, etti, gitti…

Son cümlesi genellikle şöyle:

“Mahkemeye sevk edildi, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.”

Sanki ‘adalet’ alttan delinmiş. Yukarıdan koyuyorsun, alttan düşüyor!

Bunun sebebi infaz düzenimiz.

İyi de ben mi yazdım kanunlarınızı, düzeltin?

Başka, daha derin sorunlar var.

Adaletin terazisini tutan hatun adam seçiyor.

Eskiden de seçerdi ama şimdi daha çok seçiyor.

Güç sahiplerinin korumak istediklerini terazisinde tartmıyor bile.

Ama güç sahiplerinin mimlediği kimseleri süründürüyor.

Bazen af çıkarıyor. Adına af demeden.

Ahlaken affetmeye yetkili olmadığı cezaları, sana, bana, ülkemin insanlarına karşı işlenmiş suçların cezalarını affediyor, affetmeye yetkili olduğu kendisine karşı bir kusur edenleri affetmiyor.

Hz. Ali’ye atfedilen bir söz var.

Atıf doğru değilse bile söz doğru.

“Devletin dini adalettir.”

Bizim vatandaşı olduğumuz devletin dini de adalet mi?

Yıkılan, bozulan, ifsat edilen başka değerler de var.

Bugünlük burada bırakalım.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar