Adalet kimin umurunda ki…
Hukuk ve adalet kavramları konusunda o kadar çok konuştuk, o kadar çok yazdık ki şimdi geriye dönüp bakınca, aslında bütün bu yaptıklarımızın bir hikayeden ve masaldan ibaret olduğunu görmek doğrusu insana acı veriyor.
Şu kadar yıldır hukukçular, anayasa profesörleri, Anayasa Mahkemesi başkanları, Yargıtay başkanları, siyasetçiler hukukun, adaletin insanlık için ne kadar büyük bir anlam ifade ettiğini söylediler, akademik makaleler yazdılar, açıklamalar yaptılar.
Peki sonuç… Türkiye hukuksuzlukta antidemokratik ülkelerle aynı ligde yer almaktan mı kurtuldu, yoksa toplumda adalete olan güven zirve mi yaptı?
Tabii ki hayır…
Türkiye gerçekten evrensel hukuk normlarına dayalı bir ‘hukuk devleti’ olsa, Adalet Bakanı günde beş vakit çıkıp “Türkiye bir hukuk devletidir, yargı bağımsızdır” nutukları atma ihtiyacı hisseder mi?
Bakan da çok iyi bilmektedir ki Türkiye, Dünya Adalet Projesi’nin (World Justice Project - WJP) 2025 Hukukun Üstünlüğü Endeksi verilerine göre, 143 ülke arasında 118. sırada yer almaktadır. Bir başka deyişle, Venezuella, Myanmar ve Afganistan ligi…
Şimdi oturup bir arşiv taraması yapsak ünlü filozofların, düşünürlerin, devlet başkanlarının çok esaslı sözlerini bulabiliriz, mesela: Devletlerin refahı parayla değil adaletle ölçülür. (Konfüçyüs), -Adalet hissi insanlarda doğuştan mevcuttur. (Çiçero), -Adaletsiz bir ülke mezbahadan başka bir şey değildir. (Clemenceau), -İnsanlar ancak adaletle doyurulur. (Emerson), -Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız. (Gandhı)
İtiraf etmem gerekiyor ki bu ülkede yaşayan bir Türk vatandaşı olarak bu pırıltılı sözlerin bende hiçbir karşılığı yok… Çünkü biz hukukun defterini çoktan dürdük, artık bir işaretle siyasetçileri, belediye başkanlarını, gazetecileri hapse atıp hayatlarını söndürebiliyoruz.
Birilerinin, “O kadar da değil, bu ülkede anayasa var, yasalar var, Yargıtay var, Anayasa Mahkemesi var” şeklindeki itirazlarını duyar gibiyim. Kim ne derse desin, hukukun, adaletin bu ülkede hiçbir anlamı ve karşılığı yok artık... Yerel mahkemelerin, anayasanın açık hükmüne rağmen AYM kararlarına uymadığı, yok saydığı bir ülkede hukuktan, adaletten söz edilebilir mi?
Elbette söz edilemez ama hukuk konusunda, hala hassasiyet taşıyan hukukçular konuşmaya devam ediyor. Bu isimlerden birisi de MHP’nin hukukçu kurmayı Feti Yıldız… Maddi gerçeğe ulaşmanın ancak hukukun temel esaslarına bağlı kalarak mümkün olacağını belirterek, ceza muhakemesinde delilin önemine dikkat çeken Yıldız diyor ki: “Maddi hakikate ve adalete ulaşmanın yegâne yolu hukukun evrensel ilke ve esaslarına bağlı kalmaktır. Ceza Muhakemesi yanlış delille doğru sonuca ulaşılmasını reddeder. Delilsiz ispat, maddi vakaya uygun olsa bile zan ve tahminden ibarettir.”
Yıldız gibi pek çok hukukçu da benzer açıklamalar ve değerlendirmeler yapıyor elbette ama bütün bunlar, sadece suya yazılmış yazılardan ibaret. Zira iktidarın, adaletin tecellisi gibi ulvi değerlere ayıracak ne zamanı ne de ihtiyacı var…
Maalesef hukukun, ağır siyasallaşma baskısı altında olduğu bir ülkede adaletin tecelli etmesi mümkün değildir. Bakmayın siz “Hz. Ömer adaleti” diye ortalarda caka satanlara… Adaletsizlik bizim mahalleye uğramıyorsa, arka kapıdan kaçıp, kendi kendimize ‘adalet’ nutukları atmaya devam ederiz…
Bir Türkiye düşünün ki İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na önce “ahmak” kelimesi yüzünden ceza ve siyasi yasak getiriliyor ama “ne olur-ne olmaz hele bir de 30 yıllık diplomasını iptal edelim” denilsin. Yolsuzluk iddiasıyla hapse atıldığı halde, sonra bütün yolları kapatmak için bir de “ajanlık” suçlaması ekleniyorsa, orada adaletin ruhuna Fatiha okumak gerekir.
Bu konuda o kadar çok örnek var ki yazmaya kalksak sayfalar yetmez. Mesela halkın oylarıyla seçilmiş bir milletvekili olan Can Atalay, akademisyen ve bürokrat Tayfun Kahraman için Anayasa Mahkemesi’nin ‘hak ihlali’ kararı vermesine rağmen, hala cezaevindeler… Bir taraftan terör örgütü lideri Öcalan için ‘umut hakkı’ yasası hazırlığı yapılırken, sadece sivil siyaseti savunan Selahattin Demirtaş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ‘hak ihlali’ kararına rağmen 9 yıldır hapiste. Aynı şekilde AİHM’nin ‘derhal serbest bırakın’ kararına uyulmadığı için Osman Kavala da 8 yıldır cezaevinde tutuluyor.
Sadece bir bölümünü sunduğumuz bu hukuksuzluklar karşısında hakkaniyetle kendimize soralım, böyle bir ülkede adaletin var olduğunu söyleyebilir miyiz?
Talihsizlik şu ki ‘dindarlık hassasiyeti’ne sahip olduklarına inandığımız insanların iktidarında, ‘adalet’i arar hale gelmek vicdanları yaralayan bir durum.
Acaba, ilahi hitabın şu açık hükmü onlar için bir anlam ifade ediyor mu: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun; çünkü o, takvaya en yakındır.” (Maide/8. Ayet)


