1. HABERLER

  2. ÜMMET COĞRAFYASI

  3. KÜRDİSTAN

  4. "Devletin hataları PKK’nın büyümesine sebep oldu, barış süreci bizi hep birlikte büyük bir millet yapma sürecidir"
"Devletin hataları PKK’nın büyümesine sebep oldu, barış süreci bizi hep birlikte büyük bir millet yapma sürecidir"

"Devletin hataları PKK’nın büyümesine sebep oldu, barış süreci bizi hep birlikte büyük bir millet yapma sürecidir"

Eker; Rûdaw Araştırmalar Merkezi'nin "Türkiye'nin Zorlu Barışı: PKK'nın Silahsızlandırılması ve İstikrarsız Bir Jeopolitik Durumda Politikanın Dönüm Noktaları" başlıklı çalıştayda konuştu

A+A-

 Türkiye Tarım ve Köy İşleri eski Bakanı Mehdi Eker, “Kerkük ne kadar Türkse İstanbul o kadar Kürttür, Musul ne kadar Kürtse Halep o kadar Türk’tür. PKK’nın silah bırakması Türkiye’yi daha güçlü bir ülke yapacaktır” dedi.

Rûdaw Araştırmalar Merkezi bugün, “Türkiye'nin Zorlu Barışı: PKK'nin Silahsızlandırılması ve İstikrarsız Bir Jeopolitik Durumda Politikanın Dönüm Noktaları” başlıklı bir çalıştay düzenliyor.

Çalıştaya Türkiye Tarım ve Köy İşleri eski Bakanı Mehdi Eker de katıldı.

Mehdi Eker konuşmasında Kürt-Türk ilişkilerinin tarihsel arka planını anlattı ve aslında 1800’lerde Ortadoğu’da sınırlar çizilirken Kürtlerin ayrı devlet istemediğini, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde kalmayı tercih ettiğini belirtti.

“1970’lerde başlayan PKK isyanı Kürtlerin canı gönülden desteklediği bir hareket değildi ama gelişip serpilmesinde, devletin yanlış yaklaşımının payı büyüktür” diyen Eker, bu sorunun çözülmesi durumunda Türiye’nin büyük bir aşama kattedeceğini söyledi:

“Bölgemizde yaşananların hiçbiri bugün ya da son birkaç yılda ortaya çıkmadı”

Mehdi Eker’in çalıştay konuşmasının tam metni şöyle:

Önemli bir tarihi süreçten geçmekteyiz. Sadece bir parçası olduğumuz Ortadoğu’da değil Karadeniz ve Akdeniz havzalarında da ciddi siyasi sorunlar ve sıcak çatışmalar, savaşlar sürmekte tarifsiz acılar yaşanmakta, tarihin kaydettiği en trajik en vahşi saldırılar masum insanları, kadınları, çocukları yok etmektedir. Çevredeki bütün bu vahşi saldırı ve işgallerin ortasında Türkiye’de umut veren farklı bir süreç gelişiyor. Terörsüz Türkiye barış süreci ya da başka bir başlık, ismi önemli değil, bugün bunu konuşuyoruz. Geçmişi bugünü ve gelecek tasavvuru ile bu konuyu değerlendiriyoruz.

Değerli katılımcılar bölgemizde yaşananların hiçbiri bugün ya da son birkaç yılda ortaya çıkmış değildir. Bu nedenle yaşadığımız süreci tarihsel arka planıyla birlikte değerlendirmek daha doğru olur kanaatindeyim. Çünkü biz tarihi, hikaye ya da masal olsun diye değil dünü doğru anlama ve yorumlama bugünü ve geleceği de doğru kurgulamak için öğreniriz.

AB nasıl doğdu?

Dünya son yüzyılda Avrupa’nın başlattığı iki cihan harbi yaşadı. Birine 1’inci diğerine 2’nci dünya savaşı dediler. Kayıtlara göre iki savaşta toplam 81-82 milyon insan öldürüldü. İnsanlık tarihinde ilk olarak geliştirilen atom bombaları bile kullanıldı. Bu iki savaştan ikincisi yani bugün bu salonda dünya barış gününü kutlamaya ya da idrak etme vesilesi olan 1 Eylül 1939’da Almanların Polonya’yı işgal etmesiyle başlatıp 1945’te sonlanan savaş büyük ölçüde Avrupalıların iç savaşı idi. Bu savaş bitti, sonra adına Avrupa Birliği denilen bir bütünleşme projesi ile sonuçlandı. Avrupa değerleri oluşturuldu, bu değerler üzerinden bir entegrasyon projesi olarak önce Kömür Çelik Birliği, Ortak Pazar, sonrasında siyasi birlik olarak bugünkü halini aldı.

İkinci savaş entegrasyonla bitti

Şimdilerde Avrupa birliği savunmasını da NATO’dan bağımsız olarak oluşturmanın çalışmalarını yapıyor. Özetle ikinci savaş entegrasyonla bitti. Peki birinci 1. Dünya Savaşı ne oldu bitti mi diye sorarsak alacağımız cevap maalesef aynı değil. Çünkü komplikasyonları, tezahürleri ve yol açtığı gelişmelerle maalesef hala etkileri devam ediyor. Çünkü birinci savaşın hedefinde üzerinde yaşadığımız coğrafya yani Mezopotamya, Ortadoğu bizim kurumsal varlığımız, medeniyet değerlerimiz ve başta petrol olmak üzere bölgemizde var olan doğal kaynakların ele geçirilip endüstri devrimi sonrası Avrupalı bazı devletlerin sanayi tesisleri için Avrupa’ya aktarılması vardı. Bugün mevcut fotoğrafa baktığımızda gördüklerimiz bize bunu söylüyor.

Eğer biz bunu doğru tanımlar doğru analiz eder ve buna göre davranırsak iç sorunlarımızı barış içinde daha kolay çözebilme imkanımız olur.

Paradigma şurada, kendi aralarındaki sorunların çözümünde entegrasyonu öneren ve uygulayanlar bizim için aynı öneriyi değil aksine dezentegrasyonu öne çıkarıyorlar. Bu anlayışın Avrupa adına taşeronluğunu bugün Ortadoğu’da tarihin en vahşi soykırımının faili olan İsrail yapmaktadır. Bu gerçeği asla akıldan çıkarmamalıyız. Oysa bugün de 1. Dünya Savaşı günlerine baktığımızda ise şunu görürüz: Irak Kürtleri de Suriye Kürtleri de tarih boyunca kendilerini hep Türkiye’nin bir parçası olarak gördüler. 19.⁠ ⁠yüzyılda Türkiye’deki fikir akımlarının gelişmesinde Süleymaniyeli Kürt münevverlerinin katkısı büyüktür. Gertrude Bell, Irak ve Ürdün devletlerini kurduğunda Kürtlere de benzer bir öneri götürdü, reddettiler. Halifenin tebasıyız dediler ve onun himayesi altında ümmetin mensubu idiler, ümmetten ayrılmayı düşünmüyorlardı.

Şeyh Abdülselam’ın İdamı

Şeyh Abdüsselam Barzani’nin itiraz ve baş kaldırmasının temelinde de “Jön Türklerin” Halifeye yaptıkları kötü muamele vardı. Bu kabul edilebilir bir şey değildi Barzani’ye göre. Şeyh Abdülselam’ın bu sebeple asılması Türk ve Kürt kardeşleri arasında ilk nifak tohumunu ekti.

Sykes-Picot Anlaşması engel oldu

Cumhuriyet kurulurken çoğu Galatasaray mektebinden mezun Irak'taki Kürt münevverler en güzel Şal Şepik’lerini giyerek yeni cumhuriyete mebus olarak çağrılmayı beklediler ama 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya İmparatorluğu ve Fransa arasında yapılan henüz kimsenin varlığından haberinin olmadığı Sykes-Picot Anlaşması buna engel oldu. Ardından gelen aynı milletin kardeş halklarını birbirinden uzaklaştıran sınır antlaşmaları her şeyin üzerine tuz biber ekti.

“PKK isyanı Kürtlerin canı gönülden desteklediği bir hareket değildi”

Amca çocuklarının bir kısmı sınırın bir yakasında diğerleri öbür yakasında kaldı oysa tarih boyunca bir arada yaşamıştık, akraba olmuştuk, hısım olmuştuk. Diyarbakırlı şair Ahmed Arif’in de dediği gibi tavuklarımız bile birbirine karışmıştı. 1970’lerde başlayan PKK isyanı Kürtlerin canı gönülden desteklediği bir hareket değildi ama gelişip serpilmesinde, devletin yanlış yaklaşımının payı büyüktür.

Dinleyip derdini anlamak yerine zulmetme yoluna gidildi. Gündüz külahlı gece silahlı (kişiler) ile köylüler göçe zorlandı, yerleşim yerleri boşaltıldı. Türkler köklerinden koparılıp büyükşehirlerde ulusçuluk ve ulusalcılık baskısıyla baş başa bırakıldılar. Şimdi yürümekte olan barış süreci bizi hep birlikte büyük bir millet yapma sürecidir. Sevgili dostum Ağrılı mütefekkir Mustafa Özel’in bir sözü var “unutarak ulus, hatırlayarak millet oluruz” diye.

Uluslaşma süreci bir yığın kıymetli şeyi unutturdu bize, eski alışkanlıklarımızı bizi bir arada tutan birlikte inşa ettiğimiz ortak kültürü ortak dini değerleri, örfümüzü, müşterek adetlerimizi birçok ortak vasfımızı. Aradaki yapay sınırları yok saydığımız andan itibaren kaybettiğimiz bir yığın ortak değerle yeniden buluşacak tekrar barışacağız. Türklerle, Kürtlerle, Araplarla bu geniş toprakların ortak vatanımız olduğunu anlayacak ve yeniden millet olacağız. Bu manada yürütülen barış süreci bir yeniden diriliş süreci olmaya adaydır.

“Kürtler Türkiye’den ayrılmak istemediler”

Kürtler ulusal kurtuluş savaşı verip Türkiye’den ayrılmak istemediler. Kaotik ve terör ortamında, en zor zamanlarda köyleri boşaltılırken bile başlarını alıp Duhok’a, Mahabad’a gitmediler. Kendi ülkelerinin şehirlerine Mersin’e, Antalya’ya, İstanbul’a, İzmir’e gittiler. İyi ki de öyle davrandılar. Çünkü onlarda feraset vardı her biri işlerin bu noktaya geleceğini öngörmüşlerdi sanki.

“Kerkük ne kadar Türkse İstanbul o kadar Kürttür”

Kerkük ne kadar Türkse İstanbul o kadar Kürttür Musul ne kadar Kürtse Halep o kadar Türk’tür. PKK’nın silah bırakması Türkiye’yi daha güçlü bir ülke yapacaktır. Kaynaklar savaşmaya değil barışa ve kalkınmaya gidecek ekonomi ve ticaret büyüyecek refah artacaktır. Bu da hepimize, bütün bölgemize fayda sağlayacak. Durumun barışa evrileceğini gören ve bölgemizdeki büyük ve kalıcı barışı kendi çıkarlarına görmeyen güçler ya da devletler bu barışı engellemek için çaba gösteriyor. Bu uğurda ellerinden geleni de yapıyorlar. Hatta Kürtlere bir takım vaatlerde bulunuyorlar. Kürtlerin bu vaatlere karnı tok olmalı zira biliyoruz ki Barzani hareketi en güçlü dönemindeyken 1974’te emperyalistler desteğini kestiler bundan da bir ders çıkarmış olmalıyız.

“Önce silahlar devreden çıkarılacak daha sonra sorunlar dostça konuşulup hallolabilecek”

Devam etmekte olan süreç Türkiye’nin özgün buluşudur. Önce silahlar devreden çıkarılacak daha sonra sorunlar dostça konuşulup hallolabilecek. Dünyada hep bunun tersi oldu. Biz bunu birlikte başardığımızda sadece kendi yaramızı hikmetle tedavi ederek barışı ve huzuru tesis etmekle kalmayacak aynı zamanda dünyaya da çatışma çözümleri konusunda bir model sunmuş olacağız.

Bu sürece yol açan emek veren destek ve katkı sağlayan herkesi kendi adıma saygıyla selamlıyorum.”

Rudaw

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.