Deli Gömleklerini Çıkarma Vakti
Geçen haftaki yazımızda, insanlığın yaşadığı bunalımın başat nedeninin, üstat Cemil Meriç’in harika tanımıyla, “idrakimize giydirilen deli gömlekleri” -izmler/ideolojiler- olduğunu söylemiş; hepsi de Batı kökenli olan bu ideolojilerin oluşturduğu Batı uygarlığının maddi açıdan en güçlü döneminden geçmesine karşın, dünyaya önerebileceği manevi değerlere sahip olmadığını;Batı’da amaç hâline gelen tüketimin hayatın hizmetinde değil, hayatın tüketimin hizmetinde olduğunu, bu yüzden de mutsuzluğa mahkûm olunduğunu; zira tüketimi yakalama şansının bulunmadığını -bazı düşünürlerin tespitlerinden hareketle- ifade etmiş, Batı’da egemen olan “kışkırtıcı bolluğun” toplumsal bir çürüme ve yozlaşmaya yol açtığını tespit eden bilim adamlarının, “Hiçbir erdemler bütününe sahip değiliz. Ruhlarımız zayıf düşmüştür. Bir çöküş evresinde olduğumuz açık ve bence bu bir tür yok oluş evresi!” şeklindeki itiraflarını hatırlatmıştık.
Kontrolden Çıkmış Dünya adlı eserinde Brzezinsky devam ediyor: “Hedonizmin artık insan hayatında sağlam bir dayanak olamayacağı anlaşılmalıdır. Ortak paydaları olmayan ve herkesin kendi gereksinimlerini karşılamayı düşündüğü bir toplum sonunda yok olmaya mahkumdur.”
İbn Haldun, Mukaddime’sinde, yıkılış aşamasındaki bir devlet ve toplumda dayanışma ruhunun, asabiyetin kaybolduğunu, ahlakın bozulduğunu, kötülüklerin arttığını ve israfın çoğaldığını tespit eder.
Bugün ise, Nathan Gardels’in ifadesi ile, “Bomboş bir geleceğe doğru tutturulan çılgın tüketici koşusunun yol açtığı müthiş yorgunluk belki de gözlerin denge, itidal ve tevekkül gibi İslami erdemlere çevrilmesini getirecek.” (NPQ, 1994, 2/7.) Ama İslâm’ı doğru tebliğ ve temsil görevini kimler yapacak?
Zira biz Müslümanlar da sahip olduğumuz değerlere ve erdemlere yabancılaştık… Geç keşfettiğimiz şekilcilikten ibaret modernleşme eski adıyla muasırlaşma yani batılılaşma bizi biz olmaktan çıkardı. Prof. Sadettin Ökten’in teşhisiyle, Türkiye Müslümanları olarak yaşadığımız türbülansın nedeni bu çarpık modernleşmedir. “Modern olmak ile Müslüman kalmak arasında bocalıyoruz. Bu ikisi bir arada olmaz, olmayacak. Hakikat şu ki Müslüman kalamazsak yok olacağız. Biz yok olursak insanlık yok olacak…”
Yine İbni Haldun’un tespiti ile, “mağluplar galipleri taklit ederler”. Öyle oldu: Cephelerde yenildiğimiz “Tek Dişi Kalmış Canavar”ı yani Avrupalıyı körü körüne taklit eder olduk: Taklitçiler, yenilgi psikolojisinin etkisi ile bütün olumsuzlukların faturasını İslâm’a kestiler.
Yazarlar Birliği Başkanı merhum D. Mehmet Doğan’ın ifadesiyle bu düpedüz kendini inkârdı ve bir ihanet idi: “Batılılaşma İhaneti”!...
Günümüzde ise söz konusu yabancı ideolojilerin yol açtığı korkunç bir ifsat ve kültürsüzlük selinin beslediği çok farklı alanlarda karşımıza çıkan İslam düşmanlığı, ırkçılık ve fıtrata savaş açan yeni sapkınlıklarla karşı karşıyayız. Batılı emperyalist ve sömürgecilerin 19. yüzyıldan itibaren idrakimize giydirdikleri deli gömleklerinden ilki konumundaki ulusçuluk yüzyıllardır huzur içinde yaşayan birbirlerinden çok farklı ve çeşitli Osmanlı milletler topluluğunu, darmadağın etti ve onları Batı’nın istediği kalıba sokacağı şuursuz kitleler hâline getirdi… Batı kaynaklı sekülarizm ve modernizm gibi ideolojilerle onları besleyen pozitivizm, materyalizm, sosyalizm, faşizm, ateizm, deizm, nihilizm, transhümanizm, feminizm gibi yan akımlar ise, mukaddesatımıza ait ne varsa yıkıp şuuraltına seslendiler, sesleniyorlar…
İmdi, 21. yüzyılın ilk çeyreğini de geride bırakırken, her alanda iflas ettikleri görülen “deli gömlekleri” mesabesindeki batıl ideolojileri, başta kendi insanımız olmak üzere bütün insanlığın idrakinden söküp atmanın zamanı çoktan gelmiştir. (“Deli Gömlekleri” kitabımızı bu hakikati haykırmak için kaleme aldık.)
Roger Garaudy’e göre, İslâm bugün çok büyük bir yayılma imkân ve potansiyeline sahiptir. Hayatta kalması tehlikeye girmiş dünyaya İslâm yeniden umut verebilir… Yıkım tehdidi altındaki dünyanın geleceği de bugün İslâm’ın yaratıcı gücünün hakiki bir uyanışına bağlıdır.
Bilge lider Aliya İzzetbegoviç, Müslümanların “yeni bir bağımsızlık mücadelesi” ya da “yeni bir özgürlük savaşı” aşamasında olduğunu söyler ve bu aşamayı “İslâmî yeniden doğuş” diye isimlendirir. Ona göre, “sükûnet ve pasiflik devresi”ni ebediyen geride bırakan Müslümanlar, İslâm âleminin kaderini ele almaya karar vermişlerdir.” Yine o, bu bağlamda der ki: “Özgürlük savaşlarında bütün tahlilleri boşa çıkaran açıklanamaz bir boyut vardır: Ve kurtuluş savaşları kaybedilmez.” (İslam Deklarasyonu, s. 69-76)