1. YAZARLAR

  2. Ali Bayramoğlu

  3. Çözüm toplumda neden kabul görüyor?
Ali Bayramoğlu

Ali Bayramoğlu

Çözüm toplumda neden kabul görüyor?

A+A-

PANAROMATR’nin Mayıs araştırmasındaki şu rakamlara dün de değindim: “Katılımcıların yüzde 63’ü PKK’ya silah bıraktırma sürecini desteklemekte, sadece yüzde 14”ü olumsuz bulmaktadır.”

Bilançosu denli ağır, acılar, milliyetçi duygular, ve tepkilerle kuşatılmış bir sorunda, toplumun böyle bir noktaya gelmesi hatırı sayılır bir durumdu.

Gelinen noktayı açıklamaya sadece toplumsal yorgunluk unsuru yetmez sanırım.

Toplumların çatışma ilişkin bellekleri kadar çözüme dair bir hafızaları, birikimleri bulunur. Çözümlerin toplumsal meşruiyetinin en önemli kaynaklarından birisi de bu birimler, birikimlerdir

Türkiye’nin Kürt sorununa yaklaşımı, yıllarca sıkça kesişen iki ayrı hat üzerinden yürüdü.

1980’li yıllardaki sorunun varlığını inkar ya da hafife alma döneminin ardından 1990’larla birlikte öne çıkan politika, PKK’sız sorun tanımı ve çözüm arayışı oldu. Bu, ilk ana yaklaşımı oluşturdu.

2000’lerde Avrupa Birliği süreciyle kuvvet kazanan bu yaklaşım, temel haklara ve bireysel düzeyde kullanma koşuluyla kültürel haklara ilişkin bir alan genişlemesi, demokratikleşme, bölge koşullarının iyileştirilmesi, siyasi hizmet üzerinden sosyo-ekonomik entegrasyon arayışı gibi unsurlarla yol aldı. Temelinde demokratik kimi girişimler ve hizmet hamleleri üzerinden PKK’nın sosyolojik tabanının eriyeceği beklentisi yatıyordu. Kürt sorununu ekonomik, toplumsal ve kültürel yönleriyle ele alan bu politikaların ortak özelliği, PKK gibi yapıların varlığı ve Kürt sorunu/çözümüyle ilişkisini ve Kürtlerin temel taleplerinden birisi olan siyasi egemenlik meselesini devre dışı bırakmasıydı.

İkinci hat ise, ilk yaklaşımın yetersiz kalması, gerçekçi olmadığının ortaya çıkmasıyla açıldı. Devletin örgütle temas kurarak onu silah bırakmaya ikna etme, en ileri şekliyle silahlı güçleri sisteme entegre etme, Kürt sorununu çözümü onunla konuşma girişimlerinden oluştu.

Bu hat, 1993’te Özal iktidarında başlayan ilk alışverişlerle açılmış, 28 Şubat müdahalesi döneminde askerlerin Öcalan’la kurduğu dolaylı ilişkilerle devam etmişti. 2005, PKK ve MİT arasındaki ilk ciddi diyalog yılı oldu. Hükümet tarafından ilan edilen demokratik açılım programıyla eşanlı gerçekleşti. Bunları 2008-2009’da MİT, başbakanlık temsilcileri ve örgüt yöneticileri arasında yapılan Oslo görüşmeleri takip etti. Başarısızlıkla sona erse de, hükümetin onayıyla 2009’da Habur sınır kapısından kimi militanların Türkiye’ye girmesi ilk somut adım oldu. Ardından 2013’te diğer temaslara oranla ete kemiğe bürünmüş, kısmen daha tanımlı, kamuoyuna deklare edilmesi itibariyle bir ilk olan 2013-2015 çözüm süreci geldi.

2013-2015 çözüm sürecine toplumsal belleğe etkisi ve bugün gelinen noktaya katkısı bakımından özel bir yer vermek gerekir.

İlk çözüm süreci Öcalan’la ilişkiler içinde yürüyen, kamuoyuna ilan edilen, müzakere fikrinin gündeme geldiği, en önemlisi Öcalan’ın yazdığı mektupların meydanlarda okunduğu, bu vesileyle PKK liderinin ülkenin siyasi sahnesinde “meşru” olarak boy gösterdiği ilk önemli andı. O dönem, bu gelişmeler tepkiler doğursa da, AK Parti dışında tüm siyasi partileri karşısına alsa da, barış tohumlarını, barışın “al-ver” koşullarını atan bir dönemdir.

Birinci çözüm süreci, ayrıca, devletin iki farklı politikasının birbirine en çok yaklaştığı durak olmuştur.

İçinde bulunduğumuz çözüm süreci bu kesişmenin bir devamıdır. Örgüt ve Kürt sorunu arasındaki bağı dolaylı olarak gören, silah bırakma, siyasi normalleşme, entegrasyon ve Kürt taleplerinin demokratik yollarla tatmini bir zincirin halkaları olarak tanımlayan bir süreçtir.

Bunu mümkün kılan, dönem koşulları kadar, edinilen siyasi deneyim ve birikimdir.

Toplumsal desteği böyle görmek gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar