1. YAZARLAR

  2. Süleyman Seyfi Öğün

  3. Âzerbaycan-Rusya gerilimi
Süleyman Seyfi Öğün

Süleyman Seyfi Öğün

Âzerbaycan-Rusya gerilimi

A+A-

Âzerbaycan ile Rusya arasında çok tehlikeli olabilecek bir gerilim yükseliyor. Rus emniyet kuvvetlerinin Ekaterinburg şehrinde, eski bir soruşturmayı bahane ederek Âzerbaycan Türkü bir âileye karşı yaptığı vahşi operasyon Âzerbaycan’da infial yarattı. Âzerbaycan da buna mukâbele ederek Bakü’de faaliyet gösteren Sputnik ajansında çalışan bâzı kişileri casusluk yaptıkları gerekçesi ile tutukladı. Rusya geri adım atmak bir tarafa, misilleme yaparak başka Azerbaycan Türklerini gözaltına aldı. Karşılıklı suçlamalar keskinleşerek devâm ediyor. Endişem Rusya’nın bu işi büyüterek ,sayıları 3 Milyon olduğu söylenen Türk kökenli bir topluluğa sistemli bir pogrom başlatması. Elbette tâkip edeceğiz. Ama şimdilik şunu kaydetmek gerekiyor ki, bu işler daha da ileri gider, Allah korusun iki devletin askerî olarak karşı karşıya gelmesine sebep olursa, Türkiye Cumhûriyeti Devletinin,Şuşa Beyannamesi mucibince hâdiselerin dışında kalması mümkün olmaz. Bu da tekmil Kafkasya’yı içine alacak yeni bir savaşın patlayacağı manâsına gelir.

Aslında burada da târihin yalancı baharı ile zemherî kışı arasındaki diyalektik savrulmaya şâhit oluyoruz. Hatırlayalım; geçen sene Ağustos ayında Rusya lideri Putin Bakü’yü ziyâret etmiş, Aliyev kendisini sıcak bir şekilde husûsî konutunda kabûl etmişti. O ziyâretten kareler gözümün önünde. İki lider konutun balkonunda, kravatlarını çıkarmış, protokolleri en alt seviyeye indirerek koyu bir sohbete dalmışlardı. Sanki sıradan iki dost insan arasındaki bir ev ziyâretiydi bu. Görüşmeler üç anlaşma, üç memorandumun ve müşterek bir bildirinin imzâlanmasıyla bitmişti. İki devlet arasında tam bir bahar havası hüküm sürüyordu. Karabağ savaşı esnâsında Rusya, Ermenistan’daki Karabağ çetesinin yalvar yakar destek çağrılarına kulak vermeden, doğrudan olmasa da dolaylı olarak Âzerbaycan’ın yanında yer almıştı. Putin’in bu ziyâreti bir bakıma iki devlet arasındaki ilişkileri daha da ısıtan bir gelişme olarak değerlendirilmişti.

Aralık 2024 ‘de yaşanan bir hâdise her şeyi tersine çevirdi. Hazar Denizi üzerinde bir Azerbâycan uçağı kayboldu. Daha sonra bu uçağın Kazakistan’da düştüğü haberini aldık. Âzerbaycan makamlarının yapmış olduğu incelemeler neticesinde,uçağın Rus ordusu tarafından vurulduğu ortaya çıktı.Rusya bunu ne doğru düzgün kabûl etti, ne de özür dileyerek , mükellefiyetlerini yerine getirdi. Bir anda iki devlet arasındaki ilişkiler buz devrine girdi. Arkasından son hâdiseler geldi. Şimdi mesele , duygusal savrulmalara gitmeden bu tırmanmaya nelerin sebep olduğunu değerlendirebilmek..

Küresel dinamiklerin bölgesel dinamikleri, belki de her zaman olduğundan daha fazla belirlediği zamanları yaşıyoruz. Kendilerine küreselciler denilen, arkasına, paradan para kazanmayı şiar edinmiş köpüklü finans dünyâsını ; NATO, Pentagon vb teşkilatları alan , Neocon/Siyonist bir saldırganlıkla hareket eden bir blokun mevcûdiyeti tartışma kaldırmayacak kadar açık. Bunun çekirdeğinde İngiltere’nin yer aldığı da son derecede âşikâr. Hedeflerinde birinci derecede İran ve -Rusya; ikinci derecede ve nihâî olarak Çin’in olduğunu da biliyoruz. Bu blok, Baltık’da başlayan; tekmil Doğu Avrupa’yı kat ederek Girit’e kadar uzayan dikey bir hat çekmiş durumda. Bu hat Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs ve İsrâil ile birleşiyor. Dahası, İsrâil-Hindistan yakınlaşması üzerinden Hint Denizi’ne kadar uzayan bir başka hat ile irtibatlı. Hâsılı, Baltık, Doğu Akdeniz ve Hint Denizi arasında bir mekik dokunmak isteniyor. Ama bu hatların pekişmesine mâni olan parçalar da mevcût. Türkiye ve Suudi Arabistan tam olarak bu hatta yer almıyor. Çin çok doğru bir zamanlamayla Suudî Arabistan ve diğer Körfez devletlerini barıştıracak adımlar attı. Bu sûretle, İran tehditinin baskısı altında olan Arap rejimleri rahatlatılacak ve küreselcilerin oyunu bozulacaktı. Küreselcilerin buna cevâbı, İsrâil üzerinden bölgenin yeniden ateşe atılması oldu. Nihâyet İran bölgeden büyük ölçüde sürüldü. Bununla da kalmadı, İran ağır bir saldırıya mâruz bırakıldı. Şu aralar bir ateşkes hüküm sürüyor olsa bile bunun uzun vâdeli devâm etmeyeceği anlaşılıyor. Trump ve Putin’in bu dalgayı karşılayıp karşılayamayacaklarını zamân gösterecek.

İran deyip geçmemek lâzım. Bu devletin çökertilmesi ve Atlantik/Siyonist eksende yeniden yapılandırılması Rusya’ya karşı yeni bir cephenin açılması mânâsına gelir. Bu cephe, Karadeniz ve Hazar havzasının arasında kalan bilhassa etnik kırılganlığı çok yüksek olan Kafkasya’dan başkası değildir. Âzerbaycan burada bir kilit taşı gibi görülüyor. Âzerbaycan’ın İsrâil ile yakınlığından rahatsız olan ve Karabağ savaşı’nda Ermenistan’ın yanında duran İran ile Âzerbaycan arasında hâl-i hazırda gerilimli ilişkiler mevcut. Bunu izâle etmek isteyen Reisi’nin başına gelenler mâlûm. Şimdi yeni senaryo Rusya ile Âzerbaycan’ı düşmanlaştırmak. Çok iddialı olamam ama, bunu başarırlarsa yeni adımın Asya’nın derinliklerine doğru Türk devletlerini Rusya ile karşı karşıya getirmek olacağını tahmin etmek zor değil. Türkiye’nin bu hâdiselerin hâricinde kalması ise mümkün değildir. Başından beri Türkiye’yi Karadeniz savaşına dâhil etmek isteyen Küreselcilerin niyetlerinin de bu olduğunu zannediyorum.

Eğer bu tahlillerim doğru ise Rusya’nın yaptıklarını nasıl izah edeceğiz? Çünkü Rusya’nın yaptıkları tam da, bu âteşin, yakıcı senaryonun üzerine benzinle gitmek başka bir şey değil. Tırmanmaya sebep olan hâdiselerde Âzerbaycan’ın hiç dahli yok. Herşeyi başlatan ve devâm ettiren bizzat Rusya. Bunun iki farklı izâhı olabilir. İlki, Rusya’nın bir akıl tutulmasına uğrayıp, eski kaba emperyal alışkanlıklarıyla gözdağı vererek Âzerbaycan’ı ve daha sonra bu senaryoya dâhil olabilecek başka devletleri sindirmek istemiş olmasıdır. Bunun Rusya’ya bir fayda sağlamayacağı; tam aksine çok zarar vereceği âşikârdır. İkinci ihtimal ise, Rusya’nın bu dalgayı yatıştırıcı başka yollarla engelleyemeyeceğini değerlendirip mücâdelede keskinleşerek ön almak istemesi olabilir.

Bu arada Sırbistan’da, Moldova’da olup bitenlere çok dikkat etmek gerekiyor. Küreselciler burada da yeni bir tırmanma peşinde koşuyor olabilirler. Hâsılı doğumuzda Kafkasya ve batımızda Balkanlar siyâsal coğrafyanın en yanıcı kimyalarına sâhip bölgeler. Umarım akıl devreye girer ve hâdiseler yatışır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar