15 Temmuz ve OHAL
Tarihimizde son askeri darbe girişimi 15 Temmuz 2016’da oldu. Önceki darbelerden farklı olarak ordu dışından organize edilmişti. Yine önceki darbelerden farklı olarak tarihimizde ilk defa bu darbeciler parlamentoyu bombaladılar.
En önemlisi tarihimizde yine ilk defa halk darbeye karşı kararlı, kahramanca bir direniş ortaya koydu.
Darbenin FETÖ denilen yapılanmanın “mahrem” tarafınca organize edildiği kesindir. “Kontrollü darbe” falan gibi komplo teorilerine inanmıyorum.
Tarih ileride, bugün bilmediğimiz ayrıntıları da yazacaktır.
Aslında tarihteki darbeler dönemi sosyolojik olarak 1980 darbesiyle sona ermişti.
Huntington’ın 1960’taki “Değişen Ülkelerde Politik Düzen” adlı araştırmasında gösterdiği gibi, köylülükten çıkmış, eğitim, ekonomi, şehirleşme, siyasal ve sivil toplum, piyasa ekonomisi, dışa açılma düzeyi 1980’li, 1990’lı yıllardaki Türkiye düzeyine ulaşmış bir toplumda darbe olamazdı.
28 Şubatçılar darbeye teşebbüs edememişti. 16 Temmuz özel olarak örgütlenmiş bir darbeydi. Bundan sonra Türkiye’de hiçbir şart altında askeri darbe olamaz.
OHAL İLANI
16 Temmuz’da halk da muhalefet dahil Meclis de çok iyi bir sınav verdi. Sadece AK Partili değil, CHP’li vekillerin de daha darbe tehdidi devam ederken Meclis’e gelerek darbeye karşı saf tutmuş oldukları bir gerçektir.
Kanlı darbe teşebbüsü üzerine hükümet doğal olarak 21 Temmuz’da üç aylığına OHAL ilan etti. OHAL mevzuatına göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümet tarafından askıya alındı ve durum Avrupa Konseyi’ne de bildirildi.
Darbenin halk tarafından direnişle karşılanması, rejime sadık emniyet ve ordu güçleri tarafından bastırılması dünyada takdirle karşılandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan teşekkür mesajları yayınladı.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, darbenin beşinci gününde yaptığı açıklamada, OHAL'i “40-45 gün içinde kaldırmayı planladıklarını” belirterek, "Kesinlikle sokağa çıkma yasağı öngörmüyoruz" dedi. Kurtulmuş, darbe girişimine yönelik yürütülen operasyonlarda 6 bin 923 askerin gözaltına alındığını, bin 457'sinin tutuklandığını açıkladı. (21 Temmuz 2016)
Meşru otorite vaziyete tamamen hakimdi, darbe ezilmişti.
OHAL DÖNEMİ
OHAL döneminde İnsan Hakları askıya alındığı gibi, askerlerin yaptığı 1982 Anayasasına göre, OHAL dönemindeki KHK’lar hakkında yargı yolu da kapalıydı. CB sisteminde bu madde aynen muhafaza edilecekti. (Madde 148)
Böylece ülke, yargı denetimine tabi olmayan bir KHK’lar dönemine girdi. Bu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan şu sözlerle ifade etti: “Şu andaki süreç içerisinde normal zamanlarda yapamayacağımız birçok şeyi hamdolsun yapabilme imkanına, gücüne sahip olduk…” (22 Eylül 2016)
Ve OHAL, Kurtulmuş’un dediği gibi “40-45 gün içinde” kaldırılmadı. 7 defa uzatıldı…
Başbakan Binali Yıldırım, “Başkanlık referandumu öncesi OHAL’in kaldırılmış olacağını” söylemiş ve “OHAL’de seçime gidildi dedirtmeyiz” demişti. (28 Kasım 2016)
Fakat CB sistemi referandumu da seçimler de OHAL altında yapıldı.
Türkiye’nin “darbeyi önleyen” ülke şeklindeki ilk parlak imajına otoriterleşme gölgesi düşüyordu. Henüz görevden alınmamış olan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Türkiye algısını en çok bozan hususun OHAL uygulaması olduğu” söylüyordu artık. (14 Haziran 2018)
Nihayet, 19 Temmuz 2018’de OHAL kaldırıldı.
OHAL’de geçen iki yıl içinde yargı kararı olmaksızın 130 binden fazla kişi KHK’larla kamudaki görevlerinden ihraç edildi. (BBC, 17 Temmuz 2018)
İNSANİ HASAR
İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’na göre: “Kapatılan kurum ve kuruluşlar, mezuniyetleri geçersiz sayılan askeri ve polis okulları öğrencileri, diğer kamu ve özel kurumlarda işlerine son verilenler ve ruhsatları iptal edilenler dikkate alındığında idari yaptırımlara doğrudan maruz kalanların sayısının 250.000’i geçtiği anlaşılmaktadır…”
“2016 ile 2020 yılları arasında toplamda en az 1 milyon 576 bin 566 adet silahlı örgüt suçu bağlamında soruşturma açılmıştır.” (Hukuksuzluğun Sıradanlaşması Raporu)
OHAL döneminde, terör ya da FETÖ’yle ilgisi olmayıp sadece iktidarı güçlendirmek için yapılan düzenlemeler de oldu: YÖK ve Seçim Kanunlarındaki KHK değişiklikleri gibi…
Darbe kapısını ebediyen kapatan Türkiye, hukuk ve insan haklarındaki tahribatı tamamen gidermek ve “hukukun üstünlüğü”nü yeniden inşa etmek zorundadır.