1. YAZARLAR

  2. Alper Görmüş

  3. Zora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti”
Alper Görmüş

Alper Görmüş

Zora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti”

A+A-

Geleneksel gazetecilikte ‘haberi okutan başlık’ ve ‘haberi anlatan başlık’ diye bir ayrım vardı. ‘Okutan başlık’ öğretisini benimseyen gazete editörlerine göre, başlık ille haberi tam olarak yansıtmak zorunda değildi, asıl hedef başlığı cazip kılmak ve böylece haberin okunmasını sağlamaktı. Bu tarz başlıklar zaman zaman saç baş yoldurtuyor, özellikle ideolojik hokkabazlık amacıyla icra edildiğinde tahammülfersâ sonuçlar da üretiyordu ama faydasının zararından fazla olduğu düşüncesiyle uygulamadan bir türlü vazgeçilmiyor, ‘haberi okutan başlık’ hususunda ustalaşmış editörler el üstünde tutuluyordu.

Günümüzde bu pratik YouTube yayıncılığına taşındı. İzleyicilerinin sayısını artırmak ve böylece YouTube algoritmasını etkilemek isteyen editörler ‘videoyu izletecek başlık’ mesaisine giriştiler. Eski gazetecilikte bu iş yine de bir incelik gözeterek yapılıyor, dolayısıyla editörlerde üslup-dil ustalığı aranıyordu. YouTube yayıncılığında ise iş ‘dümdüz’e bağlandı. Şu tür başlıklara siz de âşinasınızdır (uydurmuyorum, hepsi gerçek): “Yer yerinden oynayacak…”, “Gündemi sarsacak sözler…”, “Öyle bir şey dedi ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…”, “Bu sözler çok konuşulur…”, “O isim artık insan içine çıkamayacak…”

Bunları görünce, başlığın vaat ettiğiyle video içeriğinin ayrı baş çektiğini anlayıp hızla uzaklaşıyorum oradan ama bazen de merakıma yenilip tuzağa düşüyorum, “belki bu defa farklıdır” diye düşünüp açıyorum videoyu.

Geçenlerde bunlardan biriyle karşılaştım yine ve merakıma yenildim. Şöyle tasarlanmıştı başlık: “Osman Pamukoğlu PKK’nın bir sonraki hamlesini tek tek ifşaladı! Öcalan gerçekleri şaşkına çevirdi.”

Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk, Sözcü gazetesi TBMM şefi Veli Toprak ve Sözcü TV Ankara haber müdürü Mehmet Bal’ın sorular sorduğu programın konuğu emekli tümgeneral Osman Pamukoğlu’ydu.

Pamukoğlu’nun şimdiye kadar defalarca duyduğumuz sözleri dışında belki asker kadrolardan aldığı yeni, somut bilgilerle konuşacağını düşündüm ve daha ilk cevapta tuzağa düştüğümü anladım. Şöyle başladı Pamukoğlu: “PKK bu işe ilk başladığında neyse, yani siyasi amacı, silahlı hareketleri, politik hedefleri bugün de hiçbir şey değişmedi. Mümkün değil böyle bir şey.”

Yani son aylarda gördüğümüz şeylerin hiçbir gerçekliği yoktu: Öcalan’ın “bağımsızlık, federasyon, özerklik taleplerimizden vaz geçiyoruz” sözlerinin, fesih çağrısının, PKK’nın kendini feshetmesinin, silahların yakılmasının hiçbir gerçekliği yoktu. Çünkü PKK’nın değişmesi “mümkün değil”di.

Gerçek hayat ve olgular kafamızın içindekini doğrulamıyorsa onların gerçek olmadığını söyleyerek yolumuza devam etmek ve ne diyorsak onda ısrar etmek… Pamukoğlu tam böyle yapıyordu izlemeye başladığım videoda, tabii bu durumda ben de devamını izleme gereğini duymadım. Fakat bu yaklaşımı bana başka bir şeyi çağrıştırdı, zihnimde bir sorunun uyanmasına yol açtı: Acaba diye sordum kendi kendime, ABD emperyalizminin bağımsız bir Kürt devleti hedefinin değişmez bir strateji olduğunu on yıllardır savunagelenler ABD’nin son dönemdeki performansı karşısında nasıl bir hissiyat içindeler? Görüşlerinde herhangi bir değişiklik oldu mu? Kolayca te’vil edilebilecek bir pozisyon değil çünkü içinde bulundukları… Öyle ya, “değişmez stratejik hedefi İsrail’in bitişiğinde bağımsız bir Kürt devleti kurmak olan ABD emperyalizmi” Kürtlerin dağıldığı dört ülkede amacı doğrultusunda en uygun koşullar oluşmuşken Şam’ın düştüğü 8 Aralık 2024 sonrasında, şu âna kadar şahit olduğumuz gibi mi davranırdı: Suriye’de kolayca şeytanlaştırılabilecek bir silahlı grup egemenlik kurmaya çalışırken İsrail onların bütün savaş gücünü imha ediyor. Kürtler çok güçlü, örgütlü ve silahlı. Niyeti olan bir emperyalizmin ‘seküler’ Kürtleri ‘cihatçı’ iktidara karşı destekleyerek medeni dünyadan itibar devşirmesi işten bile değil; Irak’lı Kürtler dağınık merkezi rejimle kavgalı; Türkiye tarihinin en kırılgan ekonomik koşullarını idrak ediyor; İran’ın kolları kesilmiş ve her yerden kovulmuş…

Karmakarışık bir dünya, rahatlatıcı pozisyonlar ve kaçınılmaz duvara toslamalar

Yirmi birinci yüzyıl, hayatın her alanını etkileyen büyük altüst oluşlarla geldi. Bu yüzyılın en belirgin özelliği belirsizliği. Siyaset ve uluslararası ilişkiler bu özelliği belki de en iyi yansıtan alanların başında geliyor. Önceki yüzyılın tersine bu yüzyılda sabiteler yok. Ülke siyasetleri sürekli olarak değişiyor, çıkarlara göre bugün doğru sayılan yarın yanlış haline gelebiliyor ve hegemonik güce sahip ülkeler de bundan muaf değil.

İşte böylesine karmaşık bir dünyada, onu gerçeklik olarak kabullenmeyi reddetmek ve eski sabitelerle düşünmek konforlu bir alan olarak beliriyor.

İşte izliyoruz, son ayların ABD’si ne bağımsız bir Kürt devletini “Ortadoğu’nun bağrına bir hançer gibi saplamayı” değişmez strateji olarak benimsemiş bir emperyaliste, ne de Türkiye’yi bölmeye ve parçalamaya ant içmiş, bu amaçla kurduğu üslerle “Türkiye’yi çevrelemiş” bir “üst akıl”a benziyor.

Nitekim, bu politikalar bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından takdirle karşılanıyor. Yine, iki ülke arasındaki çelişkinin doğasına işaretle Türkiye-ABD savaşını kaçınılmaz görecek kadar ileri giden bazı okur-yazarlar bugünlerde sessizliğe bürünmüş görünüyor.

Aslında burada bir ahlaki problem de var. Bu problemi daha önce şöyle ifade etmiştim:  Türkiye’deki bütün temel siyasi akımlar (muhafazakârlar, milliyetçiler, ulusalcılar, Kürtler, sol) ‘emperyalizm’i iç siyasette bir malzeme olarak kullanmada birleşiyorlar, fakat ‘emperyalizm’ herhangi biriyle ortak hareket etmeye meyledince onunla işbirliğinde hiçbir beis görmüyorlar.

Bir siyasi akımın, birkaç ay içinde ABD ile birlikte hareket etme pragmatizminden ‘ilkesel anti-Amerikancılığa’, oradan da ‘mutlak kötü emperyalizm’ söylemine sıçraması Türkiye’de sıradan bir şey…

Bunları “Anti-Amerikancılığın ‘error’ verdiği anlar” başlıklı yazı dizisinde anlatmıştım.

Ne var ki bu defa yaşanan çok başka bir şey… Bu defa bütün kesimlerin anti-Amerikancılığı aynı anda ‘error’ veriyor ve kimsenin kimseyi suçlayacak hali yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar