1. YAZARLAR

  2. Ali Bulaç

  3. Zamanın halleri
Ali Bulaç

Ali Bulaç

Zamanın halleri

A+A-

Zaman tasavvuru veya zaman algısı bakımından Meşşailer, ana hatları itibarıyla peripatetik (Aristocu) filozofları temel aldılar. Onlar da zamanı hareketin ölçüsü olarak kabul ettiler. Varlığın otonomluğuna bir meşruiyet alanı açmak için Allah’ın küçük şeyleri bilemeyeceğini iddia ettiler.

Gazali, onları haklı olarak ve yerinde eleştirdi.

Daha sonra Molla Sadra, çok daha esaslı bir şekilde, hareketin sadece arazda değil, cevherde de olduğunu ortaya koyarak Kur’an inancı çerçevesinde hem Aristo’ya hem de Aristo’dan bu yana gelen Meşşai filozoflara ağır bir darbe indirdi.

İbn Arabî bunu bir metaforla izah eder: Allah önce kalemi yarattı; kalem, ilk akıldır (el-aklu’l-evvel). Kalem yazmaya başladı; yazmak yaratmadır ve kalem hâlâ yazmaya devam etmektedir.

Allah, varlık âlemini bir defada yaratıp bırakmış değildir; yaratılış el-an devam etmektedir: “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri yalnızca: ‘Ol’ demesidir; o da hemen oluverir (oluyor).” (36/Yasin, 82)

İslam bakış açısından üç zaman türünden bahsedebiliriz:

1. Varlıkla ilişkili zaman: Buna kozmik düzen denilebilir. Kozmik düzen, Allah’ın müdahalesine, yaratışına ve tanzimine açık olduğu için, her şey Allah’ın iradesi, kudreti ve bilgisi dâhilinde cereyan eder. Kontrol ve denetim dışı herhangi bir an yoktur. O hâlde zamanda laiklik veya din dışılık mümkün değildir.

2. Beşeriyetle ilişkili zaman: Tarihsel zaman olarak düşündüğümüzde, beşere ait iki etkinlik vardır: Birincisi tarih, ikincisi irfan veya modern anlamda kültür.

Bu iki etkinlik insanla ilişkilidir ve bir süre içerisinde cereyan eder. Bu süre, Âdem’in yeryüzüne adım atmasıyla başlamış, kıyametin kopmasıyla sona erecektir. “Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkarılacaklardır.” (14/İbrahim, 48)

İkincisi, insan topluluklarının yükselişleri ve çöküşleri gerçektir: “Biz, günleri onlar arasında döndürür dolaştırırız.” (3/Âl-i İmrân, 140)

Kur’an’da yatay ve dikey olmak üzere iki çeşit zamandan söz edilir. Hac Suresi 47’nci ayette: “Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir.” denilirBu yatay zamandır.

Me’aric Suresi 4. ayette ise: “Melekler ve Ruh (Cebrail), O’na, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.” Bu ise dikey zamandır.

Dikey zaman daha yoğun ve uzun; yatay zaman ise daha yalın ve basittir.

3. İnsanın kişisel ömrünü ifade eden zaman: Burada zaman üstü kavramlardan da söz edilebilir. Tayy-i mekân (mekânın kat edilerek aşılması) ve tayy-i zaman (zaman yoğunluğunun farklılaşması) mümkündür.

İnsan, mekân ve zamana bağımlıdır; fakat bu mutlak bir bağımlılık değildir. Bazı varlık mertebelerinde, bazı durumlarda zamanda ve mekânda tayy mümkündür. İnsan bedeni ve fizyolojisiyle bağımlıdır, ruhu ise bu bağımlılığın üstündedir. Allah’a teslim olan özgürleşebilir.

Nitekim Allah’ın seçkin kulları, ibadetle, ilimle, marifetle, zikirle ve riyazetle tayy imkânını elde edebilmişlerdir. İzafiyet teorisine göre de evrenin her yerinde zaman aynı değildir; mesafeye göre hız değişir, ışığın yolu uzadığında zaman da yavaşlar.

Bunun en kesin örneği, Hz. Süleyman’ın meclisinde bulunan birinin, Yemen’den Sebe Melikesi’ni Kudüs’e göz açıp kapayıncaya kadar getirmesidir (27/Neml, 39-40).

İslam’da her şey hesap iledir ve ibadet zamana ayarlıdır. Beş vakit namaz, cuma namazı, ramazan orucu, hac gibi ibadetler zamanla kayıtlıdır. Müslümanların tarihi medeniyetinde düzen bu esas üzerine kurulmuş, ilk dönemlerden Osmanlılara kadar böyle teşekkül etmiştir.

Kadim kültürlerde, Yunanlılar dâhil, zamanın ilahi bir vasfı vardır. Ama zamanın gündelik hayatın tanzimiyle ilgili bir yönü de bulunur.

Mesela su kanalları açmak, arazileri sulamak, mülkiyet ve miras haklarını belirlemek hesapla mümkündür. Matematiğin gelişme sebeplerinden biri, ‘Bir olan Allah’ ile çokluk âlemi arasındaki ilişkidir. Uzay boşluğundaki gezegenlerin ve yıldızların merkez etrafındaki düzenli dönüşleri geometriyi ortaya çıkarmış, ibadet şekilleri buna göre tanzim edilmiştir.

Musiki de bu kozmik tespihin bir yansımasıdır. İnsanların haklarının korunması ve gündelik hayatın sağlıklı yürüyebilmesi için matematik ve geometriye, yani zamanın hesap ve takdir üzere kullanımına ihtiyaç duyulmuştur.

İnsanoğlunun zaman ve mekân algısındaki kırılma ilk kez modern çağda yaşanmıştır. Bu, zamanın ve mekânın istimali değil, suiistimalidir. Felsefi bağlamı hesaba katılmadan modern matematik ve bilimleri almak, basit bir iktibas ve tekrardır. Müslümanların yeni bir zaman ve mekân tanımına ihtiyacı vardır; bu da keşf-i kadimdir.

“Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre gelip geçmiştir.” (76/İnsan, 1)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar