Umut Toplulukları

Umut Toplulukları

Toplumlarımızda, oportünist muhafazakarlık, oportünist dindarlık ve siyaset, iktidara yakın toplumsal kesimlerin kapitalist/materyalist/hedonist hayat ve tüketim tarzlarını maskeliyor.

A+A-

Atasoy Müftüoğlu - İslamianaliz

Aklını ve kalbini yitirmiş, ahlak ve adaleti umursamayan yerel-küresel tiranlıklar, tarihin insanlıkdışı ilerleyişine katkıda bulunuyor, karanlık bir tarih oluşturuyor. Sözünü ettiğimiz karanlık tarih, emperyalist/siyonist terörü-soykırımı haklı çıkarabiliyor. Emperyalizmi ve Siyonizmi haklı çıkarabilen, onursuzluğu normalleştiren, aklı ve bilinci zincire vuran, köleleştirici müptezel sağcılıklar/muhafazakarlıklar, İslam topluklarında, antiemperyalist, anti Siyonist mücadeleleri engelliyor. İslam toplumlarında, politik liderin ya da partinin, kendi adlarına düşünmesini-konuşmasını kabul eden toplumlar, hiçbir konuda, bağımsız bir tercih yapma iradesine sahip değiller. Bu tür toplumlarda kimi kesimler, kendilerine tanınan iktidar ayrıcalıklarını kaybetmemek için, bütün özgürlüklerinden feragat edebiliyor. İçerisinde yaşadığımız dezenformasyon çağında, en çok satan propaganda ve hamaset, doğru sayılabiliyor. Kültürsüz toplumlar, özgür olup olmadıklarını, bağımsız olup olmadıklarını fark etmiyor, yönetimi altında bulundukları iktidarların, emperyalist soykırımcılarla dostluklarını sorgulama konusu yapamıyor. Türkiye’de yaşandığı üzere, İslam toplumları, seküler totaliter toplumun kati ideolojik aklı ile, muhafazakar-sağ-dindar toplumun katı partizan aklını bir türlü aşamıyor.

Toplumlarımızda, oportünist muhafazakarlık, oportünist dindarlık ve siyaset, iktidara yakın toplumsal kesimlerin kapitalist/materyalist/hedonist hayat ve tüketim tarzlarını maskeliyor. Oportünist muhafazakarlıklar ve dindarlıklar pek çok yabancılaşmayı, yozlaşmayı, ihaneti, soygun ve vurgunu örtbas etmeye yarıyor. Kapitalist/materyalist/hedonist hayat/kültür ve tüketim tarzını içselleştiren, oportünist muhafazakar siyasetin, siyasal İslamcılık olarak sansasyonel bir şekilde vurgulanarak kamuoyuna sunulması, çok aziz İslam’a yönelik çok ağır bir iftiradır. Çıkar, menfaat, iktidar mücadelesi veren toplum, mutlak iyilik hali olan bağımsızlık ve özgürlük için kılını dahi kıpırdatamıyor; uğruna savaşmayı hak eden, en anlamlı değerin bağımsızlık olduğunu bilmiyor. Konformist akıl her yerde, nefret ve tahakküme hizmet ediyor. Müslüman olmak, ne pahasına olursa olsun, aklın ve kalbin namusunu korumak anlamına gelir. Günümüzde, kendilerini İslam’a nisbet ettikleri halde, politik liderler, politik rakiplerinin haysiyetini tanımayan, politik bir şiddet sergileyebiliyor, kendi bencillik ve ihtiraslarıyla büyülenerek bu bencilliklere kapananlar, farklı toplulukların, muhalif kesimlerin erdemlerini göremiyor, kabul etmek istemiyor. Müslümanların; farklılıkları, farklıların erdemlerini kabul ederek, kucaklayarak, onların hukukunu tanıyarak İslam medeniyetini kurdukları her nasılsa unutuluyor, hatırlanmak istenmiyor. Erdemlilik, bilgelik, aynılıkları değil, farklılıkları içselleştirdiğimizde anlam kazanır. Umut toplulukları, etnik karşıtlıkları, mezhepçi karşıtlıkları, politik karşıtlıkları aşmayı başararak, herkesin özgürlük ve güvenlik haklarını, haysiyet haklarını hak ettiklerine inandıkları takdirde gerçek olur. Farklı düşünen aydınları, gazetecileri, muhalifleri hapishanelere kapatma pahasına sahip olunan özgürlükler, özgürlük değil zulümdür. Sınırsız özgürlüğün, bütün özgürlükleri yok ettiğini hatırlamak gerekir. Çıkarlara ve iktidar ihtiraslarına bağlılığın hakikat ve adalete bağlılığın önüne geçmemesi gerekir. Vicdani körlük, yapılabilecek bütün kötülükleri bir şekilde meşrulaştırmaya yarar.

Toplumlarımızda, içerisinde yaşadığımız toplumda da oportünist muhafazakârlığın, oportünist dindarlığın, politik demagoji ve polemik dilinin, toplumsal hayatı bütün boyutlarıyla en düşük seviyelere gerilettiğini görmemek, ahlaki-entelektüel körlükle ilgilidir. Bugün, toplumumuzda, demagoji ve polemik dili-söylemi, insani-entelektüel iletişime-etkileşime politik iletişime geçit vermiyor. Demagoji ve polemik dili siyasal/toplumsal hayatı kirletiyor. Seküler histerinin de muhafazakar-sağ histerinin de önyargı klişelerine sıkıştırıldığını, bu nedenle de hiçbir yoğunluklarının, derinliklerinin ve niteliklerinin olmadığını görmek gerekir. İnsani-ahlaki alanı, adalet alanını, terk ettiğimizde, kötülük alanına girdiğimizi fark edebilmeliyiz. Yalnızca beton üreten ve hiçbir alanda fikir üretmeyen bir toplumun geleceği olamaz. Kendi ihtiraslarına ulaşabilmek için, Allah (c.c.) korkusunu askıya alanlar, her tür kötülüğü normalleştirebilir, yeni kötülükler icat edebilir. Bugün, içerisinde yaşadığımız toplumda, gerçek insanların yerini propaganda ürünü nesneler/troller alıyor. Sosyal medya, yanlış bilgi ve manipülasyon üretiyor. Propaganda sahip olmadığımız şeyler etrafında gevezelik yapmaktan başka bir şey değildir. Tarihsel kaderciliğe boyun eğen halklar-toplumlar-kültürler, bugün, emperyalist keyfiliklerle, küstahlıklarla, aşağılık tehditlerle uzlaşabilmek için, her gün oportünist tercihlere başvuruyor. Ölümcül bir mantığın hakim olduğu, içerisinde yaşadığımız, büyüklüğün güçle ölçüldüğü dönemde, haklı ya da haksız yok, yalnızca tahakküm-terör üreten güçlüler ve bunların mağdurları var.

İslam toplumlarında, iktidarlara, körü körüne itaat geleneği, halkları/aydınları kişiliksizleştiriyor, edilgenleştiriyor. Derin ve sarsılmaz itaatkarlıklarını kanıtlayanların yeteneksizlikleri, ahlaki zaafları asla dikkate alınmayabiliyor. Bu tür bir itaatkarlık, patolojik itaatkarlık, toplumlarımızda entelektüel geri kalmışlığa neden oluyor. Kültürsüzlük, ölümcül etnik rekabetleri, ölümcül mezhep rekabetlerini tahkim ediyor. Bireyci ve faydacı bencillikler, ilkesizlikleri çoğaltıyor. Toplumun, bayağı gündelik popülizme hapsedilmesi, geçmişe ait nostaljinin romantikleştirilmesi, toplumu her tür üretkenlikten alıkoyuyor. Bu kültür ortamı, popülist ortam, din ticareti yaparak saltanatlarını sürdüren, kapitalist/materyalist cüppeli-cüppesiz din tacirlerini "dini otorite", "kanaat önderi" unvanlarıyla ödüllendiriyor, kutsallaştırıyor. Vulgarize edilmiş din algısı sebebiyle, yerli-milli politik figürlere, ideallere, etnik aidiyete, etnik toprağa, etnik atalara tapınma sıradanlaşıyor. Bu yaklaşım, Türkiye’de, ırkçı/milliyetçi bir yazarı, ölümünden sonra "azize" mertebesine yükselterek, bir türbeye defnedilmesini sağlayabilmiştir. Bugün, toplumumuzda ilkesel fosilleşme, büyük görgüsüzlük, güç istismarı, partizanlığın sefaleti, şımarıklık gösterileri kol geziyor. Bilinçsiz bir şekilde biriktirdiğiniz konformizmlerimiz sebebiyle, hayati/tarihsel meseleler, yenilgiler, iradesizlikler, istismarlar hakkında sorgulamalar yapmıyoruz. Toplumlarımız, ahlaki-eleştirel tavrı olmayan, sağcı, ikiyüzlü toplumlara dönüşüyor, hayatlarımızı sahte ilişkilerle sürdürüyoruz.

Yalnızca bir ideolojiyi, etnik ve mezhepçi asabiyeti temsil edenler, insanlığı temsil yeteneğini kaybediyor. Bu nedenle İslam vicdanını dünyaya duyuramıyoruz. Etnik ve mezhepçi bencillikler, partizan bencillikler sebebiyle ortak toplumsal değerlere, bütünüyle yabancılaşıyoruz, birbirimizle iletişim kurma imkanını kaybediyoruz. Hem yerel anlamda hem küresel anlamda, hangi düşünce adına olursa olsun, tahakküm tutkusu, bütün kötülükleri cesaretlendiriyor. Tahakküm tutkularıyla büyülenen yerel ve küresel tiranlar, insani/ahlaki/vicdani bütün niteliklerini-yeteneklerini bütünüyle kaybettikleri için, bu tutkulara tutunuyor, bunları idealize ediyor. Nefret ve düşmanlık diliyle hiçbir mücadelenin kazanılamayacağını öğrenmek gerekir. Günümüzde, politik rakiplerinin kendileriyle, aynı düşüncede olmama hakkını kabul etmeyen politik barbarlıklar, güç ve zemin kazanıyor. Dünyada, seküler ya da dini, hiçbir dava, masum bebeklerin/çocukların/kadınların soykırıma tabi tutulmalarını meşru kılamaz. Günümüzde, hayali gerekçeler üreterek, kaos üreten Haçlı-Siyonist zorbalarla mücadele etmek yerine, zorbalıkları görmezden gelen İslam dünyası ulus-devletleri, zorbalıklara yardım ve yataklık eden İslam dünyası ulus-devletleri, kıyamete kadar, sergiledikleri bu utanç verici tercihleri üzerlerinde taşıyacaklar.

Müslümanların, İslami direniş mücadelelerinin, uğruna canlarını ve bütün varlıklarını verdikleri özgürlük ideallerine ihanet etmemek, vazgeçilemez/varoluşsal şiarları olmalı.

Oportünist muhafazakarlığın, dindarlığın ve siyasetin, iktidar tarihi boyunca, İslami varoluşa/bilince/bilgeliğe/ kültüre/estetiğe/medeniyet tasavvuruna, hiçbir şekilde derin bir anlam/nitelik kazandırmadığını, kazandırmaya çalışmadığını, radikal/yapısal bir değişim doğrultusunda bir sorumluluk taşımadığını, popülist muhafazakarlığın siyasetin yalnızca büyük politik sayılara ulaşmaya çalıştığını, büyük niteliklere ilgi ve ihtiyaç duymadığını önemle ve üzülerek kaydetmek gerekir. Günümüzde, aziz İslam’ın geleceğini, İslam medeniyetinin yeniden tasavvur ve tahayyülünü, yeniden inşa bilincini, etnik karşıtlıklar gibi, mezhepçi karşıtlıklar gibi ölümcül saçmalıklar, sayıklamalar engelliyor. Batı uygarlığı, halklar/ırklar arasında bir hiyerarşi olduğuna inanırken, İslam medeniyeti bütün bu hiyerarşileri ısrarla/kararlılıkla reddeder. Günümüzde, İslami bütünlük, sözünü ettiğimiz ölümcül saçmalıklar sebebiyle parçalandığı için, İslam dünyası ülkeleri, kötülük imparatorluğu Amerika’nın emperyalist vesayetinden kurtulamıyor. Romantik şanlı tarih retoriğini bıktırıncaya kadar tekrar eden oportünist muhafazakarlar/dindarlar, ülkelerindeki Amerikan üsleriyle ilgili hiçbir rahatsızlık belirtisi göstermiyor. Sözünü ettiğimiz kesimler, demekler/vakıflar/araştırma kuruluşları/sivil toplum örgütleri vb. muhalefet karşıtı paranoyak takıntılarla, sistematik muhalif avıyla ilgilendikleri kadar, Amerikan üslerinin varlığının ne anlama geldiği konusuyla ilgilenmiyor. Kendilerini İslam’a nisbet eden kesimler, utanç verici bir şekilde, İslami sorumluluk-eylem alanını terk ettikleri için, Amerikan üslerini protesto etkinlikleri, bu onurlu etkinlikler, sosyalist kesimler tarafından yerine getiriliyor.

İslam dünyası ulus-devletleri, hayati/varoluşsal/temel/tarihsel/yapısal tercihler yapmak, bu doğrultuda ortak bir irade/dayanışma oluşturmak yerine, pragmatik-oportünist tercihler yapmayı alışkanlık haline getirdiler. Bu ülkeler, bağımsızlıklarını gerçek anlamda tamamlayamadıkları için, ortak bir irade, ortak bir muhalefet ya da direniş oluşturmayı düşünmüyor, bağımsızlığa, özgürlüğe, direniş mücadelesine değer vermiyor. Bir hakikat/varoluş krizi ile karşı karşıya bulunan İslam dünyası ulus-devletleri, Haçlı-Siyonist sömürgeciliğin, neoconlar öncülüğünde başlattıkları yeni haçlı seferlerinde, sömürgecilerin, haçlıların yanında yer alarak, direniş yerine ihaneti seçiyor. İslam dünyası ulus-devletleri, İran dışında, bölgesel- küresel mafya lideri gibi davranan, insanlığı, uluslararası hukuku yok sayan, Amerikan ve İsrail liderlikleri önünde diz çöküyor. Filistin halkının maruz kaldığı yüzyıllık abluka/vahşet/tehcir/soykırım/mülksüzleştirme vb. Batı dünyasının suç ortaklığı ile halen sürüyor, sürdürülüyor. Filistin’in Yahudileştirilmesine yönelik Siyonist sömürgecilik karşısında, yüz yıldan bu yana sürdürülmekte olan onurlu direniş mücadelesi karşısında İslam dünyası ulus-devletleri, ikiyüzlü, hatta çok yüzlü, riyakar politikalar sergiliyor. Siyonistlerin kervanına katılan Batılı liderler gibi, İslam dünyası liderleri de bu kervana katılmaktan utanmıyor, sıkılmıyor.

İslami düşünce/kültür/edebiyat/ilahiyat hayatının, İslam toplumlarının neden ahlaki ve entelektüel başarılara sahip olmadıkları konusunu, hayati bir mesele olarak acilen gündemlerine taşımaları gerekir. Eskimiş/çürümüş, popülist sloganların, hamaset sloganlarının yükselişini, otoriter muhafazakarlığın/sağcılığın yükselişini, İslam’ın yükselişi sanmak, çok derin bir aptallığın/ahmaklığın ifadesidir.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.