20.yy’da küresel paylaşım hesaplarının ortasında kalan sorunlardan biri, ulusal devlet paradigması içinde kardeş halkların kurduğu ülkelerin sınırları içerisinde bölünen Kürtler ve Kürt meseledir. ABD’de başkanlık seçimi sonrası Orta Doğu’da yeniden artan gerilim, Suriye’de rejim değişikliği ve sonrasındaki istikrarsızlık, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a PKK’yi tasfiye çağrısı ve bu çağrıya verilen cevaplar, Kürt sorununu yeniden gündemin ilk sıralarına taşımıştır.
Bu bağlamda araştırmacı yazar ve kanaat önderi Zeki Savaş’ın, Kürt sorununda paradigma değişikliğiyle ilgili 2024 yılında yayınlanan ‘Maziden Atiye’ adlı söyleşi kitabında da sözünü ettiği ve Kasım-Aralık 2024 yılında raporlaştırarak 2025 yılının Ocak ayında öncelikle iktidar ve muhalefet partilerinin önemli bir kısmı ve sonrasında da STK yöneticileri, cemaat liderleri, yazar, gazeteci ve akademisyenlerden bazılarıyla paylaştığı çalışmasını ilk kez ufkumuzhaber.com’da yayınlıyoruz.
Zeki Savaş’ın, ‘Bu çalışma, Kürt sorunuyla alakalı yeni bir paradigmayı, bu paradigmanın dayandığı delilleri, bu yeni paradigma temelinde çözüm önerisini ve çözümün sonuçlarının değerlendirilmesini içermektedir’ şeklinde nitelediği raporunda, Kürt sorunuyla ilgili daha önce hazırlanmış benzeri çalışmalarda bulunmayan yenilikler ve somut öneriler dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi, ‘Ortak ve ayrıt edici noktalar dikkate alınarak Kürt sorunu incelendiğinde ne birbirinden bağımsız dört parça ne de birbiriyle aynileşmiş dört parçanın olmadığı belki iki ana eksende şekillendiği, çözümün de bu temelde aranması gerektiği sonucuna ulaşılabilir’ cümlesiyle sorunu, Kuzey (Türkiye ve İran) ve Güney (Irak ve Suriye) diye iki ayrı bölge bazında ele alması; ikincisi ise her bir bölge için çok farklı çözümler önermesidir ki bunu ‘Güneydeki Kürtlere yani Irak ve Suriye’deki Kürtlere kendi statülerini tayin etme hakkının tanınması’, Türkiye ve İran Kürtleri için ‘Kuzeydeki Kürt sorununu bütünlük içinde demokratikleşmeyle çözmek’ şeklinde ifade etmesidir.
Savaş, önerilerini temellendirirken şöyle demektedir:
‘Güneydeki Kürt sorununu, Kürtlerin statü arayışı ve bölge ülkelerinin bu arayışa verdiği olumsuz cevap oluşturmaktadır. Kuzeydeki Kürt sorununu ise, İran ve Türkiye’nin Güneydeki Kürtlerin talebini desteklememesi ve kendi içinde demokratikleşememesi teşkil etmektedir. Bir diğer ifadeyle Kuzeydeki sorun demokratikleşme ve insan hakları sorunu, Güneydeki sorun ise statü sorunudur. Kuzeydeki sorun aile içi bir sorun, Güneydeki sorun Kuzeydeki ailenin bir parçasıyla yabancı arasındaki sorundur. Kürtler ile Farslar ve Kürtler ile Türkler birer ailedir ama Güneydeki Kürtler ile Araplar birer aile değildir. Aile içi sorun ile iki ayrı aile arasındaki sorun aynileştirilemez.’
Raporun ilk bölümlerinde söz konusu ayrımın tarihsel, kültürel ve politik nedenlerini ele alan Savaş, bu bağlamda İran, Irak, Suriye, Türkiye Kürtleri ve Kürt bölgeleri arasındaki farkları görünür kılmaya çalışırken merkez ve çevre ile Kürt sorununda Güneyin etkisi konularına şöyle dikkat çekmektedir:
‘Kürt sorununu 21. asra taşıyan, belki 22. yüzyıla taşıyacak olan, sorunu müzmin ve müdavim kılan esas faktör, Osmanlı Kürdistanı’nın üçe bölündükten sonra merkezden koparılan iki bölümün Irak ve Suriye diye teşkil edilen iki yeni ülkede maruz bırakıldığı durumdur. Güneydeki Kürtler ya merkezden koparılmamalıydı, Türkler ile olan bin yıllık birliktelikleri devam etmeliydi ya da merkezden koparılacaksa onlara da devlet olma hakkı tanınmalıydı. Kürtler ve Araplar merkezden koparıldığına göre, iki tarafın da bağımsız olma hakkı vardı ve Kürtlerin Arapların egemenliğini kabul etmelerini gerektirecek bir neden yoktu…Güneydeki Kürtler, Türkler ile olan bin yıllık birlikteliklerine son verilip hiçbir makul neden olmaksızın Arapların yönetimine verilmelerini kabul etmediler ve Kürtlerin bu yeni duruma itirazı modern Kürt sorununa süreklilik kazandırdı.’
Raporunda Güney için önerdiği çözümün Türkiye için geçerli olmadığına dair savunusunu ‘Kuzeydeki Kürtler için özerklik, federatif yapı veya bağımsızlığı savunmak, tarihsel süreçler sonucu şekillenmiş toplumsal dokuya aykırıdır. Zira Anadolu’da Kürtler ile Türkler arasındaki altı özellik, ayrışmayı olanaksız kılmaktadır’ şeklinde ifade eden Savaş, konuyu detaylandırmaktadır.
Güney Kürtlerinin Türkiye desteğinde statü kazanmasının Türkiye için güvenlik sorunu oluşturmayacağını, aksine Türkiye’nin güvenliğini pekiştireceğini savunarak konuya dair çok sayıda tarihi ve teorik delil sunduktan sonra ise şöyle demektedir:
‘Güneydeki Kürtlerin hakkını Türkiye ve İran savunursa, Güneyden Kuzeye ayrılıkçılık yönünde bir sirayet olmaz ama Türkiye ve İran’ın yapması gerekeni küresel güçler yaparsa, işte o zaman korktukları şey gerçekleşebilir…Türkiye’nin, Güney Kürtlerinin statü kazanmasını kendi bekası için tehlike görmek yerine, kendi bekasının garantisi olarak görmesi, Güneyden gelebilecek beka tehlikesini önler.’
Savaş, raporunun sonuç bölümünde ise sorunun çözümü için içerideki demokratikleşme adımlarıyla Güneydeki Kürtlere ilişkin politika değişikliğinin eş zamanlı uygulanmasıyla sonuca ulaşılabileceğini ve bölgesel ölçekte başarılı bir etki oluşturabileceğini savunarak “…Güney Kürtlerinin kendi statülerini tayin etme hakkını savunmak ve aile içi sorun olan Kuzeydeki problemi demokratikleşme hamleleriyle çözmek ve bu iki yaklaşımı eş zamanlı uygulamak şeklindeki yeni bir paradigma ile bir asırdır çözülmeyen Kürt sorununu bölgesel ölçekte çözmek, sorunun paydaşı ülkelerin iç tahkimatını sağlamak ve yabancıların bölgeye müdahale olanaklarını sınırlandırmak mümkündür… Türkiye sadece kendi içindeki Kürt sorununu değil, tarihi sorumluluk taşıdığı Osmanlı Kürdistanı’ndaki sorunu çözecek bir paradigma ile hareket etmesi bütün Kürtlerin gönlünü ve desteğini kazanmasına imkan tanıyacağından tarihi, kültürel ve ekonomik sınırlarını genişletme fırsatını bulacaktır’ demektedir.
RAPORUN TAMAMI VE YENİ PARADİGMANIN AYRINTILARI İÇİN TIKLAYIN
UFKUMUZHABER