1. HABERLER

  2. DÜNYA

  3. Prof. Dr. Karadaği: Türkiye ile PKK, DSG ile Şam arasında arabuluculuk yaptım
Prof. Dr. Karadaği: Türkiye ile PKK, DSG ile Şam arasında arabuluculuk yaptım

Prof. Dr. Karadaği: Türkiye ile PKK, DSG ile Şam arasında arabuluculuk yaptım

.

A+A-

Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Prof. Dr. Ali Muhyiddin el Karadaği, Rûdaw’a verdiği özel röportajda, Türkiye’deki barış süreci ve Suriye’deki arabuluculuk faaliyetlerine dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Karadaği, özellikle Türkiye’de geçmişte Kürt meselesine yönelik oynadığı arabuluculuk rolü hakkında yeni bilgiler paylaştı.

Türkiye’deki barış sürecine ilişkin iyimser olduğunu belirten Karadaği, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin desteklediği yeni sürecin “olgunlaştığını” vurguladı.

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın da siyasi mücadele çağrısı yaptığını, bu durumun barış için önemli bir fırsat sunduğunu ifade eden Karadaği, geçmişte Erdoğan ile birçok kez bir araya geldiğini ve Kürt meselesini gündeme getirdiğini belirtti.

İlk kez açıkladığı bir bilgiye göre, PKK’nin askeri kanadından Cemil Bayık aracılığıyla temas kurduklarını ve Dolmabahçe Mutabakatı’na dönüş için onay aldıklarını söyledi.

Ayrıca, Almanya’da Ahmet Türk ile görüşerek bu süreci desteklediklerini ve Erdoğan’a PKK’nin mesajlarını ilettiklerini aktardı.

Şam ziyaretine de değinen Karadaği, geçici cumhurbaşkanı Ahmed Şera ile üç buçuk saatlik görüşmede Kürt meselesini ele aldıklarını belirtti.

Prof. Dr. Ali Muhyiddin el Karadaği, Kürt meselesinde ise DSG’den gelen barış talebini Şera’ya taşıdığını, Kürtlerin meşru haklarını savunduğunu ve yeni hükümetle Kürtler arasında imzalanan anlaşmada küçük de olsa katkı sağladıklarını söyledi.

Kürt alim, Suriye’de geçici anayasada Kürtlerin tanınmamasına rağmen, uzun vadeli müzakerelerle bu durumun değişebileceğini öngördü.

Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Prof. Dr. Ali Muhyiddin el Karadaği, Rûdaw TV’de yayınlanan özel röportajda Zana Kyani’nin sorularını yanıtladı.

Rûdaw: Birkaç gündür Kürdistan'da bulunuyorsunuz ve bugün Süleymaniye'de bu röportajı yapıyoruz. Sorulara geçmeden önce, bu birkaç gündeki faaliyetleriniz nelerdi? Süleymaniye ve Halepçe'de ne gibi etkinlikleriniz oldu?

Dr. Ali Karadaği: Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla. Bildiğiniz gibi Kürdistan’da yıllardır hizmet veriyoruz. Rabıta aracılığıyla hizmetler sunuyoruz. İnsani Gelişimi Üniversitesi, kâr amacı gütmeyen bir vakıf üniversitesidir. Daha sonra Lider Okulları’nı kurduk; bu okulda gerçekten güzel, düzenli, anlayışlı, atalarımızın ahlakına ve dinine sahip, aynı zamanda bilim, bilgi, yenilikçilik ve yaratıcılıkla donanmış Kürdî bireyler yetiştirmek istiyoruz. Lider Okulları, bildiğiniz gibi lider yetiştirme amacı taşıyor. Aynı zamanda İkra adında Kur’an ezberletme için bir kuruluşumuz var. Geçen salı günü iki güzel projemiz oldu: İlki, Süleymaniye’nin Kelar ilçesinde çok büyük ve güzel bir okul açtık ve Rabıta merkezini hizmete sunduk. Dün de yetim bir Müslüman kadına ve sevimli çocuklarına bir ev hediye ettik. Çocukların kalplerini sevindirdik, hayırseverlerin yardımıyla bir ev bağışladık ve Rabıta olarak anahtarını teslim ettik. Ardından, çok düzenli ve yüksek standartlarda, kelimenin tam anlamıyla üst düzey bir okul açtık. Orada bulunan eğitim yetkilileri bu projeden çok etkilendi. Bunu da yeni vilayet olan Halepçe’ye hediye ettik.

Rûdaw: Halepçe'nin vilayet olması hakkındaki görüşleriniz nedir? Dr. Ali Karadaği olarak Halepçe'ye daha fazla hizmet götürmek için neler yapacaksınız?

Dr. Ali Karadaği: Halepçe için iki şeyden bahsetmek istiyorum. İlki, Halepçe halkının kendisi, zenginleri, entelektüelleri, yetkilileri, Halepçe'yi tüm Irak için güzel bir örnek haline getirmek için çok çaba sarf etmeli. Saddam Halepçe'yi yok etmek istedi, biz Kürtler ve Halepçe halkı onu çok güzel bir örnek haline getireceğiz. Bu, Halepçe halkının çok çaba sarf etmesini ve aynı zamanda Kürdistan hükümeti yetkililerinin de çok çaba göstermesini gerektiriyor. İyi projeler, ekonomik projeler, kalkınma projeleri, yatırım projeleri, sosyal projeler, sektörel bağlantılı projeler, sivil toplum kuruluşları... bunların hepsi Halepçe'de çoğaltılmalı ki Halepçe canlanabilsin. Bize gelince, Allah'ın izniyle, ilk kez güzel bir okulu onlara sunduk ki yenilikçi ve yaratıcı insanların yetiştirilmesine yardımcı olacak. Çünkü programımız iki şeye dayanıyor: birincisi ahlak ve güzel davranış, ikincisi bilgi, yenilik ve yaratıcılık. Ayrıca da katılımcı olmaya çalışacağız, eğer üniversitenin bir şubesi olursa, ekonomik alanda bir şeyler yapabilirsek hazırız. Fikirle hizmet etmeye hazırız, ekonomi alanında iyi deneyimimiz var, Halepçe'yi Allah'ın isteğiyle ekonomik açıdan Kürdistan için çok güzel bir örnek haline getirmek için yardımcı olabiliriz.

Rûdaw: Ortadoğu ile ilgili meselelere geçelim. Bölge hakkında size sormak istediğim çok önemli konular var. Gazze'den başlayalım. Şu anda Gazze'de savaş ve yıkım devam ediyor, çabalar oldu ama şimdiye kadar bir sonuç alınamadı. Sizce Gazze'nin geleceği nasıl olacak?

Dr. Ali Karadaği: Kuşkusuz Gazze'de meydana gelen bir felakettir ve iki yıldır destek alamıyor. İsrail ve Amerika tüm gücüyle, ardından İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya, hepsi bu direnişi yok etmek için İsrail devletine yardım ediyor. Yaklaşık 18 aydan fazla oldu ve hâlâ direniş yok edilemedi, Netanyahu'nun koyduğu hedefler hâlâ gerçekleşmedi. Aksine, bunun tersi, Filistinlilerin, Filistin davasının ve Aksa'nın yararına birçok şey oldu. Bunlardan biri, gerçekten de Yahudilerin, işgalcilerin yüzünün açığa çıkmasıdır. Biz kesinlikle Yahudilere karşı değiliz, işgal edenlere ve zulmedenlere karşıyız. Gazze'yi işgal edenler ki maalesef şimdi çok aşırılar ve Yahudilikleriyle gurur duyuyorlar, dünyada yüzleri karardı.

Rûdaw: Gazzelilerin zorla yerinden edilmesi gerçekleşmeyecek mi?

Dr. Ali Karadaği: Benim görüşüme göre gerçekleşmeyecek. Neden mi? Birkaç nedenden dolayı. Gerçekten Mısır takdir edilecek bir konumda ve tüm Arap devletlerinin Gazze halkının taşınmaması gerektiği konusunda hemfikir olduğunu söylemeliyiz. Ayrıca Gazze halkı da kendileri dirençli, sabırlı ve dayanıklılar. Görüyorsunuz ki Netanyahu sonunda ateşkese razı olacak çünkü elinde hiçbir şey kalmadı, her gün çocukları öldürmekten başka hiçbir şeyi yok. Bu süre içinde yaklaşık 220 bin kişi öldürüldü ve yaralandı, bunların yüzde 70’i çocuk ve kadındı. Bu yüzden dünyanın vicdanı kaldıysa eğer, şu anda bir çaba gösterilir ve arabuluculuk yapılı. Bu savaşın sonunda duracağını düşünüyorum.

Rûdaw: Katar'da birçok toplantı oldu, Hamas heyeti ve son zamanlarda İsrail heyeti, görüşmeler nereye vardı, yakında bir ateşkes görecek miyiz?

Dr. Ali Karadaği: Gerçekten şu ana kadar çeşitli projeler sunuldu, ancak temel sorun Netanyahu'nun ateşkesin durdurulmasına bağlı kalmak istememesidir. Esirleri almak istiyor ve karşılığında hiçbir şey vermiyor. Hiçbir akıllı insan böyle bir şey yapmaz. Elinde bir kartın var, o kartı verip hiçbir şey almıyorsun. Suçu Hamas'a atmak istiyorlar. Ben tüm liderleriyle oturdum ve Hamas diyor ki biz Gazze'yi yönetmeyi bile talep etmiyoruz. Arap Birliği'nin Mısır'da oluşturduğu öneriye razı olduk. Mısır, Hamas'ın yönetmeyeceği ama Filistinlilerin yöneteceği bir belge sundu. Hamas bu belgeye razı oldu. Şimdi Hamas tüm esirleri serbest bırakmaya hazır ancak bir şartı var: savaşın durması gerekiyor. Savaş durmazsa hiçbir faydası olmaz.

Rûdaw: Hamas konusunda 7 Ekim saldırılarının şu anda gerçekleşen tüm olayların nedeni olduğu söyleniyor. Hamas hata mı yaptı?

Dr. Ali Karadaği: Gazze 17 yıldır abluka altındaydı, halkı çok bıkmıştı, hiçbir devlet onlara nefes almak için bir fırsat vermedi. Hasta birini hastaneye götürmek için bin aracıya ihtiyaçları vardı. Bu 17 yıl boyunca sürdü. Refah kapısı her zaman açık değildi. Bu ablukanın gölgesinde güçlü bir tepki oluştu. Bir de dini yön var. Kur'an-ı Kerim'e dönüp bakalım, tüm cihat ayetleri ve tüm alimlerin görüş birliği ettiği şey şudur; bir yer işgal edilmişse, oranın halkı tüm çabasını özgürleştirmek için harcamalıdır. Dolayısıyla 7 Ekim'de yaptıkları, şer'i görevin bir parçasıdır.

Ayrıca bakın, Kürt halkı burada özerkliğe ulaşana kadar ne kadar kurban verdi. “Ya Kürdistan ya ölüm” dediler, değil mi? Peki, biz de gerçekten Kürt liderlerini sorumlu tutalım ve Halepçe'de yaşananlardan sorumlu tutalım. Böyle olur mu? Enfal olayları, Halepçe'nin kimyasal bombalanmasının sebebinin bu olduğunu söyleyemeyiz. Eğer gerçekten Kürt liderlerinin bu savaşı başlattığını, savaştan Enfal'in ortaya çıktığını, savaştan Halepçe'nin ortaya çıktığını söylersek bu yanlış olur. Düşman da bunu istedi ama bu doğru değil. Kürt liderleri o zaman da haklarını istedi.

Örneğin, Vietnam ülkesini Amerikan işgalinden kurtulmak için 3 milyon insanını feda etti, Rusya 2. Dünya Savaşı'nda Rusya'nın özgürlük için için 15 milyon insanını kaybetti, Cezayir özgürlük uğruna birkaç yıldan az bir sürede bir buçuk milyon şehit verdi. Bu, herkes için bir gerçektir, özgürlük için verilen her kurban şer'iyen uygundur. Arap alim ve şairi Ahmed Şevki'nin dediği gibi: "Özgürlük asla kansız olmaz." Kürdistan kansız bu seviyeye ulaşmadı. Bu yüzden 7 Ekim şer'en meşruydu.

Rûdaw: 7 Ekim saldırısında Hamas İsrail'e saldırdığında, sivilleri kaçırma, öldürme olayları vardı... Bu şer’i miydi?

Dr. Ali Karadaği: Öncelikle Hamas İsrail'e saldırmadı, topraklarını işgal edenlere, Gazze çevresinde olanlara saldırdı. O toprak, BM'nin 242 sayılı kararına ve diğer kararlara göre Filistin toprağıdır. İşgalciye karşı direnmek şeriata göre, yasalara göre, BM yasalarına göre meşrudur. İşgalciye karşı direnmek meşrudur, ben kesinlikle resmi sözcüleri değilim ama duyduğum kadarıyla asker dışında kimseyi esir almak istemedikler.

Rûdaw: Yani Hamas, sivilleri götürmemesi gerektiğini kabul ediyor mu?

Dr. Ali Karadaği: Çocuklar ve sivilleri getirdiğinde, Hamas onları korumak zorunda kaldı, sonra hemen savaş başladı. Ayrıca işgalci devlet veya İsrail, devlet olmasına ve BM'nin bir üyesi olmasına rağmen, maalesef çocukları bile tutuklayıp esir alıyor, kadınları tutuklayıp her şeyi yapıyor ve kimse itiraz etmiyor.

Rûdaw: Yakjın zamanda Suriye'yi ziyaret ettiniz, Ahmed Şera ile görüştünüz, ziyaretin sizin talebiniz üzerine mi yoksa onların talebi üzerine mi oldu?

Dr. Ali Karadaği: Kuşkusuz Ahmed Şera iktidara geldiğinde Birlik olarak onu kutladık ve sonra telefonla da konuştum. Bazı Müslüman olmayan devletler de Birliğimiz aracılığıyla bizden yeni Suriye devleti ile onlar arasındaki bazı sorunları çözmemizde yardımcı olmamızı istediler. Ben bunu ilettim ve onlar da iyi fırsatlar sundular. Sayın Ahmed Şera memnun oldu ve bundan faydalandılar. Yeni hükümet, Suriye ile o devlet arasında yaptığımız arabuluculuktan faydalandı. Yine Rusya bizden üst düzeyde talepte bulundu. Geçmişte Rusya'daki Müslüman cemaati içerisinde önemli işler yaptık. Örneğin, Çeçenistan'da, Dağıstan'da, diğer yerlerde aşırı gruplar arasında uzlaşma, İslami gruplarla arabuluculuk yaptık, bizi dinlediler, sorunumuzu çözdük.

Rûdaw: Rusya'nın Suriye ile ilgili sizden ne gibi talepleri vardı?

Dr. Ali Karadaği: Kuşkusuz konu Humeymim Hava Üssü, deniz kıyısındaki üssü hakkındaydı. Rusya’nın buradan çıkması ile ilgili, Suriye de önceki hükümetle, Beşar Esad ile Rusya arasında olan bazı diğer anlaşmalarla ilgiliydi. Bunları onlara ilettik, Ahmed Şera çok memnun oldu, "biz daha sonra kendimiz iletişim kurarız" dedi. Sonra Ahmed Şera Ramazan ayında bizi davet etti, gittik, yaklaşık üç buçuk saat oturduk, görüş alışverişinde bulunduk. Sonra özel olarak konuştuk. Konuştuğumuz konuların çoğu Suriye'nin yararınaydı.

Rûdaw: Kürtleri de konuştunuz mu?

Dr. Ali Karadaği: Evet! Neden Kürt konusunu konuştuk? Çünkü yeni hükümetin başarıya ulaşmasından sonra, bana bir mektup geldi. Bunu ilk defa açıklıyorum. Demokratik Suriye Güçleri (DSG) liderliğinden bir mektup aldım.

Rûdaw: Yani Mazlum Abdi'den mi?

Dr. Ali Karadaği: Hayır, ilişkilerden sorumlu olan, iki kişi imzalamıştı ve şu anda isimlerini hatırlamıyorum, ancak sanırım Mazlum Bey'in yardımcılarıydı. "Sayın Prof. Dr. Karadaği, sizden, bir Kürt alim ve dini merci olarak barış için yardımcı olmanızı istiyoruz" diye yazmışlardı.

Rûdaw: Bu yeni bir bilgi.

Dr. Ali Karadaği: Biz de çok sevdiğimiz bir kardeş ve aracı vasıtasıyla cevap verdik. Mektup yazılıydı, sözlü değildi doğrudan. Suriye'nin yeni liderliğiyle iletişim kurduk, "Allah'a şükür yardımcıyız ve müzakere için herhangi bir şey gerekirse hazırız" dedik. Onlarla da konuştuk ve Kürt halkı ve Kürt halkının temsilcileriyle barışın zorunlu olduğu konusunda onları teşvik ettik. Ayrıca, örneğin Cindires ve Efrin gibi DSG’nin bulunmadığı yerlerden de Kürtler bizimle iletişim kurdular. Taleplerini Ahmed Şera'ya ilettim. Bu işin Irak gibi olmasını istemediğimizi, bu sorunun bu şekilde sürmesinin hiç kimsenin yararına olmadığını söyledimn. İslami açıdan da bilirsiniz ki dil meşru bir haktır, siyasi haklar meşrudur, dedim. Allah'a şükür, ziyaretimizden bir veya iki gün önce onlar kendi aralarında bir anlaşma imzaladılar. Ahmed Şera'yı tebrik ettik. Bunun çok kutsal bir anlaşma olduğunu, Suriye'nin yararına, İslam'ın yararına, Kürtlerin, insanlığın yararına olduğunu söyledik. Çok teşvik ettik. Bu nedenle bu barış projesinde küçük bir parçayla da olsa katıldığımız olduğuna inanıyoruz, umarız bunu güçlendirmekte daha fazla rol alabiliriz.

Rûdaw: Bu konu da önemli, ancak geçici anayasada Kürtler Suriye'deki ikinci büyük millet olarak tanınmadılar, bunu nasıl görüyorsunuz?

Dr. Ali Karadaği: Aslında bu geçici bir anayasa, Beşar Esad tüm Suriye'nin Araplığını vurguluyordu. Baas Partisi tüm Suriye'nin Arapçılığı üzerinekuruldu. Baasçılar Suriye’de Kürt bölgelerini Arap Kuşağı ile parçaladı. Bu çok büyük bir sorun yarattı. Bu aşamada nasıl değiştirebiliriz? Bana göre bunların hepsi tartışmaya açıktır, onlar da bunun kalıcı bir anayasa olduğunu söylemediler, geçici bir anayasa olduğunu söylediler.

Rûdaw: Yani gelecekte değişeceğini öngörüyor musunuz?

Dr. Ali Karadaği: Bence Kürt halkı ve liderliği anlaşırsa, uzun müzakerelerle olabilir. Kürtler bazen sabırsızdır, bazı halkla ise çok sabırlıdır. Örneğin Fars halkı, yaklaşık on yıl Amerika ile müzakere yapabildi, Trump öncesi dönemde, Obama döneminde.

Rûdaw: Eğer Kürtler başlangıçta bir şey elde edemezse artık edemez korkusu var.

Dr. Ali Karadaği: Kürtlerin haklarını tam olarak elde etmesi gerektiği konusunda ısrarcı olması gerektiğine katılıyorum, ancak aynı zamanda Kürt halkının gücü ve varlığı ve Suriye'deki Kürt halkının temsili altında olmalı. Gerçekten bazı Kürt liderleri, "Suriye'deki Kürt halkının kendisini Irak Kürdistanı ile kıyaslaması ve 'biz de Irak Kürdistanı gibi bir federasyon istiyoruz' demesi doğru olmaz. Çünkü Irak'ın durumu çok farklı. Birincisi, örneğin coğrafi açıdan Irak Kürdistanı birbirine bağlıdır. İkincisi Saddam Kuveyt'e saldırdı ve sonra geri çekildi. Böylece orada tampon bölge oluşturuldu. Tüm bunlar Irak Kürdistanı için özel durumlar yarattı. Kürtler haklarını talep etmesinler demiyorum, ancak ortada buluşmalıyız. Biz terim savaşı, ifade savaşı değil, hak ve hukuk savaşı vermeliyiz. Çoğu zaman en büyük Kürt siyasetçiler veya edebiyatçılarda diyor, "Kürtler ömürleri boyunca Arap'tan daha iyi olmak istemedi" diyorlar. Örneğin siz Sayın Başkan Mesud Barzani’den veya Sayın Celal Talabani'den "bizim haklarımızın Arapların haklarından daha fazla olmasını istiyoruz" dediğini duydunuz mu? Bu demediler. Hayır, biz Kürtler eşit olmak istiyoruz. Bu eşitlik üzerinde çalışmak çok önemli.

Rûdaw: Soruyu başka türlü sorayım: Suriye'de şu anki aşamasında Kürtler haklarını elde edimese, gelecekte elde edileceğinin garantisi var mı?

Dr. Ali Karadaği: Bu müzakere edilmeli, üzerinde çalışılmalı, bu bir gün veya iki günlük bir iş değil. Sonra, gerçekten başka bir şey de var, güven. Her zaman müzakerenin başarısı, psikologların dediği gibi tarafın birbirine güvenmesidir. Güven oluşturmak her iki taraftan da çok önemli, hükümet tarafından da Kürtler tarafından da. Çok zaman ve çok farkındalık gerektirir, böyle bir sonuca ulaşmak için çok akıllıca olmalı. Ne zalimce olsun ne mazlumca.

Rûdaw: Ahmed Şera'yı konuşmak istiyorum. Kendisi El Kaide ve IŞİD içinde yer aldı ve şimdi Suriye'nin geçici cumhurbaşkanı oldu, Ahmed Şera'nın karakteri ve düşünceleri sizce nasıldır?

Dr. Ali Karadaği: Bakın, hilafet denilen devlete katılması veya biat istendiğinde bunu kabul etmedi, sonra IŞİD’le savaştı. Ahmed Şara’nın grubuna karşı savaştılar. Ahmed Şera’nın grubu IŞİD ve El Kaide'ye karşı savaştı. Bu onun çok değiştiğini gösteriyor. Bir devlet başkanı kişiliği gibi davranıyor, konuşuyor ve düşünüyor. Kuşkusuz tüm düşüncelerinin yüzde yüz doğru olması gerekmiyor, çünkü hatadan muaf olmak sadece Allah'a mahsustur, ancak genel olarak "biz devrime dönüşüm yapmalıyız" diyor. Bunlar onun sözleri, şunu diyor; "tüm bileşenler ve özellikle Kürt halkı Suriye’nin asil bileşendir." Bunu bana kendisi söyledi. Bizim bundan yararlanmamız gerekiyor, sonra sonucun nasıl olacağını göreceğiz. Bu şahsiyete karşı iyimserim, ancak yine de hatasız olduğunu söylemiyorum. Ayrıca devletlerin onun üzerinde baskısı var. Arap baskısı var, Yahudi baskısı var, diğer devletlerin baskısı var.

Rûdaw: Türkiye'den de bahsedelim. Biliyorsunuz şu anda Türkiye'de yeni bir süreç başladı, barış süreci. Abdullah Öcalan PKK'den kendini feshetmesini istedi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bunun yeni bir aşama olduğunu söyledi. Sizce bu çözüm süreci sonuç verecek mi?

Dr. Ali Karadaği: Biz bu konuda da çok iyimseriz, neden? Çünkü dahaönce Sayın Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi bu fikri ilk başta sundu. Yaklaşık 10-15 yıl önce, bir mütabakat  vardı, 8-9 maddelik bir mütabakat. Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli de bu fikri destekliyor. Bu ne anlama geliyor? Kürtçe biz buna “olgunlaştı” diyoruz. İslamcılar İslami bir prensip olarak normal, milliyetçiler milli olarak bu barış ve bir arada yaşamanın uygun bir şey olduğunu düşünüyorlar artık. Kürt mileti tarafından ise ki PKK'nin temsilcisi Sayın Abdullah Öcalan’dır. Kendisi de Kürt ve Türk kardeşliği üzerinde çok güçlü bir şekilde çalışıyor. Daha da ötesi, savaş ve şiddetin bir kenara bırakılması ve siyasi olarak mücadele edilmesi talep etti ve emretti. Bu durumda bir iyimserlik ve çaba olduğunu düşünüyorum.

Size ayrıca yeni bir bilgi de vereyim, Necmettin Erbakan başbakan olduğu dönemde yanıma büyük bir İslami şahsiyet gönderdi, "Abdullah Öcalan'ın görüşünün ne olduğunu bilmek istiyoruz, gerçekten barış istiyor mu istemiyor mu?" dedi.

Rûdaw: Yani 1990’lardan bahsediyorsunuz?

Dr. Ali Karadaği: Yaklaşık 30 yıl önce. Biz de Abdullah Öcalan'a bir arabulucu gönderdik. Ama dönemde Erbakan’a darbe oldu. Yani İslami olduğum için demiyorum ama İslamcıların Kürt meselesine yaklaşıı milliyetçilerden çok çok daha iyidir ve onlarla anlaşmak çok dahakolaydır. Ancak şimdi Allah'a şükür Türk milliyetçileri de özellikle Milliyetçi Hareket Partisi de ki Devlet Bahçeli başkandır ve onlar için bir semboldür, çok iyi bir adım atmıştır. Diğer taraftan Abdullah Öcalan bu projeyi desteklemiştir. Eğer üzerinde çalışılırsa bu herkes için çok faydalı olur. Kürt halkı şu anda Türkiye’d eçok iyi bir konumda, cumhurbaşkanı yardımcısı Kürt, dışişleri bakanı Kürt, diğer birkaç bakan Kürt. Şu durumda Kürt ve Türk arasında takriben çok bir fark yok. Ancak bu hak ve özgürlüklerin anayasada yer edinmesi gerekir, sonra üzerinde çalışılması gerekir, bu çok çok önemli bir şey. Bu Türkiye'nin tüm bileşenleri için, Türk, Kürt, Arap ve bunlar için stratejik bir şey.

Rûdaw: Türkiye’de halihazırda yürütülmekte olan barış sürecinde daha önce bir rol üstlendiğinizi biliyorum. Bu süreçte nasıl ve ne şekilde arabuluculuk yaptığınızı öğrenmek isterim.      

Dr. Ali Karadaği: Gerçekten güzel bir soru. Biz, doğrusu Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birçok kez bir araya geldik... Ne yazık ki, bu yüzden bazı Kürtler tarafından eleştiriliyoruz... Görüşmelerimizin çoğunda biz Kürt meselesini gündeme getiriyoruz ve bu meselenin nasıl çözülebileceğini konuşuyoruz. Hatta bir defasında, Malezya'da düzenlenen İslam İşbirliği Konferansı’na ben de davet edilmiştim. Oradaydım, Sayın Erdoğan konuştu, ardından beni selamladı. Sonrasında bir görüşmemiz oldu ve bazı konuları müzakere ettik. Ben sürecin tekrar başlaması gerektiğini söyledim. Bu, ilk sürecin bozulduğu ve Diyarbakır ile diğer bazı yerlerde PKK ile hükümet arasında çatışmaların başladığı döneme denk geliyordu. Ne yazık ki hepimiz çok zarar gördük. Önemli olan şu ki, o dönemden önce de sonra da bizim Sayın Cemil Bayık aracılığıyla temaslarımız olmuştu.     

Rûdaw: Yani PKK kanadından sizinle bir temas olduğunu söylüyorsunuz? Sanırım bunu ilk kez bir medyada dile getiriyorsunuz?

Dr. Ali Karadaği: Evet, birini gönderdi. Ben ve Sayın Kak Ali Zamaki birlikteydik, görüştük. Her iki tarafa da tavsiyelerimizi ilettik. Daha önce sekiz bakanın imzaladığı (Dolmabahçe Mütabakatı) bir anlaşma yapılmıştı; onlar da bu anlaşmaya hazır olduklarını ifade ettiler.  Sanırım askeri kanadı temsil ediyor Sayın Cemil (Cemil Bayık). Onun gönderdiği kişilerden bu konuda onaylarını aldık. Daha sonra, sürecin siyasi boyutunu ele almak için Almanya’ya gittik. Orada Sayın Ahmet Türk ile görüştük. İnsan doğruyu söylemeli; hepsi, o önceki mükatabakata dönülmesi konusunda hemfikirdi.

Rûdaw: PKK mi?

Dr. Ali Karadaği: Evet, PKK.Biz de bu gelişmeleri Sayın Erdoğan’a ilettik ve “Böyle bir durum var, bu konu üzerinde çalışabilirsiniz” dedik.

Rûdaw: PKK’nin mesajını Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ilettiniz mi?

Dr. Ali Karadaği: Evet, elbette. Bu süreç tamamen mesajların iletilmesi, karşılıklı cevapların verilmesi gibi aşamaları içeriyor. Bildiğim kadarıyla şu anda yürütülen çabalar da bu sürecin bir devamı niteliğinde. İmam Gazali’nin de buyırduğu gibi: “Bazen bir kişi bir demiri kesmek ister. Eline bir çekiç alır, yüz kez vurur ama kesemez. Sonunda tüm gücünü toplayarak bir darbe daha indirir ve demir kesilir. Ancak o demir son darbeyle değil, öncesindeki yüz darbenin etkisiyle kesilmiştir.” Biz de 30 yıldır çaba sarfediyoruz...

Rûdaw: Siz çoğu zaman Kürt kimliğinize sahip çıkmamakla suçlanıyorsunuz ve çoğu zaman bazı kişilikler tarafından Türkiye ile, Türkiye Cumhurbaşkanı ile daha fazla dostluğunuz olduğu söyleniyor.

Dr. Ali Karadaği: Gerçekten onlar çok, vicdansızdırlar diyebilirim. Benim hayatıma bir bakın, 1988 yılında saygıdeğer ve büyük birkaç şahsiyetle birlikte Rabıta'yı kurduk. Sonra iki amacımız vardı, biri Türkiye ve İran’daki Kürt mültecilere yardım etmekti. 1990'da Saddam saldırdığında, yaklaşık 1-2 milyon mülteci vardı. Tüm çabalarımızı harcadık, herkes bilir ki tüm kamplara ulaştık. Bu bir. İkincisi insani ve siyasi yanı da var. Her konferansta Kürtlerden bahsettik, hatta üyesi olduğum İslami Fıkıh Akademisi'nde bile Saddam'ın zulmünün nasıl kınanacağını tartıştık. Halepçe ve Enfal olaylarından sonra anlattık.

1989'da, Enfal olaylarından sadece bir yıl sonra, Köln'de uluslararası bir konferans düzenledik. Çok sayıda Kürt ve İslami şahsiyetler davet edildi, bunlardan biri de merhum İbrahim Ahmed’di. Yine Sayın Mesud Barzani’nin temsilcisiydi. Ayrıca Aziz Akravi katıldı, İslamcılardan Hasan Turabi'nin temsilcisi, Ezher'le büyük ilişkim olduğu için, Ezher Şeyhi'nin temsilcisi o konferansta hazır bulundu. Üç gün boyunca İslami bir perspektiften Kürt haklarını tartıştık. Saygıdeğer İbrahim Ahmed orada bana, "Sayın Doktor, ne yapıyorsun? Biz hala talepkarız" dedi. Ben ise, "İstemek değil, haklıyız" dedim. Halepçe felaketinden sonra, Kürdistan yerle bir edildi, Özgürlük Savaşı yılında Kürdistan'a ilk kim geldi? Biz geldik, Kürdistan'da 1991’in sonunda Rabıta’yı kurduk. Kürdistan'a tüm bu hizmetler, şimdi de üniversite, okul, Kur'an hafızlığı merkezi, Rabıta, tüm bu hizmetleri Kürdistan'da veriyor. Vallahi, bunu Afrika'da yapsaydım, Allah bilir bizim için ne yaparlardı. Ancak şükür diyorum, Allah bizi affetsin.

Rûdaw: Türkiye'nin istikrarı ve gelişimi ne oranda bölgedeki Kürt sorununun çözümüne bağlıdır?

Dr. Ali Karadaği: Ekonomi benim öğrenimimin ana kısmı, ekonomi asla güvenlik ve huzur gölgesi dışında gelişmez. Sermaye savaş ve felaketin olduğu yerden kaçar. Bu nedenle, Türkiye'de Kürt bölgelerindeki, Türkiye'nin doğusu veya Türkiye Kürdistanı denilen yerlerdeki huzur ve güvenlik sermaye ve yatırımları da etkiler. Koşul tüm Türkiye'de huzur ve güvenlik olmasıdır. Türkiye çok gelişmiş, ama Kürdistan'la anlaşırsa, Kürt'le anlaşırsa daha da gelişir.

Rûdaw: Zamanımız çok azaldı, Irak ve Kürdistan Bölgesi'nin durumundan da bahsedelim, Irak'ın durumunu nasıl görüyorsunuz?

Dr. Ali Karadaği: Irak'ta iyi bir değişiklik yapılması gerektiğini düşünüyorum. Arapların güzel bir sözü var: "Ya sakalı bırakırız ya da uzaklaşırız. Bunun anlamı ya duruma uyum sağlarsın ya da uzaklaşman gerekir. Siyaset bilirsiniz her zaman değişir. Irak'ın önceki dönemi ekonomik anlamda başarılı değildi. Bunları Irak hakkında konuşuyorum, yani Arap bölgeleri, Sünni ve Şiiler için. Ekonomi çok çok zayıf, yolsuzluk ve düzensizlik vardı. Dünyada 298 devlet arasında sadece iki devlet Irak'tan sonra geliyor yolsuzluk konusunda. Bu kötü bir şey. Güvenlik, özgürlük konusunda Sünni ve Şii arasında büyük bir sorun var. Bu kuşkusuz global düzeyde bir soruna neden oluyor. Çünkü biliyorsunuz tüm dünya artık bir köy gibi, Irak'ın da çok rolü var. Irak küçük bir devlet değil. Irak coğrafi ve ekonomik strateji açısından çok büyük. Bu nedenle Irak'ın bu aşamada olması kabul edilemez. Kürdistan'a bakın, az fırsatla nerelere geldi. Erbil'e bakın ve bir de Bağdat'a bakın, çok fark var. Ayrıca, Süleymaniye'ye bakın ve Bağdat'a bakın, büyük bir fark var.

Rûdaw: Şu anda Kürdistan Bölgesi'nin ekonomik durumunu nasıl görüyorsunuz?

Dr. Ali Karadaği: Irak'tan bahsediyorum. Irak liderliği bir toplantı yapmalı ve bu 21 yılı gözden geçirmeli. Gözden geçirsinler, sorunun ve hatanın nerede olduğunu görsünler.

Rûdaw: Kürdistan Bölgesi'nin ekonomik durumu ve Irak ile ilişkisini nasıl görüyorsunuz?

Dr. Ali Karadaği: Gerçekten bir gelişme var, Bağdat ile Erbil arasında. Tüm sorunlar ve zorluklara rağmen kıyaslarsanız Kürt bölgesi çok gelişmiş ancak iki şartla daha da gelişebilirdi. Birinci şart yolsuzlukla mücadele. Devletin gelişmesi için temel şart bu. İkincisi, stratejik bir plan ve bunu aşamalarla hayata geçirmek. Ekonomik strateji için kapsamlı bir plan olmalı. Zaman olsa bunu çok daha geniş konuşabiliriz.

Rûdaw: Bu çok zaman gerektirir. Petrol ile ilgili olarak, biliyorsunuz fiyatları düştü ve daha da düşmesi bekleniyor, etkileri sadece Irak’la mı sınırlı kalır?

Dr. Ali Karadaği: Hayır, tüm dünyayı etkiler, sadece sanayi dünyası petrol fiyatlarının düşmesinden faydalanır, Çin gibi, Amerika gibi, bunlar faydalanır, ancak petrol üreticileri kuşkusuz çok zarar görür. Bu nedenle her zaman başarılı ekonomi tek bir geliere bağlı olanlar değildir. Petrol ne kadar değerli olursa olsun, çeşitlilik olmalı. Biz 2012 yılında gençlerle, ekonomi ve şirketlerle çeşitlilik yaratmamız gerektiğini talep ettik, ancak bunun Kürdistan'da uygulanmasını umuyoruz.

Rûdaw: Çok kısaca son sorum olacak. Kürdistan Bölgesi'nde bir seçim oldu, taraflar hükümet kurmak için görüşmeler yapıyo ancak hala hükümet kurulmadı...

Dr. Ali Karadaği: Biz özel işlere müdahale etmiyoruz, ancak ben gerçekten Müslüman bir alim olarak, bu halkın derdini taşıyan biri olarak, birlik olmalarını istiyorum. Gerçekten, Kürt liderliğinin birlik olmaması, tüm bu çabaları, peşmerge ve şehitlerin döktüğü kan, kişisel çıkarlar veya küçük çıkarlar için boşa gitmesin. Altı ay bile bir hükümet kuramadığımızda, o zaman "demek ki Kürdistan'ın özerklik veya federasyon yönetme kapasitesi yok" diyecekler. Umarım Kürdistan her şeyi ile örnek olur. Bu nedenle hükümet kurumlarının herhangi bir sebeple gecikmesinden memnun değilim. Çünkü hükümet kurumları gecikirse kararlar verilmez. Kürdistan’ın günlük kararlara ihtiyacı var. Bu nedenle bir olmaları ve düzgün bir hükümet kurmaları bir görevdir.

Rûdaw: Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Muhyiddin el Karadaği, bizimle olduğunuz için teşekkürler.

Dr. Ali Karadaği: Ben de size, Rûdaw'a ve tüm Kürdistan'a, hükümetiyle ve halkıyla teşekkür ediyorum.

RUDAW

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.