1. YAZARLAR

  2. Yıldıray Oğur

  3. PKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi?
Yıldıray Oğur

Yıldıray Oğur

PKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi?

A+A-

PKK meselesinin içine Kuantum fiziğini sokup 50 senede zor bela çözülen meseleyi karmaşık hale getirmek gibi bir derdim yok.

Kedi analojisine gelmeden önce dün Kandil’deki PKK basın toplantısının az konuşulan bir yerinden başlayalım.

Açıklamayı okuyan Sabri Ok’tan.

Sabri Ok, PKK’nın ilk kadrolarından bir isim.

1984 Eruh saldırısının planlayıcısı olduğu iddiasıyla hapse girdi ve tam 20 yıl hapiste kaldı.

PKK’nın 20 yıl boyunca cezaevi sorumluluğunu yaptı.

İlk olarak 1997’de devlet PKK ile müzakerelerde hapishanedeyken onunla görüşmeye başladı.

2005’de cezasını bitirip tahliye oldu.

Ve çok ilginç bir şey yaptı: Askere gitti. Manisa’da askerlik yaptı. Çünkü Türkiye’de kalmak istiyordu, o sıralarda kurulan Demokratik Toplum Partisi’nin kuruluşuna yer almış, hatta yöneticileri arasında da olabilirdi.

Tam o sıralarda Erdoğan Diyarbakır’a gidip Kürt meselesi benim meselem demişti. MİT’in PKK ile temasları başlamıştı.

Görüşülenlerden biri de daha önce de devletin hapisteyken görüştüğü Sabri Ok’tu.

Bunu nereden biliyoruz?

Emniyet İstihbarat eski Daire Başkanı Sabri Uzun’un hatıratından.

Sabri Uzun, 2005’de Sabri Ok’u Ankara Söğütözü Saklıbahçe Parkı’nde MİT’çilerle otururken görmüştü:

“İşletme sahibi, çok cesur ve insancıl bir kişiydi. 'Heyecanlanmayın, o şahsın yanındakiler MİT'çiler dedi. Şu masalara oturanlar da sizin İstihbarat polisleri' diyerek iki üç kişiyi işaret etti. O gün MİT, görevlileriyle Sabri Ok'u birlikte görünce, PKK terörüne siyasi çözüm arandığını anladım ve büyük mutluluk duydum. Ancak istihbarat polislerinin MİT görevlilerini takip ediyor olmasına da üzüldüm..."

Ama Emniyet’in MİT’i takibi daha sonra üç ayrı şehirde itirafçılar üzerinden Ok hakkında açılan davalara dönüştü.

Ve Ok da Nisan 2007'de pasaportuyla Türkiye'den ayrıldı.

Sonra adını nerede duyduk?

2010’da PKK ve MİT’in Oslo’daki görüşmelerinden sızan ses kaydında.

Oslo’ya getirilen PKK liderlerinden biri de Ok’tu.

Hatta şöyle bir diyalog vardı ve o yıllarda çok haber olmuştu:

"Mustafa Karasu: Ben şuna inanıyorum devlet istesin şu anda bizi uçağınıza alıp götürebilirsiniz isteseniz.
Afet Güneş: Kesinlikle. Ben diyorum gelin götüreyim.
Mustafa Karasu: İsterseniz götürürsünüz.
Afet Güneş: Götürürüm tabii.
Afet Güneş: Şu an götürürüm yani bir sakınca yok.
Mustafa Karasu: Demek ki o zaman Önderlikle görüşme sorunu da yok.
Sabri Ok: Benim hakkımda iddianame hazırlandığı söyleniyor. Bir tarafta kapatılırken bir tarafta açılıyor.
Afet Güneş: Hep söyleniyor yani. Bir dosyanın tamamlanması adına yapılan operasyonlar.
Mustafa Karasu: Sabri arkadaş hakkında dava açılmış. Niye açılıyor biri kapatılırken. Şimdi Sabri arkadaşı gönderebilir miyiz.
Sabri Ok: Karasu'yu göndereceğiz.
Afet Güneş: Karasu yeter bize."

Masada bu diyaloglara kadar varan Oslo görüşmeleriyle de mesele çözülemedi.

Kandil’deki basın toplantısında PKK’nın Türkiye’den tamamen çekildiği açıklamasını da Sabri Ok yaptı.

Yani karşımızda devleti çoğumuzdan daha yakından tanıyan, 30 yıldır da devletle çözüm için müzakerelerin içinde yer almış biri var.

Yani karşımızda dün başlamış, kimsenin birbirini tanımadığı bir mesele yok.

Kimse kimseyi kolayca kandıramaz.

70’lerine dayanmış, 20 yılı hapiste geri kalanı dağda geçmiş bir adam için de 50 yıl sonra örgütünün kendini fesh etmesi, silah bırakmak, militanlarını geri çekmek kolay verilecek kararlar değil.

Çünkü bunlardan geri dönüş zor.

Bir kere silahın devri geçti deyip kendini fesh eden ve silah yakan bir örgüt bir daha dağa silahlı mücadele için adam götüremez.

Dağda örgüt kalmamış, gerillacılığın çağının hem siyaseten hem de teknolojik olarak geçtiği bir dönemde üstelik…

Ama dün bu basın toplantısını izleyenlere göre “tiyatro bunlar”

Uzun süredir yaşanan her şeye ilk refleks olarak “tiyatro” diyen güvensiz vatandaşlar ülkesinde bir meseleyi gerçekten çözmek kolay değil.

Özellikle de ülkede birlik hissi ve iyi şeyler olabileceğine inanç bu kadar diplerdeyken…

Ama 50 yıllık bir örgüt bütün bunları Pazar günü serpme kahvaltı sofrasında oturmuş bazı vatandaşları kandırmak için de yapıyor olamaz.

Ama işte o vatandaşların da ikna edilmesi gerekiyor.

İşte bu adımlar biraz da o vatandaş için atılıyor.

Çünkü esas zor kısım olan devletin adımı için toplumun rızası önemli.

Nihayetinde bu süreci siyasetçiler yürütüyor.

Devlet ise tabii ki bu adımları tiyatro olarak görmüyor.

Herhalde kimse PKK’nın devleti, devletin de PKK’yı kandırabileceğini, herşeyin gözümüzün önünde olduğunu, bunca riskin sadece bir grup vatandaşı kandırmak için alındığını düşünmüyordur.

Yani izlediğimiz bütün adımların bir arkaplanı var ve bu adımlar devlet ve örgütün müzakerelerinin bir sonucu.

Biz her seferinde bir müzakerenin sonucunu görüyoruz. Başlangıcını değil.

Ama devletin de PKK ile müzakere geçmişi çok güven verici değil.

Özellikle de son çözüm sürecinde PKK, süreci Suriye için yakıp çıktıktan sonra…

Devlet tarafı bu yüzden Öcalan’dan silah bırakma çağrısı değil, fesih çağrısı istedi. Örgütün silah bırakması da bir teyit mekanizmasına bağlandı.

Dünkü basın toplantısı bu teyit için yapıldı demek yanlış olmaz.

Teyit mekanizması MİT ve TSK’dan oluşuyor.

Bu iki kurum, PKK’nın silah bırakma sürecini izleyip, teyit edecek ve devlete “ Evet PKK silah bırakma iradesinin gereğini yerine getiriyor” diye özetlenecek bir rapor sunacak.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un geçen hafta bir konuşmasında anlattığı üzere; bu teyit üzerine top MGK’ya gelecek.

MGK, kendini fesh eden PKK’yı terör örgütleri listesinden çıkarma tavsiye kararı alacak. Buna da tescil deniyor.

Devlet teyit için PKK’dan aslında üç adım atmasını bekliyor.

Türkiye’den militanlarını çekmek bunun ilki.

Bunu hiç küçümsememek gerekir. PKK, Öcalan’ın çağrısıyla 1999’da ve 2013’de iki kez Türkiye’den çekilmeye çalıştı ama bu tam olarak başarılamadı.

Peki diğer iki adım ne?

Diğer adımlar da Türkiye’de PKK’nın gerçekten silah bıraktığıyla ilgili kanaati büyütecek adımlar olacak.

Onların da yakın zamanda atılması bekleniyor.

(15 gün önce bu köşede Ekim sonu PKK’nın silah bırakma süreci için bir adım atacağını yazdığımı ve o yazının altındaki fazla şüpheci Karar okurlarının yandaşlık ve saflık kelimelerini her zamanki gibi bonkörce kullandıkları en kibar tabirle fazla iddialı yorumlarını hatırlatmak isterim.)

Bu adımlar atıldığında teyit ve tespit kısmı geçilecek ve top Meclis’e gelecek.

Böylece Meclis, “münfesih örgüte özgü bir yasa” için düğmeye basacak.

Sabri Ok’un açıklamasındaki en dikkat çekici bölüm de bu yasayla ilgili kullandığı kavramların tanıdık olmasıydı.

Şöyle dedi:

“Çok açık ki biz 12. Kongre Kararlarına bağlıyız ve uygulamakta kararlıyız. Ama bunların pratikleşmesi için de yine PKK 12. Kongresinin aldığı kararlar doğrultusunda sürecin gerektirdiği hukuki ve siyasi yaklaşımlar gecikmeden gösterilmelidir. Bu çerçevede PKK’ye özgü Geçiş Hukuku esas alınmalı, demokratik siyasete katılabilmek için gerekli özgürlük ve demokratik entegrasyon yasaları gecikmeden çıkarılmalıdır.”

Büyük harflerle “Geçiş Hukuku” kavramı, Mehmet Uçum ve Feti Yıldız’ın hazırlanacak yasayla ilgili açıklamalarından tanıdık gelmiş olmalı.

Örgütün de aynı kavram setini kullanması, aslında kameraların dışında devam eden müzakerelerin boyutu hakkında bir fikri veriyor.

Basın toplantısını izleyen bir gazeteciyle konuştum, oradaki havayı şöyle anlattı:

“Sabri Ok, toplantı sonrası tahrik edici soruların hepsine gayet yapıcı cevaplar verdi. Türkiye adım atmıyor, hep siz adım atıyorsunuz diye bir soru geldi, sonra Türkiye adım atmazsa ne yapacaksınız diye sordular, Öcalan’ın özgürlüğü üzerinden soru sordular fakat hepsine de cevabı olumluydu. Süreci zora sokacak cevaplardan kaçındı. Sanki bu “barış süreci” denilen şeyi özümsemişler.”

Özellikle Kürt medyasının süreci ve devletin samimiyetini sorgulayan sorularına Ok, pozitif cevaplar verdi.

Mesela eve dönüş yasasıyla ilgili soruya şöyle dedi:

“Sürecin özgünlüğüne uygun şekilde hukuksal bazı adımların atılması gerekiyor. Karşılıklı adımlar atıldıkça süreç ivme kazanarak gelişecek. Sürece özgü yasalar istiyoruz, herhangi bir af değil. 50 yıllık bir mücadele bugüne kadar geldi, önder Apo'nun çok büyük gayretleriyle çok önemli bir aşamadayız şimdi. Sadece buna mahsus özel düzenlemeler olabilir. Umarız yetkililer de üzerine düşen sorumluluğu yerine getirir.”

Peki, Sabri Ok ve yanındakiler kim olarak konuştular basın toplantısında?

“Kürt Özgürlük Hareketi Yönetimi” olarak…

Çünkü PKK artık yok. PKK, 12. Kongresi ile kendini fesh etti. Bu yüzden artık PKK’lılar PKK titri ve adını kullanmıyorlar.

Mesela Duran Kalkan, bu adımı iki hafta önce duyuran açıklamasını Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi üyesi olarak yaptı.

Ama elinde silahlarla Türkiye’den gelen militanlar tabii ki hala PKK’lı.

Çünkü bir geçiş evresindeyiz.

PKK, Meclis’ten geçecek yasayı silah bırakmanın bir şartı olarak ileri sürmüyor. PKK önce kendini fesh edip, silah bırakma kararını verdi.

Ama tamamen silahları bırakıp, dağdan inebilmeleri için yasaya ihtiyaçları var.

Devlet de o adımı atmak için PKK’nın silah bıraktığından emin olmak istiyor.

Şu anda bu fetret dönemindeyiz.

O yüzden kendini fesh eden ve silahlarını sembolik olarak yakan PKK’nın hala Türkiye’de silahlı militanları var.

Ama bu olan biteni bir tiyatro ya da aldatmaca yapmıyor.

PKK’nın bu durumu işte Kuantum fiziğinin meşhur Schrödinger'in kedisi deneyine benziyor.

Kedi hem var hem de yok. Hem ölü hem de sağ.

PKK kendini fesh etti, silahlara veda mesajı için tören yapıp yaktı ama PKK’lıların ne olacağıyla ilgili kararı Meclis verecek.

Meclis’ten yasa çıkana kadar PKK’lılar adı PKK olmayan ve silah bırakmış bir örgütün silahlı militanları olarak kamplarda yaşayacaklar.

Çünkü gidebilecekleri başka bir yer yok.

Dağlarda silahlarını atarak yaşamayı da herhalde onlara kimse tavsiye etmiyordur.

Bir geçiş anındayız.

PKK da hem var hem de yok.

Devlet teyit mekanizmasıyla kutuyu açıp bakana kadar durumu sadece Kuantum fiziği ile açıklayabiliriz.

Ama bir yıldır izledikleri bunca şeye rağmen hala her şeye tiyatro diyenlerin durumunu açıklamak daha zor.

Perde kapandığında bile salondan gitmeyecek gibi bir tutku bu sanki…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar