
Öcalan’ın son çağrısı ve barış(ma)
Bu verilerin ışığında resmî Türkiye, (kuşku, endişe, nefret) duygularına kapılıp ayak mı sürüyecek, yoksa önüne çıkan fırsattan sosyal, siyasal ve hukukî yapısının değişmesini göze alarak yararlanacak mı?
(The Turkish Post) – DOĞU ERGİL
Ülkemizi yöneten iktidar koalisyonu, A. Öcalan’ı hem Türkiye Kürtlerinin önderi olarak tanımladı (Kurucu Önder sıfatıyla) hem de başlayan ama sürecin resmi tarafında şeffaflık olmaması nedeniyle, hangi aşamada olduğunu bilmediğimiz ‘çözüm sürecinde’ Kürt siyasal hareketinin temsilcisi ve baş müzakerecisi ilan etti.
Daha önce yazmıştım: Türkiye’de siyaset günlük ve kısa erimli çıkarlar, kazanımlar özetinden yürür. Yani taktikseldir. A.Öcalan ise stratejik ve uzun erimli düşünür. Aksi halde bunca yıl sınır-aşan bir örgütü yaşatamaz, önderliğini sürdüremez ve devletçe nihaî çözüm için muhatap seçilmezdi. Türk siyaseti özgül ağırlığı yüksek bir muhatap seçmiştir. Bunu kaldırıp kaldıramayacağı ilerde anlaşılacaktır. Süreç şimdilik onun istek ve talepleri üzerinden yürümektedir.
Bu durumun halk katında tepki çekmemesi için hükümet ‘sessiz ve görünmez’, o oranda da isteksiz bir tavır sürdürüyor ve tüm tavizleri Kürt tarafı veriyor izlenimi yaratmaya özen gösteriyor. Ama her normal zekalı insan, anlaşmaya zemin oluşturan görüşmelerin en az bir yıl önce başladığını ve her maddenin uzun süredir tartışıldığını tahmin edebilir.
Taraflar arasında bunca yıl süren şiddet, acı ve nefret sonrasında resmî söylemde geçen “kardeşliğin” oluşması kolay olmayacak. Duygusal köprülerin kurulması, devam eden toplumsal kutuplaş(tır)ma ortamında barış şartlarının kabulü zaman alacak. Bunu bilen iktidar, işi ağırdan alıyor ve hiç taviz vermeden zafer vaat ediyor.
Öcalan ve Kürt tarafı ise barış(man)ın aciliyetini vurgulayıp işe “iyi saatte olsunlar” karışmadan sonuçlanması için gayret ediyor. Oysa bu endişeyi daha çok hükümet kanadının duyması lazım.
Öcalan’ın son çağrısında öne çıkan başlıklar şöyle:
???? Hazırladığım Demokratik Toplum Manifestosu, yaklaşık 50 yıllık ‘Kürdistan Devriminin Yolu’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir.
????Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır.
????Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir.
????PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir. Gelinen tarihi noktanın daha da ileriye götürülmesi beklenmektedir.
????Gerek TBMM ve komisyon için anlam ifade edecek, gerek kamuoyundaki şüpheleri giderecek ve sözümüzün gereğini karşılayacak şekilde silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır.
????Meclisin çatısı altında bulunan DEM, diğer partilerle birlikte bu sürecin başarıya ulaşması için üzerine düşeni yapacaktır.
????Bu arada tüm karar metinlerinde vazgeçilmez bir şart olarak benim özgür kalma durumuma gelince; biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir.
????Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum.
????Sürece yönelik her türlü eleştiri ve önerilerinizi, katkılarınızı dört gözle beklediğimi belirtmeliyim. Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim.
x.com/maturkce1/stat…
YORUM
Öcalan ‘sürece’ resmî Türkiye gibi sadece silah bırakma ve teslim (örgütün feshi) olarak değil, uzun soluklu bir devrimsel hareketin başarıyla sonlanması olarak bakıyor. Bu bakışta, 1- Geleneksel Kürt toplumumun sosyal dönüşümünü başlattığına; 2- Türkiye demokrasine derinlik kazandırdığına; a-Bürokratik devletten demokratik devlete; b- Etnik ulus anlayışında çoğulcu bir ulus anlayışına; c- Merkeziyetçi, katı, otoriter bir yönetim anlayışından adem-i merkeziyetçi, yani yerinden yönetim aşamasına geçileceğinin haberini veriyor.
Mesele şu:
-Giderek otoriterleşen bir devlet teşkilatı, ne ölçüde yerel yönetimlere yer açacak ve katı merkeziyetçi yapısından uzaklaşacak?
-Giderek kutuplaş(tırıl)an siyaset, “şehitlerin intikamı” söylemi devam ederken bunca yıl düşman olarak kodlanmış bir teşkilat ve lideri aracılığıyla kotarılacak bir anlaşmayı nasıl sağlayacak?
Kuzey Suriye’deki Kürt Özerk Yönetimi ezilmeye çalışılırken, bir benzerinin İran’da ortaya çıkması endişesi duyulurken onlarla birleşip “Büyük Kürdistan”ı kurma potansiyeli olan bir örgüte bunca yılın kuşkuları aşılıp nasıl güvenilecek? Üstelik bu konuda kuşku dağıtıcı resmî bir çaba yokken?
Dışarda Türk-Kürt uzlaşmasını sabote etmek isteyen güçlerin var olduğu, bunların Kürtlerin Türkiye’den bağımsız hareket etmesini istediği biliniyor. Kendilerine ulaşan bu güçlerden A. Öcalan da söz ediyor. Bu verilerin ışığında resmî Türkiye, (kuşku, endişe, nefret) duygularına kapılıp ayak mı sürüyecek, yoksa önüne çıkan fırsattan sosyal, siyasal ve hukukî yapısının değişmesini göze alarak yararlanacak mı?
Shakespeare’in söyleminin (“olmak veya olmamak”) yerli uyarlamasıyla bu olayın bir BEKA sorunu olduğunu anlayacak ve ona göre hareket edecek bir siyasî akıl devrede mi değil mi
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.