Neye ne kadar hazırlıklıyız?
Siyasi sınırlarınızın dışında hareket edebilmek kuşkusuz pek çok zorluk içerir. Öncelikle ülke içinde yönettiğiniz alanlardan çok daha farklı ve karmaşıktır. Üstelik beklenmedik sürprizlere de fazlasıyla açıktır.
Şu da söylenebilir. Sınırlarınızın içinde kalmanın, dolayısıyla sınır ötesine dair bir ilgi ve arayış içinde olmamanın cazip tarafları olabilir. Egemen olduğunuz alanda, büyük riskler almadan ve başka deyişle büyük hedeflere ihtiyaç duymadan var olabileceğinizi düşünebilirsiniz.
Ancak bu durum genelde fazlasıyla yanıltıcıdır. Bizde çok yaygın biçimde kullanılan “Ne işimiz var bu bataklıkta” kabilinden yaklaşımların faturası beklenmedik ölçüde ağır olabilir. İçeride huzurumuz kaçmasın adına almaktan çekindiğiniz riskler, bir anda çok daha derin krizlerle kapınıza dayanabilir.
TÜRKİYE NE ARIYOR?
Türkiye’nin bugün cevabını aradığı soru, üç aşağı beş yukarı bundan ibaret. Yakın geçmişe oranla belki tek fark, güvenliğinizin ve geleceğinizin sınırötesinde sağlanacağına inananların daha fazla olması. Yıllar yılı ülkemize dayatılan tehditlerin bunda payı elbette çok büyük.
Ancak sınırötesi ilgilerin sadece güvenlikten ibaret olamayacağı da fazlasıyla tecrübe edilmiş durumda. Varlığını inkar edenler hala olsa da, tarihsel bağların, değer ortaklığının ve bunlar etrafında oluşan beklentilerin de belirleyici rolü son derece önemli.
Türkiye, siyasi sınırlarının ötesine ilgisini ve çok boyutlu operasyonel kabiliyetini yöneltmeden yoluna devam edebilecek bir ülke değil. Savunma hattını geniş bir coğrafyada kurmanın zorluk ve risklerini almadan, gerçek anlamda bir güç olması da mümkün değil.
Ancak bunu yaparken, öncelikle sahip olduğu hafızanın farkına varması, onunla birlikte yoğrulan tecrübeyi zenginleştirip güncellemesi, karar alma süreçlerinde çok daha hızlı ve doğru adımlar atabilmesi gerekiyor.
GEÇMİŞİ KOPYALAMAK
Dahası da var. Geçmiş bir tecrübe ve hafıza olarak büyük bir hazine elbette. Ancak bu durum, yeni inşa süreçlerini geçmişe bakarak kopyalamak ve “dün öyle yapmıştık, bugün de aynısını yapabiliriz” anlayışıyla hareket etmek anlamına gelmiyor.
Köprülerin altından akan suları doğru anlamak gerekiyor. Çok daha büyük bir coğrafyayı, üstelik yüzyıllarca yönetmiş olmanın avantajlarıyla; bu durumun şaşmaz bir model gibi yeniden işleyeceğini düşünmek aynı şeyler değil.
İlham alınacak pek çok boyutu var tarihimizin ve ondan miras hafızanın. İmparatorluk zihninin, dar alanlarda ortaya çıkan sorunlara daha geniş perspektifler sunması mümkün. Ancak bugünün egemenlik tanımlarında ve pratiğinde nelerin değiştiğini de doğru tarif etmek gerekiyor.
KONUŞMAYA HAZIR MIYIZ?
Terörsüz Türkiye sürecinde çok önemli aşamalardan geçiyoruz. Önümüzde daha uzun ve meşakkatli bir yol var. Bu yolu daha yürünebilir kılacak olan fikir ve açılımlar üzerinde yeterince kafa yoran bir okur-yazar ilgisinden söz etmek mümkün mü? Kesinlikle hayır.
Bir şekilde devlet eliyle yürüyen bir sürecin olduğunu gören; dolayısıyla riskler azalıp ortalık aydınlandığı zaman sahne almayı bekleyen bir okur-yazarlık.
Önümüzdeki günlerde peş peşe birkaç yazıyla bu alanda konuşulmasının yararlı olacağına inandığım başlıklar açmak istiyorum.
Şöyle bir başlangıçla tamamlayalım.
Türkiye, büyük bir beladan kurtulurken, aynı zamanda kalıcı bir barış ve dengenin arayışı içinde. Bunu yaparken kendi iç dengelerinde ikna edici olması kadar, tezlerinin sahanın gerçekleriyle uyumlu olması da önemli. Bir meselenin çözümü ve yönetimi, kendi içinizde kurduğunuz bir dengeyle devam ederken; sınırlarınızın ötesinde farklı yaklaşım ve girişimlere ihtiyaç duyabilirsiniz.
Bu tartışmalara sonuna kadar açık olmak ve yola öyle koyulmak çok daha sağlıklı bir yöntem.