1. YAZARLAR

  2. Mehmet Ocaktan

  3. Müslümanların adalet tasavvuru var mı?/4
Mehmet Ocaktan

Mehmet Ocaktan

Müslümanların adalet tasavvuru var mı?/4

A+A-

Fıkhın modern topluma söyleyecek sözü yok mudur?

Günümüzdeki modern dönem yaklaşımları, fıkhın artık bu yüzyılda toplumdan tamamen çekildiği, modern çağın tercihlerinin fıkhın dışında geliştiği yönündedir. Bir başka deyişle, fıkıh geçmişte yaşanmış ve bugün bir hükmü kalmamıştır.

Peki 1400 yıllık tecrübeye sahip olan fıkhın, bugün itibariyle sona erdiğini mi söylememiz gerekiyor?

Elbette hayır, ancak modern dönemde gerçekleşen yeni hukuki değerlendirmeleri, evrensel hukuk normlarını yok sayarak, hatta mevcut İslam ülkelerindeki kanunlaştırmaları İslam’dan sapma olarak görürsek, “fıkhın bu çağda yeri olmadığı” tezini haklılaştırmış oluruz.

İşte tam da bu yüzden, hem modern dönemin şartlarıyla hem de Müslüman ülkelerdeki mevcut hukuki tecrübelerle yüzleşmek zorundayız.

Eğer fıkhı, dünya tecrübelerinden kopartarak geçmişin klasik metinlerine hapsetmeye devam edersek, işte o zaman İslam fıkhının modern dönemin insanına söyleyecek bir sözünün olmadığını kanıtlamış oluruz.

Doğal olarak klasik yaklaşımın penceresinden bakıldığında, Ali Bardakoğlu Hoca’nın da ifade ettiği gibi “Fıkıh modern insana ibadetlerini yerine getirmesi, bireysel hayatını dinin emir ve yasaklarına göre düzenlemesi yönüyle rehberlik etmekle yetinecektir, o kadar. Ancak burada, böyle bir karamsarlığa kapılmaksızın karşılaştığımız sorunla yüzleşmek, tıkanma noktalarında farklı bir çıkış imkanının olup olmadığını araştırmak da mümkündür. Netice itibariyle bu da fıkhın hayatiyet damarlarını açma, içinde yaşadığımız çağın fıkhını üretmenin yollarını araştırma anlamına gelmektedir.” (s.131-132)

Fıkhı, ilk dönem Müslümanlarının kendi toplumsal şartlarında yorumladıkları şekliyle bugüne taşımak, bir başka deyişle asrı saadet dönemi kutsallaştırmasıyla bugünün meselelerine çözüm aramak, gerçekçi olmadığı gibi dine de haksızlık olur.

Mesela zekat, Hz. Peygamber döneminde sosyal adaleti temin açısından toplumsal hayat içinde önemli bir işlevi yerine getirmiştir. Ancak o günkü uygulamaları aynen bugüne kopyalamak, zekatın hikmetine uygun olmayacaktır. Oysa paranın ve üretim ilişkilerinin radikal değişiklikler geçirdiği günümüzde, klasik fıkıh doktriniyle problemlere çözüm üretmek zekatın anlamına da gayesine de uygu düşmeyecektir.

Düşünün ki Asrı Saadet döneminin üzerinden yüzyıllar geçmiş, nesiller değişmiş, toplumsal ilişkiler farklı boyutlar kazanmış ama biz hala klasik fıkıh metinleriyle bugünün sorunlarına çözüm arıyoruz, böyle bir zihniyet yapısıyla modern bir adalet tasavvuru oluşabilir mi?

Aynı şekilde ‘mülkiyet’ ve ‘velayet’ kavramlarını, klasik dönemin geleneksel yapısını ve kültürünü analiz etmeden evlilik hakkındaki fıkhi çözümleri anlamak mümkün değildir.

Bu konuda Bardakoğlu Hoca’nın “İslam’ı Yeniden Düşünmek” kitabında yaptığı analiz, kelimenin tam anlamıyla zihinsel bir aydınlanmaya işaret etmektedir. “Kur’an ve Sünnette aile hayatına dair açıklamalar ile o günkü Arap toplumunun yapısı, kültürü ve ma’rufu arasında sıkı bir bağ vardır.

…Böyle baktığımızda kocanın boşama hakkı, kadının mehir hakkı, velilerin küçükleri evliliğe zorlama yetkisi ‘velayet-i icbar) konusunda üretilen fıkıh kuralları o gün için çok tutarlı ve anlaşılabilir çözümlerdir. İddet süresi ve bu süreyle sınırlı nafaka, küçük yaşta evlilik akdinin yapılabilmesi gibi hususlar da toplumun kültürü, velayet ve aile anlayışı anlayışı açısından makul görünmektedir. Modern çağda ise bu alanda ciddi zihniyet değişimi yaşanmış; sosyal, ekonomik ve kamusal alanda yaşanan köklü değişimlerle birlikte temel hak ve özgürlüklerin korunması ilkesi, sosyal devlet fikri öne çıkmış, birey bilinci gelişmiş ve buna göre farklı bir hukuk sistemi ve kültürü doğmuştur.” (s.133)

Biliyoruz ki yaşadığımız çağda cari hukuk sistemleri kadına da erkeğe de eşit haklar tanımış ve mahkemeler bu konuda bağlayıcı kararlar vermiştir. Dolayısıyla klasik fıkhın modern toplumda karşılığı hayli zayıflamıştır.

Bu açıdan bakıldığında, bütün sorumluluğu klasik fıkha ve fukahaya yükleyerek haksızlık da etmeyelim ama klasik teori ile yeni toplumsal gerçeklik arasında bir kopukluğun olduğu da muhakkak.

Netice itibariyle İslam fıkhının modern dünya insanına söyleyeceği bir sözü olduğuna inanıyorsak, fıkhı dogmatik kalıplardan kurtarıp hayatla, toplumla ve reel dünya ile barışmasını sağlayarak Kur’an ve Sünnetin rehberliğinde insanların sorunlarına çözüm üretebilmesinin önünü açmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar