1. HABERLER

  2. EDEBİYAT DEFTERİ

  3. DÜŞÜNCE - YORUM - ANALİZ

  4. Kuralsızlık ve Hukuksuzluk Çılgınlığı
Kuralsızlık ve Hukuksuzluk Çılgınlığı

Kuralsızlık ve Hukuksuzluk Çılgınlığı

Toplumlarımızda, akıl ve bilinç uykuda olduğu için, günümüz insanı, yapay zeka'nın, ahlaki anlamda kontrol edilebilir olmaktan çıktığında, süper kötülüklerin hizmetine girebileceğini asla düşünmüyor. Teknolojik devrimlerin, ahlakı ve insanlığı nasıl anlam

A+A-

Atasoy Müftüoğlu - İslamianaliz

Günümüz dünyasında, İslam dünyası toplumlarında, içerisinde yaşadığımız toplumda da bencil ihtiraslar, ırkçı/ideolojik ihtiraslar, iktidar ihtirasları, aklın/kalbin/vicdanın evini yerle bir ediyor. Popülist zamanlar, oportünist zamanlar, hamaset zamanları; İslami aklın, bilincin, hassasiyetin, çok derin bir uyku halinde bulunduğuna işaret ediyor. Toplumlar, insanlar, popülist hikayelere değil, gerçek hikayelere, yenilgilerle, edilgenliklerle acımasızca yüzleşen hikayelere ihtiyacımız olduğumu düşünmüyor. Popülizmlerin ve hamasetin yavanlıkları, bayağılıkları, bu bayağılıkların normalleşmesi, kültürel bağlamda bir koma hali yaşadığımızı gösterir. Toplumlarımızda akıl ve bilinç derin bir uykuda olduğu için, akılsız umutlar, insanlara, hep her şeyin iyiye doğru gittiğini telkin ediyor. Türkiye’de, muhafazakarlığın, dindarlığın ve milliyetçiliğin Amerikan emperyalizmiyle ilgili bir sorunlarının olmayışı, uyku halinin ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Haçlı-Siyonist emperyalizmi tarafından, Müslümanların, haysiyetlerinin de soykırıma tabi tutuluyor olması bile, Müslümanların gerçeğe/tarihe uyanmalarını sağlayamıyor.

Toplumlarımızda, akıl ve bilinç uykuda olduğu için, günümüz insanı, yapay zeka'nın, ahlaki anlamda kontrol edilebilir olmaktan çıktığında, süper kötülüklerin hizmetine girebileceğini asla düşünmüyor. Teknolojik devrimlerin, ahlakı ve insanlığı nasıl anlamsız hale getirdiği entelektüel-ahlaki gündem konusu olmuyor. Küreselleşme çağında, kültürlerarası etkileşim, çılgın-ölçüsüz-sahte-niceliksel ve kirli bir değişimi bütün toplumlara dayattı. Çok aziz ve mükerrem İslam, yerli-milli bir folklore, mistik bir folklore dönüştürüldüğü için, küresel dayatmalara somut yanıtlar verme yeteneğini ve iradesini kaybetti. Günümüz dünyasında, bütün toplumlarda, kirli/bayağı/zehirli dezenformasyon kol geziyor. Bir yanda Batı'yı, bir diğer yanda da geçmişi taklit eden, antikacı bir tarihçilikle yönlendirilen İslam toplumları, bu taklitçilikler sebebiyle, özgün/bağımsız/eleştirel üretkenlikten bütünüyle yoksun bulunuyor.

Toplumlarımızda ahlaka karşı işlenen meydan okuyucu suçlar normalleşiyor. Türkiye’de seküler kesimler, "hayat tarzı özgürlüğü" retoriğini gündeme taşıyarak, ahlaka karşı işlenen suçları meşrulaştırmaya çalışıyor. Haçlı-Siyonist canavarlığın Gazze halkına uyguladığı soykırım-tehcir karşısında yaşanan siyasal sessizlik-teslimiyetçilik, öngöremediğimiz bir dünya ile sınandığımızı gösteriyor. Her toplumda açıkça bir kuralsızlık-hukuksuzluk çılgınlığı yaşanıyor. Çeşitliliği ve çoğulculuğu dışlayan bir zihniyet, karanlığı içselleştirmeye çalışıyor. Çeşitliliği ve çoğulculuğu dışlayan bir zihniyet faşizme giden yolları açıyor. Günümüzde, dijital sömürgecilik yoluyla, bütün toplumlara tek bir kültür dayatılıyor. Maddi bilgi çoğaldıkça bilgelikler hayatımızdan çekiliyor. İnanca meydan okuyan bilim'le, bilime meydan okuyan inancın aşırılıkları, bağnazlıkları, sahte karşıtlıkları oluşturuyor. Her konuda kesin yanıtlar verdiğini iddia eden, bilimsel emperyalizmin dayatmalarına, İslam dünyası toplumları eğitim hayatı, akademik hayatı eleştirel karşılıklar veremiyor. Akademik dar görüşlülük, çok ufuklu, çok boyutlu tartışmaları imkansız kılıyor. Teknobilimsel tiranlık, insanlık fıtratıyla çatışma, bu fıtratı yok sayma pahasına ürettiği keşiflerle, iklim aşırılıklarını, tüketim aşırılıklarını normalleştirdiği için, günümüzde toprak tükeniyor, su tükeniyor, ormanlar tükeniyor, tarımsal üretim tükeniyor, doğal kaynaklar azalıyor. Kirlilik, konut, sağlık, beslenme sorunları, genetiği değiştirilmiş gıdalar gibi sorunlar çığ gibi büyüyor, kentler yaşanılabilir yerler olmaktan çıkıyor. Kültür bilincinden, estetik bilincinden yoksun kentler, doğal çevreyi yıkıma uğratıyor. Açgözlülük, kısa zamanda zengin olma tutkusu, dolandırıcılıkları sıradanlaştırıyor, toplumsallaştırıyor.

Evrensel insanlığa, evrensel yararlar sağlayabilecek bir bilimsel yaklaşım ve bilim ahlakı yerine, Batı'nın sömürgeci amaçları için üretilen bilim, bir şekilde dokunulmaz kılınabiliyor. Yıkım ve dehşet araçları üreten bilim tartışılamıyor. Her tekno-bilimsel gelişme, yeni insanlık sorunlarına yol açabiliyor. Türkiye’de yerli-milli bir kurgu'ya dönüştürülen eğitim hayatı, akademik hayat, yerli-milli bir rüya'ya dönüştürülen tarih, hiçbir şekilde maruz kaldıkları sömürgeci epistemolojik meydan okumalara cevap veremiyor, nasıl cevap verilebileceğini bilmiyor. Toplumlarımızda İslami değerler, nitelikler kişiselleşiyor, toplumsal olmaktan çıkıyor. Oportünist muhafazakarlığın, dindarlığın ve siyasetin çıkar ve tahakküm mücadelesi toplumsallaşıyor. İktidar ihtirasları toplumun bütün ufuklarını kapattığı için, toplumsal sorunlar hiçbir şekilde gündeme gelmiyor, getirilemiyor. Kaba kuvvetin gerçek, adaletin bir yanılsamadan ibaret olduğu zamanlarda yaşıyoruz. Otoriter popülizmlerle hiçbir sorunu olmayan oportünist muhafazakarlık/dindarlık ve siyaset, rakip muhalif unsurların/figürlerin ahlaki haklarını bile tanımıyor. Ahlaki ilkesel kesinliklerin kaybolduğu bir zamanda, toplumlarımızda, ahlaki/ilkesel tercihler ağır bedeller karşılığında korunabiliyor, toplum ahlaki iradesini kaybediyor. Hangi toplumda olursa olsun, kindarlıklar, nefret gibi duygular, aşağı içgüdüleri tatmin etmeye yarıyor.

Kendisini İslam’a nisbet eden bir toplumda, yalansız hayatların imkansız hale gelmesi, siyasal düşüncenin içi boş sloganlara, ikili karşıtlıklara, düşmanlıklara mahkum edilmesi, tarihin manipülasyonlarla sürdürülmesi, İslam’ın somut/pratik alana yansımadığını, ahlaki alanda tecrübe edilmediğini, soyut bilgi bağlamında yaşatıldığını gösterir. Sloganların toplumu ile, propagandanın toplumu ile, somut/pratik toplum arasındaki uçurumu görmek gerekir. Köhne kültürler, toplumlar, ucuz, çıkarcı sloganlara mahkum edilen toplumlar, kitleleri hiçbirşey'e dönüştürüyor, bu nedenle toplumlar, gerçek dünyaya, sorumluluk dünyasına uyanamıyor. Hiçbirşey'e dönüştürülen toplumlar, günümüz İslam toplumlarında da görülebileceği üzere, kaderlerinin birbirlerine bağlı olduğunu ne yazık ki, göremiyor, idrak edemiyor. Köhne bir kültür, toplum ve siyaset, entelektüel emperyalizmle hesaplaşmak yerine, teslimiyetçilikleri içselleştirmeye, soyut düzlemde toplumsal kardeşlikten söz ederken, somut düzlemde, muhalifleri kardeşlikten dışlayan uygulamaları hayata geçirmeye çalışıyor. Ahlaki köhneleşmenin nedenleri üzerinde çalışma ihtiyacı duymayan, kendi zaaflarıyla, yenilgileriyle, iradesizliği ile yüzleşemeyen bir toplum ya da kültür, dünya ile, tarihle yüzleşemez.

İslam dünyası ulus-devletleri liderlerinin, büyük bir sorumluluk duygusu içerisinde bir araya gelerek, ortak bir gündem etrafında kararlı/nihai bir irade oluşturarak, Filistin davasını savunmak, Filistin halkının maruz kaldığı bütün kötülüklerin hesabını sormak üzere, direniş mücadelesini sahiplenerek, Beyaz Sarayın kapısına dayanacakları vakte kadar, hiçbir şeyin iyi olmayacağını söylemek, bir kehanette bulunmak anlamı taşımaz. Günümüzde, yeni bir dünya düzeni iddiasıyla dünya gündemini işgal eden Çin'in sömürge karşıtı enternasyonalizm söyleminin, Gazze'ye yönelik Siyonist soykırım sırasında gerçeği yansıtmadığı, çok ucuz bir ideolojik propaganda söyleminden ibaret olduğu anlaşılmıştır. Kendi iktidar ve tahakküm projelerini hayata geçirebilmek için, her şeyi istismar eden politik pragmatizm, insanlığa güven duygusu kazandıran ilkesel bütün değerlerin bütünüyle çürüdüğünü/kokuştuğunu gösteriyor. Bugün, insanlık dışı bir dünyada, insan kalma mücadelesini direniş hareketleri sürdürüyor.

Müslümanlar, temel/varoluşsal İslami ilkeler doğrultusunda yaşamayı başarabilselerdi, bugün, bu kadar çok yenilgi/çelişki/tutarsızlık/ilkesizlik ve utanç biriktirmeyeceklerdi. İslam toplumlarında bugün, ne yazık ki, pek çok örnekte görülebileceği üzere, politik liderler, muhafazakar/dindar olduklarını iddia eden popülist liderler de güç istismarı yoluyla var olmaya ve iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor. Oportünist/popülist politik liderler için, ödün vererek yaşamak vazgeçilemez bir tercih haline gelmiş bulunuyor. İçerisinde yaşadığımız toplumda, kendilerini muhafazakar/dindar olarak tanımlayan kesimler, seküler kesimlere yönelik olarak, haksızlık/adaletsizlik/kötülük yapabilecek ölçüde bir güç kazandıklarını iftiharla dile getirebiliyor, sistematik haksızlık/adaletsizlik gösterileri düzenleyebiliyor. Otoriter sağ muhafazakarlığın iktidarının, içerisinde yaşadığımız toplumda bütün değer/ilke standartlarını altüst ettiğini, kitleleri İslam’a yabancılaştırdığını, toplumun kirlenmeye ne kadar açık olduğunu, herkesin bir şekilde satın alınabilir hale geldiğini somut olarak kanıtladığını görmek, bu konu etrafında acımasız sorgulamalar yapmak gerekir.

İslam dünyası toplumlarında hakim olan kültürsüzlük ya da hurda kültür, bu toplumlarda, zihinsel yoksullukları derinleştiriyor. Zihinsel ve ahlaki yoksulluklar, entelektüel yoksulluklar eşi ve benzeri görülmemiş dalkavuklar ve dalkavukluklar üretiyor. Otoriter-sağ-muhafazakar rejimlerde, megaloman politik liderlerle ilgili övgüler sınır tanımıyor. İslam, büyük insanlık ailesini oluşturan bütün halkları, ortak bir hassasiyetle, bu ailenin insanları olarak kucaklamayı, onlarla konuşmayı, iletişim-etkileşim kurmayı önerirken, toplumlarımızda yaşanan, içerisinde yaşadığımız toplumda da somut örnekleri görülen, sağlıklı/tutarlı/adil/ikna edici değerlendirmeleri/yorumları imkansız kılan değişimler, yerli-milli partizan bencillikleri, tahakküm ihtiraslarını kurumsallaştırıyor, toplumu muvafık/muhalif gibi kategorilere bölerek, muhalif kesimleri dışlayarak/damgalayarak/suçlayarak/etiketleyerek/mahkum etmeye çalışarak, insanlık düşmanlığına doğru giden yolları açıyor. İçerisinde yaşadığımız toplum, bugün, ahlaki-entelektüel-İslami önceliklerini kaybederek, otoriter/oportünist sağcılığı-muhafazakarlığı tercih eden belirsiz bir konuma doğru savruluyor, gerçeklikle örtüşmeyen bir dil/söylem/siyaset toplumsallaşıyor. İslami bağlamda, entelektüel özgüvenin bütünüyle çöktüğü, çökertildiği bir toplumda yaşıyoruz. İslami özgüven ve ilkesellik, bütünüyle çökmemiş, çökertilmemiş olsaydı, kendilerini Müslüman olarak tanımlayan kesimler, faşizan/mafyatik ittifaklar üzerinde yoğunlaşmayacaklardı.

Günümüz dünyasında tekno-bilimsel putperestliğin biyosfere, canlılar alemine yönelik ölümcül saldırıları sürerken, ırkçı-ideolojik-Haçlı-Siyonist putperestliğin de Filistin'e yönelik yok edici saldırıları sürüyor. Farkla etnik-dini-kültürel aidiyetlere sahip halkların gerçekleştirdiği Filistin dayanışması eylemleri-etkinlikleri, sömürgeciliği meşrulaştıran "beyaz adamın misyonu" söylemini geçersiz kılarken, büyük-ortak insanlık ailesinin de emperyalist tarihe/gidişata müdahale edebileceğini gösteriyor. Günümüz dünyasında, barbarlıktan başka uygarlık standardı kalmadığını görmek gerekiyor.

Emperyalist/faşist/mafyatik ittifaklar, Müslümanların ilkesel açmazlar, çelişkiler içerisinde bulunduklarını, yabancılaşmalara direnme yeteneklerini yok eden bir tükenmişlikle karşı karşıya bulunduklarını, çıkar/ihtiras/iktidar mezhepleri dışında, mezhep tanımadıklarını, bu ittifakların ortak İslami tahayyülü ve niteliksel dönüşümü imkansız kıldığını, sözünü ettiğimiz anormal ittifakları anlayabilecek, anlatabilecek, meşrulaştırabilecek bir dile/sözcüklere sahip olmadığımızı idrak etmemiz gerekir.

Günümüz dünyası/toplumları/insanlığı bir yanda yeni teknolojilerin müdahalelerine/saldırılarına, bu saldırıların olumsuz etkilerine maruz kalırken, bir diğer yanda da insanlık dışı bir kayıtsızlık sergileyerek, keyfilik ve sorunsuzluk sergileyerek saltanatlarını sürdüren yerel-küresel diktatörlüklerin saldırılarına maruz kalıyor. Tarihin gidişatı diktatörleri cesaretlendirirken, faşizmleri de diktatörlere hayranlık tahkim ediyor. Umut ufuklarını yeniden açabilmek için, yeni bilinç yolları bulmak, eleştirel/etkin/üretken/muhalif direniş hareketlerini toplumsallaştırmak gerekiyor.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.