1. HABERLER

  2. MAKALELER

  3. Kimlik: Bireyi, toplumu ve siyaseti şekillendiren görünmez doku
Kimlik: Bireyi, toplumu ve siyaseti şekillendiren görünmez doku

Kimlik: Bireyi, toplumu ve siyaseti şekillendiren görünmez doku

Kimlik, hem bireyin, hem toplumun varoluşunu biçimlendiren güçlü bir zemindir. Ancak bu zemin, siyasetin mutlak belirleyicisi haline geldiğinde demokrasi tıkanır, işlemez. Çünkü kimlik siyaseti, çoğu zaman uzlaşmaya değil, ayrışmaya dayanır.

A+A-

Doğu Ergil - Turkishpost

“Ben Kimim?”

Kim bilir bu soruyu kaç kere kendimize sormuşuzdur ya da bize sorulmuştur. Soru şu bakımdan önemlidir: Sadece kişisel bir arayışı değil, aynı zamanda kolektif bir yönelim ve siyasal duruşu da beraberinde getirir. Kimlik, bireyin kendini anlamlandırma biçimi olduğu kadar, ait olduğu topluluğun da tanımıdır.

Modern çağda kimlik, sadece kültürel bir olgu değildir. Siyasal tercihin, toplumsal gerilimlerin ve sosyal eşitsizliklerin en önemli belirleyicilerinden biri haline gelmiştir. Kimlik üzerinde düşünürken temel soru şudur: Kimlik neden bu kadar güçlüdür ve neden siyasetin merkezinde yer almaktadır?

I. Kimlik Nedir?

Kimlik, bireyin “ben” dediği şeyi tanımlamasıdır. Sosyolojik olarak ise kimlik, bireyin kendisini toplumsal bir bağlam içinde tanıması, tanımlaması ve başkaları tarafından tanınması sürecidir. Bu tanımlama; etnik köken, din, dil, cinsiyet, sınıf, yaş, coğrafya, milliyet, tarihsel hafıza ve değerler gibi birçok ögenin bileşkesidir.

Kimlik hem bir kendilik hissidir (kişisel kimlik), hem de bir aidiyet duygusudur (kolektif kimlik). Hem kendimizi nasıl gördüğümüzü hem de başkalarının bizi nasıl gördüğünü içerir. Kimlik, bireyin (toplumsal) aynadaki görüntüsüdür ama, aynayı kimlerin oluşturduğu da belirleyicidir.

II. Kimlik Neden Önemlidir?

Kimlik önemlidir çünkü bireyin olduğu kadar mensup olduğu topluluğun anlam arayışının kilit taşıdır. Birey kimliğini, yaşadığı dünyaya anlam vermek, eylemlerini yönlendirmek ve karmaşık dünyada bir “yer” edinmek için kullanır. Kimlik, kişinin yön bulduğu bir pusula gibidir; toplumsal yapı içinde nerede durduğunu ve nereye ait olduğunu bildirir.

2. Aidiyet ve Güvenlik Kaynağıdır

Toplumsal düzeyde kimlikler, bir arada yaşamanın şartlarını belirlediği gibi, dış tehditlere karşı güvenlik kalkanı da sunar. İnsanlar, “biz” diyebildikleri yapılar içinde kendilerini. (“ötekilere” karşı) daha güvende hissederler.

3. Ötekini Tanımayı ve Sınır Çizmeyi Sağlar

Her kimlik bir “ben” tanımı yaptığı kadar, bir “öteki(ler)” de üretir. Bu ötekileştirme süreci, sınırlar çizer. Bu “ben” için güvenli bir alan oluşturduğu kadar “öteki”lerle çatışma doğurabilecek dışlama potansiyeli de taşır.

4. Siyasi Temsilin Zeminidir

Kimlikler, sadece kültürel birer aidiyet değil, aynı zamanda hak ve siyasal temsil taleplerinin temelidir. “Ayrımcılığa uğruyorum, çünkü Aleviyim / Kürdüm / kadınım” demek, sadece bir şikâyet değil, bir siyasal durum ilanıdır.

III. Kimliğin Biçimlenme Süreci: Kimlik Doğuştan mıdır, Yoksa İnşa Edilmiş bir Kurgu mudur?

Kimlik doğuştan gelen bir “öz” müdür, yoksa toplumsal etkileşimlerle biçimlenen bir süreç ürünü müdür? Günümüz sosyal bilimlerinde kabul gören yaklaşım, kimliğin inşa edildiği yönündedir. Buna göre kimlik:

Tarihsel olarak şekillenir: kolektif yaşanmışlıklar, yengiler-yenilgiler, travmalar, başarılar, ortak (destansı) anlatılar, kimlik bilincini biçimlendirir.

Sosyalleşmeyle oluşur: Aile, okul, medya, dinî, askerî kurumlar (toplu olarak içinde yaşanılan kültür) bireyin kimliğini yapılandırır. Çatışmalar ve karşılaşmalarla keskinleşir: Özellikle ötekilerle karşılaşma/çatışma, bireyin kendi kimliğinin bilincine ermesini sağlar.

Kimlik sabit değil, dinamik ve çok katmanlıdır. Aynı birey hem Türk veya Kürt hem kadın hem de laik bir kimliğe sahip olabilir. Bu kimlikler kimi zaman çelişir, kimi zaman birleşir. Bu duruma “çoklu-kimlik” denir. Her birey çoklu kimliklidir. Bu durumun farkına varan kişi başka kimliklere daha hoşgörülüdür. Kimliklerinden birini öne çıkaran ve aşırı önemseyen birey, daha radikal ve “ötekilere” karşı daha hoşgörüsüzdür.

IV. Kimlik ve Siyaset: Temsilden Kutuplaşmaya

1. Kimlik Temelli Siyasetin Yükselişi

Son yıllarda dünya genelinde siyaset, ideolojiden çok kimlik eksenli hale geldi. ABD’de “beyaz Hristiyan kimliği”, Hindistan’da “Hindu milliyetçiliği”, Türkiye’de “dindar-muhafazakâr kimlik” ya da “Kürt kimliği” üzerinden yapılan siyaset buna örnektir. Bu tarz siyasette artık “neye inanıyoruz” değil, “kimiz biz?” sorusu öne çıkar.

2. Kimlik Siyasetinin Gücü

Seçmen davranışını derinden etkiler.
Uzun ömürlü sadakatler oluşturur.
Ekonomik vaatlerden veya zorluklardan bağımsız olarak destek sürdürülür.
Duygusal mobilizasyonu sağlar; coşku ve öfkeyi tetikler.

3. Risk: Kimliklerin Siyasallaşması ve Radikalleşmesi Kutuplaşmayı Artırır, Birlikte Yaşamayı Zorlaştırır

Kimlik siyaseti temsil sorununu çözebilir; ancak kimliklere aşırı bağlılık (bağnazlık) , diğer kimliklerle çatışmayı körükler. Kimlikler, diğer insanî özelliklerden daha fazla öne çıkarıldığında “ötekiler” karşı taraf olur ve düşmanlaştırılır. “Biz” – “onlar” ayrımı siyasal diyaloğun yerini alır. Uzlaşma ve anlaşma zemini ortadan kalkar. Bu durum, demokratik ve çoğulcu siyaset yerine bir tür “kimlik savaşı siyaseti” üretir.

V. Türkiye’de Kimlik ve Siyaset: Çoğulculuk mu, Cemaatleşme/Mahalleleşme mi?

Türkiye, kimliklerin siyasal tercihleri açık şekilde belirlediği ülkelerden biridir. Aşağıdaki örnekler bu konuda anlamlıdır:
Etnik kimlik → Kürt vatandaşlar büyük oranda HDP’yi tercih eder.
Mezhepsel kimlik → Aleviler genellikle CHP’ye yönelir.
Dinî kimlik → Dindar Sünni seçmen AKP/MHP çizgisinde durur.
Yaşam tarzı → Seküler, kentli sınıf CHP veya sol eğilimli partileri destekler.

Bu tablo, demokrasinin bir yönüyle çoğulculuğunu gösterse de, aşırı kimlik temsiliyetine dayalı siyasal cemaatleşmeyi/mahalleleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Herkes kendi kimliğini temsil eden partiye oy verir; diyalog ve uzlaşma yerine gerilim ve anlaşmazlık yaşanır. Güç, hukukun; sadakat, liyakatın; kayırmacılık, rekabetin yerini alır; toplumsal dayanışma ve siyasal birlik zayıflar. Aslında bu durum, aynı zamanda mevcut siyasal sistemin çöküşümün de belirtisidir. Kimlik siyasetinden ilkelere ve hukuka dayanan bir siyaset tarzına dönülmezse yaşanan siyasal kriz, topyekûn bir sistem krizine (çöküşe) dönüşebilir.

VI. Ne Yapmalı? Kimlikleri Tanı, Tanıştır, Bağdaştır

Kimliklerin bastırılması değil, tanınması gerekir. Ancak bu tanıma süreci:

Başkalarının kimliğini tehdit etmeyecek şekilde olmalıdır;
Kimliğe değil yurttaşlığa dayalı hak anlayışıyla dengelenmelidir;
Çoklu kimliklerin birlikte yaşama şartları ve becerisi geliştirilmelidir (barış kültürü inşa edilmelidir).

Demokratik bir toplum, kimlikleri bastırarak değil; onları tanıyarak, dengeleyerek ve çoğulculuk içinde uzlaştırarak var olabilir. Bu, düşmanların rakip; rakiplerin dost; dostların yaşam ortağı olmasıyla sağlanır. Bu barışçı (demokratik-çoğulcu) kültür, onu besleyip yaşatacak eğitim-öğretim, hukuk ve yönetim kurumlarının birlikte çalışmasıyla mümkündür. O yüzden bu kurumsal yapının oluşturulması elzemdir.

Sonuç: Kimlik, Bir Gerçekliktir Ama Kader Değildir, Olmamalıdır

Kimlik, hem bireyin, hem toplumun varoluşunu biçimlendiren güçlü bir zemindir. Ancak bu zemin, siyasetin mutlak belirleyicisi haline geldiğinde demokrasi tıkanır, işlemez. Çünkü kimlik siyaseti, çoğu zaman uzlaşmaya değil, ayrışmaya dayanır. Oysa siyaset, farklı kimlikleri tanıdıktan sonra ayırım yapmadan, hiçbirine ayrıcalık tanımadan onları bağdaştırıp, yaşam ortağı haline getirmek sanatı ve becerisidir.

Bu nedenle, kimlikleri reddetmeden ama onlara hapsolmadan siyaset yapmak, günümüzün en büyük demokratik sınavıdır

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.