1. YAZARLAR

  2. Ali Bulaç

  3. Kim Kime Üstün?
Ali Bulaç

Ali Bulaç

Kim Kime Üstün?

A+A-

Erkek kadın arasındaki ilişkiler sisteminin ontolojik hakikate uygun ve beşeri hayatın doğru yönde sürmesi için iki cins arasındaki “tafdil ve mufadala”nın ne manaya geldiğini araştırmak lazım.

Şanı yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de üç yerde tafdilden bahseder:

  1. Meyveler birbirine üstündür: “Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (13/Ra’d, 4.)
  2.  Peygamberler birbirine üstündür: “İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah’ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır.” (2/Bakara, 253) 3
  3. Kadın ve erkek birbirine üstündür: “Allah’ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde ‘sorumlu gözeticidir.” (4/Nisa, 34)

Bu ne demektir? Üç yerde geçen üstünlüğü (tadil) nasıl anlamak gerekir.

Portakal bir özelliğiyle kiviye üstündür, kivi bir özelliğiyle elmaya üstündür. Bu demek değildir ki, portakal her bakımdan, başka bir ifadeyle mutlak manada kividen üstündür.

Nuh aleyhisselam 950 sene tebliğ yapmak ve tufan mucizesini yaşamakla Musa aleyhisselama üstündür, Musa aleyhisselam da Kızıldeniz’in içinden geçmekle ve “kelîm” olmakla Nuh aleyhisselama üstündür. Kadın-erkek arası üstünlükler de öyledir, yani her üç durumda üstünlük (tafdil) mutlak değil, mukayeseli, izafi(görece)dir. Fiziksel ve zihinsel erkek bazı özellikleri ve yetileriyle öne çıkarken kadın başka özellikleri ve yetileriyle erkeğe üstündür. Bunun, ilahi isimlerin erkek ve kadında farklı tecelli etmeleriyle ilgisi var.

Toplumsal hayatın doğal işbölümü içerisinde bu özellikleri, bu üstünlükleri dağıttığımız zaman, fıtrata uygun bir düzen ortaya çıkmış olur. Antropojinin iddia ettiğinin aksine, tarih boyunca beşeriyetin örfü bunun üzerine oturmuştur. Bu sadece tevhid inancının ehli veya Müslümanların örfü değil, vahyin telkin ettiği örftür. Zaten vahiy ve sahih ilham dışında başka bir bilgi kaynağı da yoktur.

Peki, söz konusu isim bölüşümü zaman içerisinde değişir mi? Değişmez.

Din birdir., sahih bilgi (vahiy) ile tebliğ edilmiş tektir. Adem’in dini her ne idiyse, Muhammed aleyhisselam ves salatın’in dini de odur. Ebu Hanife de, Şah Veliyullah Dehlevi de böyle der. Sadece şeriatlar, kanunlar farklıdır.

Yani Havva anamızıın emanet aldığı isimler ne ise bugünkü kadının da alması gereken isimler aynıdır. Kadın, Havva yani anasının kızı olmak istiyorsa, o isimleri alır. Modern kadın ile premodern veya postmodern kadın arasında yaratılışın temel kanunlarına sahip olmaklık bakımından herhangi bir fark yoktur. Selim fıtratları itibariyle ilk kadın olan Havva ile kıyamet koptuğunda ruhunu teslim edecek son kadın arasında herhangi bir fark yoktur. Erkek veya kadın, insan selim fıtrat kapasitesine ve takva cehdine göre isimleri kabul eder, hayatında eylemler halinde tezahür ettirir. Fıtratın bozulması kapıların ilahi isimlere kapanması anlamına gelir. Geleneksel kadın ile modern kadın arasındaki temel fark, modern ve postmodern kadının onu rahmete, varoluşsal hakikate ve kendi yaratılış hikmetine götürecek yollları tıkaması, açık olan kapıları kendi elleriyle dumura uğratmasıdır.

Gerçek değer ve fonksiyonu bilse kadının “rahim” olması ona bahşedilmiş büyük payedir.

Yüce Allah’ın Rahmet sıfatına sahip olmaktan başka kadın için hangi sıfat daha değerli olabilir? Eğer rahmet ve merhamet olmasaydı bu gezegende türümüzün, neslimizin devam etmesi mümkün olmazdı.

“Rahmet, merhamet ve rahim” aynı kökten türerler. Kadının dölyatağı rahimdir. Kadının rahmi metindir, korunmuş alandır, cenin burada döllenir, korunur. Allah’ın koruması rahimde tecelli eder. Allah cenini rahme düşürdüğü andan itibaren annesinin bilumum koruma mekanizmalarını bir bağış olarak harekete geçirir.

Kadının bunu reddetmesi, tutup cenini rahminde keskin bıçaklarla parçalaması cinayettir. “Can, cenin, cani ve cinayet”in aynı kökten geliyor olmaları tesadüfi değildir. Yüce Allah’ın verdiği canı almaya kim kalkışabilir! Kaç günlük olursa olsun cenin candır, ruhun onda şu veya bu ayda düşmesi ceninin can ve canlı olması hakikatini değiştirmez. Kimse bir başkasının ruhunu alamaz, cinayetle ve canice alınan candır. Yüce Allah kadına rahmet ve merhameti bağışlamışken ve bütün mekanizma rahmdeki cenini korumaya matuf iken, kadının “beden benim, karar benim” demesi Allah’a karşı isyan, insanlığa karşı suçtur.

Kadın kürtaj konusunda kendisi karar veremeyeceği gibi, yüce Allah’ın koyduğu sınırları aşmak demek olan zinada da bedenini dilediği gibi kullanamaz, çünkü bedenin sahibi/yaratıcısı kendisi değildir ki karar onun olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar