‘Katharina Bloom’un çiğnenen onuru’ hep aklımızda olmalı…
İki haftadır işler durma noktasına geldi; yaprak kımıldamıyor” cümlesini işittiğimde, ülkedeki genel ekonomik durumdan söz ettiğini sandım; bunu fark eden dükkan sahibi, “Medyada çıkan haberler yüzünden” deyince afalladım…
Bir yakınımla İstanbul’un Karadeniz kıyılarına açılan Anadolu Feneri’ndeyiz. Günlerden Cumartesi ve sahil kasabasının merkezinde ikimizden başka yabancı yok…
Nefis üzümlü çöreklerini tatmak için girdiğimiz pastanede Fenerbahçe’de top koşturmuş, takımda teknik direktörlük yapmış İsmail Kartal da var, ama o zaten buralıymış…
Öğle saatleri, sahildeki balıkçı lokantaları bomboş…
Fatih’te Almanya’dan tatile gelen anne ve iki çocuğunun midye ve kokoreçten zehirlenerek hayatlarını kaybettiklerine dair yayımlanan ve sonradan ölüm sebebi farklı çıkan haberler etkili olmuş; sokak lezzetlerine ilgi birden kesilivermiş…
Bir de, bugünkü haline bakıp “Medyanın ağırlığı kalmadı” deriz; görünen o ki, olumsuz veya doğru olmayan haberler hala etkili.
Zihnim Anadolu Feneri’nden bir ekran kişiliği ile ilgili haberlere doğru sefere çıktı, oradan da bir siyasi partinin cezaevlerini dolduran İstanbul büyükşehir ve bazı ilçe belediye başkanlarıyla ilgili haberlere…
Günlerdir spikerle ilgili -kendisinin yalanladığı- dehşetengiz haberlerle yatıp kalkıyoruz…
Belediye başkanları ile ilgili haberler de kesilmeden devam ediyor… Savcılar tarafından hazırlanmış yüzlerce sayfalık iddianame çıktıktan sonra suçlayıcı haber ve yorumlar daha da hızlandı.
Ya bu haberler de doğru değilse?
Haberlerin doğru olup olmadığını öğrenmek için mahkemelerin kararını beklememiz gerekmiyor mu?
‘Masumiyet karinesi’ uygar dünyada bunun için konulmuş bir kural zaten…
Biraz da masum insanların eline kan bulaşması ihtimali de düşünülerek…
Zihin bu, bir konuya takıldı mı, orada durmuyor; önceki gün de öyle oldu, esnafı zora sokan kokoreç haberlerinden medya dünyasını sarsan habere, oradan da CHP’yi gözden düşürmeyle ve gösterdiği adayın cumhurbaşkanı yarışına katılamamasıyla sonuçlanması beklenen gelişmeye doğru yol aldı zihnim…
Orada da durmadı.
“Katharina Bloom’un Çiğnenen Onuru oyunundan haberdar mısınız?”
Uzun yıllar önce katıldığım ve katılımcıları arasında Emin Çölaşan’ın da bulunduğu medya konulu bir panelde bu soruya muhatap edilmiştik.
Prof. Mustafa Şerif Onaran’ın başkanlığını yaptığı Ankara Sanatseverler Derneği’nde…
Almanya’nın en itibarlı ediplerinden, adına insan hakları alanında çalışan bir vakıf kurulmuş, 1972 Nobel edebiyat ödülü sahibi Heinrich Böll’ün bir romanının sahne uyarlanması olan oyun, ülkemizde de Almanya ile neredeyse eş-zamanlı olarak Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmişti.
O sıralar Baader-Meinhof terör örgütünün eylemlerine muhatap olan Almanya, bütün gücüyle örgütü yok etme çabası içerisinde tedbirler alıyor ve bunun için kendi anayasası ve yasalarını da zorlamaktan çekinmiyordu.
Dönem ‘korku iklimi’ olarak tanımlanıyordu. Oyun o dönemle ilgili.
Katharina Bloom sıradan bir kadındır. Bir gecelik bir tanışıklık sonrasında yaşadıkları kadının hayatını karartacaktır. Tanıştığı ve evine davet ettiği adam kanun kaçağıdır, ama ülkenin çok renkli gazetesinin sansasyon peşindeki bir muhabiri eliyle ilan edilenin aksine, terör örgütü üyesi değildir.
Gazete, hayal gücü sınır tanımaz muhabirin ürünü olan yalan haberi, onun her gün yeni ilaveleri eşliğinde manşetinden sürdürür.
Haberler üzerine polis de Katharina’yı ilgisi bulunmadığı örgütün eylemleriyle suçlamak üzere gözaltına alır.
Polis-medya işbirliği sonucu Katharina dört günde onursuz ve insan içerisine çıkamaz hale getirilir.
Sonunda kadının eline kan bulaşacaktır. Gidip muhabiri bulur ve…
“Öylesine bir öykü işte” deyip geçebilirsiniz, ama hemen her öykü gibi bunun da dayandığı bir gerçek olay var…
Hem de bizzat yazarı Heinrich Böll’ün başından geçmiş bir olay…
Katharina Bloom gibi bir linç kampanyasına maruz bırakılmıştır Böll; “Gözaltına alındı” haberi gazetede manşet olduktan sonra gözaltına alınarak hem de…
Yalan-dolan iddia ve ithamlar eşliğinde…
Romanın kahramanı Katharina, aslında Böll’ün kendisidir. İthaf sayfasında şu satırlar yer alır:
“Bu öyküdeki karakterler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür. Bazı gazetecilik uygulamalarının tasviri Bild-Zeitung’un uygulamalarına benziyorsa, bu benzerlik ne kasıtlıdır ne de tesadüfidir; kaçınılmazdır.”
Ne demek istediğini anladınız herhalde.
Hayat karartan gazeteye bu itham yakışıyor
Fazla uzak olmayan geçmişte benzer hatalar bizde de yapılmıştı; ondan ders çıkarılmıştır diye düşünülürken, aynı hatalar şimdilerde tekrarlanıyor.
Onuru çiğnenen Katharina Bloom’un sonundan kaçınmalıyız.


