1. YAZARLAR

  2. Süleyman Seyfi Öğün

  3. Katar saldırısının düşündürdükleri
Süleyman Seyfi Öğün

Süleyman Seyfi Öğün

Katar saldırısının düşündürdükleri

A+A-

İsrâil sınır tanımıyor. Evvela Tunus’daki SUMUD Filosuna drone saldırısı yapıp bir gemiyi yaktı. Kısa aralıklarla Yemen, Lübnan ve Sûriye’deki hedeflerine saldırdı. En son olarak da Katar’ın başşehri Doha’da ABD’nin ateşkes teklifini değerlendirmek üzere toplantı yapan HAMAS üst seviye idârecilerine karşı bir hava saldırısı tertip etti.

Katar saldırısı Ortadoğu’daki savaşlara yeni bir boyut getirdiğini düşünüyorum.. Bu küçük devlet , tarafların iyi kötü iletişim sağlayabildiği , her geçen gün azalsa da ateşkes ve barış müzâkereleri için ümidin canlı kaldığı kilit yerlerden birisiydi. Bu saldırıdan sonra artık hem husûsen Gazze hem daha umûmi olarak Ortadoğu için müzâkere kapıları kapandı. Pekiyi bundan sonra neler olabilir?

Evvela bir şeyi tespit etmek lâzımdır. Hiçbir aşırılık ilânihaye devam edemez. Her aşırılık neticede kendisini bitirir. Kanaatimce İsrâil için Katar saldırısı sonun başlangıcıdır. Lâkin İsrâil sâdece kendisini değil, berâberinde pek çok devleti de çöküşe sürüklüyor. Bunların başında ABD geliyor. Katar saldırısı sonrasında ABD’den gelen izahatlar çocuk mantığını bile doyurmaktan uzak. Çok üzülmüşler(!). Neymiş; İsrâil Washington’ı harekete geçtikten sonra haberdâr etmiş. Onu durdurmak için zamân bulamamış(!).. Trump Katar Emiri’ni arayarak bunun bir daha tekrarlanmayacağının garantisini vermiş(!). Katar ABD’nin koruması altında olan küçük bir devlet. Ortadoğu’daki en büyük ve en mücahhez ABD üslerinden birisinin Katar’da olduğu herkesin mâlûmu. Buna rağmen saldırıdan haberdâr değilmiş. Dünyâ kamuoyunu saf yerine koyan izahatlar bunlar. Ama bu kadarla bitmiyor. Katar’ın HAMAS’ı üst seviye kadrolarını kabûl etmesi uluslararası bir garantinin ürünü. ABD bu garantiyi verenlerin başında geliyor. İsmâil Haniyye, Reisî’nin cenâzesine iştirak etmek için Doha’dan Tahran’a gittiğinde sûikaste mâruz kaldı. O zaman , “keşke kendisi için güvenli olan Katar’ı terk etmeseydi” kabilinden yapılan değerlendirmeleri hatırlıyorum. Bunu yapanlar ne kadar safmış. Meğer Katar’da güvenli değilmiş.

İsrâil faşizmi herşeyi göze almış durumda. Onunla yüzleşme yapmak, onu utandırmak diye bir şey zâten olamaz. Esas üzerinde durulması gereken onun bu çılgınlıklarına ortak olanların hâli. Trump’ın Siyonizmin elinde maşa hâline gelmesi kendisine ağır bir mâliyet getiriyor. Hatırlayalım , Trump’ın temel iddiası ABD hegemonyasını ihyâ etmekti. Hegemonya kavramı zor ve rızânın ince dengesi üzerine oturur. Hegemonya sâhibinin açık ara kuvvetinden herkes emindir. Ama hegemonik güç bununla yetinemeyeceğini, kaba güçle ancak bir yere kadar gidilebileceğini bilir. Napolyon’un, “Süngü ile herşeyi yapabilirsiniz; tek bir şey hâriç; üzerine oturamazsınız” dediği rivâyet edilir. Hegemonya sâhibinin , muhataplarının gözünde bir inandırıcılık , meşrûiyet sağlaması gerekir. Hattâ hegemonik bir devamlılık sağlamak için etrâfında bir rıza birliği sağlaması ,sâhip olduğu güçten daha önceliklidir. İşlerinin en büyük kısmını buna dayalı olarak başarır. Pazı gücünü ise en son çâre olarak devreye sokar.

Kissenger gibiler bunu iyi bilirlerdi. Gelin görün ki 1970’lerin sonlarından itibâren ABD’de Kissenger ekolü aşağılanarak ve alay edilerek tasfiye edildi. Bunu yapanlar neoconlardı. Arkalarına Yahudî sermâyesini, yedeklerine ise siyonizmi de alan neoconlar tam bir dargörüşlülük ile gücün herşeyi halletmeye yeteceğini iddia ettiler. Elyevm bu devâm ediyor. Hâsılı, ABD burada kendisini aklayamaz. Netanyahu bir ârıza olmaktan ziyâde neocon yoldan çıkmışlığın bir uzantısıdır.

Trump bir zihin yanılsaması olarak çıktı sahneye. Paleocon temaları kullanıyordu. Herkes neocon zihniyeti tasfiye edeceğini; bu sûretle de dünyânın daha istikrarlı bir evreye geçeceğini bekledi. Hâlbuki Trump tam tersini yaptı. Daha Beyaz Saray’daki koltuğuna oturur oturmaz Grönland’ı, Kanada’yı gözüne kestirdiğini ilân etti. Avrupa’ya sırtını döndü. Şu aralar Venezüella’yı muhasara ediyor. Sağa sola savurduğu tehditkâr ifâdeleriyle ve yürürlüğe soktuğu gümrük târifeleriyle dünyâ devletlerinin ve uluslarının nefretini kazandı. Aklınca Hindistan ve Rusya’yı Çin’den koparacağını zannetti. Ama beklediği olmadı. Çin, Rusya ve Hindistan birbirlerine biraz daha kenetlendiler. (Dahası Kuzey Kore gibi bir çılgın devleti yanlarına alıp, ABD’nin başına belâ etmeye hazırlanıyorlar. Men dakka dukka.. İsrâil nasıl bir beter böcekse, Kuzey Kore de o derecede bir beter böcek).. “Yatırımlarınızı ABD’ye yapın” diye çağırdığı şirketlerin fabrikalarını bastı. Güney Koreli Hundai fabrikası bunun son kurbânı oldu. Japonya ve Avrupa devletleri artık ABD’ye inanmıyor ve güvenmiyor. Hâsılı, Trump , bırakın neocon çizginin hâricinde olmayı, onun en keskin yüzünü temsil ediyor.

Bu kadarla bitmiyor. Orduyu sokağa indiriyor. ICE sokaklarda terör estiriyor. ABD’de adı konmamış bir iç savaş tırmanıyor. Trump karşıtı gösteriler hızla yayılıyor. Ekonomiden ise kötü haberler geliyor. İşsizlik rakamları ve enflasyon oranları büyüyor. Ciddî ciddî stagflasyon tehlikesinden bahsedenler var..

Eğer bu hâdiseler Trump’ın Epstein dosyaları tarafından teslim alınmasının mahsulü ise sorulması gereken soru şu: ABD Trump’ı bu hâliyle taşımaya devâm edebilecek mi? Eğer ABD’de Amerikan hegemonyasını ayağa kaldırmak isteyen bir akıl kaldıysa Trump’tan bir an evvel kurtulmanın yoluna bakar. Buna paralel olarak İsrâil’de hâlâ İsrâil’in geleceğini mâkul bir şekilde düşünebilen bir akıl kaldıysa kendisine sorması gereken soru, İsrâil’in Netanyahu’yu taşıyıp taşıyamayacağı. Evet ABD ve İsrâil’in zıvanadan çıkmış hâllerini dünyâ taşıyamıyor. Ama ne hazindir ki bunu durdurmak için fazlaca bir şey yapılamıyor. O zamân bu aşırılık fenomenlerini durduracak bir şeyler kaldıysa, o da içeriden ; yâni ABD’nin ve İsrâil’in içinden gelecektir. Katar’da yaşanan aşırılık bunun fitili olabilir. Temellendirmekte zorlanıyorum, ama gâliba içerilerde bir şeyler pişiyor…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar