1. YAZARLAR

  2. Abdullah Yıldız

  3. İslâm Milletiyiz
Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

İslâm Milletiyiz

A+A-

Geçen haftaki yazımızda, yeni sürecin, iki yüz yıldır yaşamakta olduğumuz “kimlik” krizini gün yüzüne çıkardığını, bu bağlamda millet, kavim, ırk, din, ümmet gibi kavramların birbirine karıştırıldığını belirtmiş, “ümmet” kavramının Kur’ânî temellerine dayanarak “Muhammed ümmeti” olduğumuzu vurgulamıştık.

Bugün de dinmilletkavim kelimelerinin Kur’ânî temellerine birlikte bakalım: 

Hâlik-ı Zü’l-Celâl bizleri bir erkek ve bir dişiden yarattı; birbirimizle “tanışalım” diye de şubelere (kavimlere) ve kabilelere ayırdı (Hucurat 49/13). Aynı ayette, insanlar arasında üstünlük ölçüsünün ırk ve soy değil “takvâ” olduğunu belirtti (Önceki yazıda “takvâ”yı açıklamıştık). 

Rûm 30/22’de dillerimiz ve renklerimiz “Allah’ın âyetleri” olarak nitelendi. 

Allah Teala bizim için “din” olarak İslâm’ı seçti ve yalnızca İslâm’a razı oldu (Mâide 5/3). 

 Ve yüce Rabbimiz bizleri sadece “Müslümanlar” olarak isimlendirdi (Hacc 22/78).

Öyleyse Türk, Kürt, Arap… gibi kavimlere ayrılsak da, dil ve renk farklarımız olsa da, Din olarak İslam’ı seçip, ‘Müslüman’ adını aldığımız için hepimiz “Millet-i İslâm”ız; İslam milletinin eşit ve kardeş üyeleriyiz.

“Millet” kelimesine gelince: D. Mehmet Doğan merhum, Büyük Türkçe Sözlük’ünde millet kelimesinin ‘kavim’ manasında kullanımının 19. yüzyılda yaygınlaştığını söyler. Millet’i de şöyle açıklar: “1. Din, inanç, ilahi hükümlerin tamamı, şeriat; 2. Mezhep…; 3. Din ve mezhebe mensup olanların tamamı, ümmet (İslâm milleti); 4. Topluluk, cemaat (Küfür tek millettir)...”

Dilimizdeki ‘ulus, ırk, kavim’ ve batı dillerindeki ‘nation’ ile hiçbir alâkası olmayan millet kelimesi, Türkçe Kur’ân meallerinde genellikle ‘din’ şeklinde çevrilmişse de ‘millet’ ile ‘din’ terimi arasında önemli farklar vardır. Firûzâbâdî, Kâmûs’unda ‘Millet, şerîat veya din demektir’ derken; Isfâhânî, ‘Millet, anlamı itibariyle din’e benzerse de aralarındaki fark şudur: ancak Peygamber’e izafe edilir’ der. Yusuf 12/38’deki gibi: “Atalarım İbrahim’in, İshak’ın, Yakub’un milletine uydum.” (“Millet-i İbrahim” Kur’ân’da yedi kez daha geçer.) Âyeti doğru anlamak için, ‘millet’ ve ‘kavm’in yan yana kullanıldığı bir önceki ayete bakalım: Yusuf: “...Kuşkusuz ben, Allah’a inanmayan, ahireti de tanımayan bir kavm’in millet’ini terkettim” (12/37) dedi. (bk: A.Yıldız, Yusuf’un Üç Gömleği, s.81-86.) Yusuf’un terk ettiği millet bâtıl hayat tarzı; tâbî olduğu millet ise atalarının hakka dayalı hayat tarzıdır. Yani millet ‘dine dayalı hayat tarzı’dır. Elmalılı’ya göre, ‘millet’, ‘din’ ve ‘şeriat’ aynı şeylerse de kavram olarak her birinin farklı yönleri vardır. İtikat yönüyle ‘din’, amel yönüyle ‘şeriat’, ictima (birlik, toplama) yönüyle de ‘millet’ denir. Filvaki itikat edilen neyse, esas itibariyle amel edilen de odur; amel edilen neyse, esas itibariyle ictima edilen de odur. Bu bakımdan millet, bir topluluğun çevresinde toplandığı ve üzerinde yürüdüğü, bir diğer deyişle içtimaî ruhunun tabi olduğu, toplumun kendisinin de bağlı bulunduğu egemen prensipler ve tutmuş olduğu yoldur. Hakkı hak, bâtılı bâtıl, eğrisi eğri, doğrusu doğrudur; bâtıl hüsrâna, hak da güzel sonuca götürür. Demek millet, toplumun kendisi değildir; ona ‘cemaat, ümmet, kavm veya ehl-i millet’ denir (Hak Dini Kur’ân Dili, 1/484).

 Hak-batıl mücadelesi esas itibariyle farklı hayat tarzları (“millet”ler) arasında cereyan eder. Mesela; Hz. Şuayb Meyden-Eyke halkını tevhîd inancına çağırmış, bir tevhid eylemi olan namazı cemaati (rahtı) ile birlikte dosdoğru kılmış, hayat tarzı olarak da mikyâl (ölçü), mîzân (denge) ve kıst (adalet) temeline dayalı yaşam modelini önermişti (Hûd 11/84-87). Kavmin önde gelenleri, Şuayb ve beraberindekileri şirk ve zulmü esas alan hayat tarzlarına döndürmek için her türlü baskı ve şiddete başvurdular: “Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden çıkaracağız ya da mutlaka bizim milletimize (hayat tarzımıza, şeriatımıza, dinimize) geri döneceksiniz.” dediler (Arâf 7/88).

“Sen onların milletine tabi olmadıkça, Yahudiler ve Hıristiyanlar senden asla razı olmazlar.” (Bakara 2/120) ayetini de yukarıdaki kavramsal tanımlama çerçevesinde anlamalıyız. Ayetin devamında, “eğer onların hevalarına uyarsan” denildiğine göre, “onların milleti” ile kastedilenin, “dini inançları”nın yanında, “hevâ ve heveslerinin belirlediği hayat tarzları” olduğu söylenebilir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar