1. YAZARLAR

  2. ALİ BİLMEZ

  3. İran ve istilacı israil arasında durmak, duymak, okumak üzerine
ALİ BİLMEZ

ALİ BİLMEZ

İran ve istilacı israil arasında durmak, duymak, okumak üzerine

A+A-

 

Feodal yapının iliklere kadar hissedildiği, bilek gücünün beyin gücünden daha kıymetli olduğu bir zaman ve mekanda geçti çocukluğum. Ailemiz, yaşadığımız köyde tek bir aileydi ve erkek sayısı (yani bilek gücü) bakımından çok güçsüzdü. Ancak sosyo-politik stratejiler konusunda bir deha olan Nenem ile askeri taktikler konusunda bir usta olan Dedem sayesinde, düşmanlığı bir hayat tarzı, yaşam amacı yapan komşularımız ile birlikte yıllarca gerginlik içinde ve tabiri caiz ise diken üstünde yaşayıp, ciddi bir saldırıya uğramadık veya saldırı olsa da büyük bir zaaiyatımız olmadı. Tabiri caiz ise, imaj kaybına sebep olacak bir durumumuz olmadı.

Bireysel silahlanmanın bugünkü kadar yaygın olmadığı zamanlarda (neden yaygınlaştı/rıldı/ğı ayrı bir bahis konusu) evimizde kendimizi savunacak bir silahımız yoktu. Varsa da gündelik yaşamda rahatlıkla taşınabilir olanlarından değildi. Bunu tam olarak hatırlayamıyorum. Komşu! ama düşmanlara karşı her daim uyanık ve tetikte olmak gerekiyordu. O zamanlar köyümüzde Molla Ahmet isminde alim ve bilge bir imam vardı. Bu haksız ve orantısız güç karşısında elinden geldiğince mazlumdan, yani bizden yana olmaya çalışır ve nasihatlerde bulunurdu. Biz onu öyle biliyorduk ve öyle de anıyoruz halen. Gerginliğin yine alabildiğince had safhada olduğu zamanın birinde Amcama şöyle bir tavsiyede bulunmuştu. Olur da evden uzak ve silahsız olarak bir saldırı girişimine maruz kalırsan elini belinde tutup eve doğru yürümeye, koşmaya başla. Elini belinde tuttuğun sürece düşmanın, sende silah olduğunu bilecek ve fiziki olarak sana ulaşıp saldırmaya cesaret edemeyecektir. Eve doğru koştuğunu gördüklerinde de daha büyük silahlarının olduğunu düşünecek ve evine de saldırmaya cesaret edemeyeceklerdir. Eğer varsa, silahını mümkün mertebe belinden ve evinden çıkarma. Çıkarsan da mümkün mertebe kullanma ve düşmanına gösterme. Zira kuvvetini, cephaneni ne kadar saklayabilir, ne kadar sır olarak tutabilirsen, düşmanın için o kadar caydırıcı ve korkutucu olacaktır.

İran’nın, istilacı israile yönelik doğrudan misilleme operasyonun ilk aşamalarında nedense aklıma bu hatıra geldi ve sahip olduğu (muhtemel) silah gücünü bugüne kadar hep caydırıcı bir faktör olarak kullanan İran’ın, bu operasyonunu bu zaviyeden sorgulayıp yersiz ve zamansız olarak değerlendirmiştim.  Ancak üzerinden zaman ve günler geçtikçe ortaya çıkan, çıkarılan bilgiler ile yapılan yorumlar ve atılan iftiralar neticesinde bu düşüncelerimde kısmi değişiklişler oldu. Zira Türkiye’de özellikle de dindar kesimin sözde öncüleri konumundaki birçok kişi ve kesimden anlamlandırılması güç tepkiler gelmeye başlamıştı. Kendini uzaman olarak tanımlayıp, gazeteci olarak pazarlayan birçok kişi kullanılan silahlarla dalga geçmiş ve geçmeye de devam ediyordu. Güya fırlatılan dronlar 7-8 saat sonra israile ulaşacak, füzelerin yakıtı bitecek ve Suriye’de benzinciye uğrayıp depoları fulleyeceklermiş. Daha önce İran neden vurmuyor diyenler şimdi de İran neden vuruyor diyordu. Kaynağı belirsiz ama şakşaklayanları belirli paylaşımlar dolaşıma sokulmuştu. İran’ın yakın, orta ve uzak tarihinden tutun da İmam Humeyni’nin fıkhi fetvalarına kadar iz bırakması umuduyla her türlü çamurun atılması açıkçası beni şüphelendirdi ve acaba İran doğru bir hamlede mi bulundu diye düşündürtmeye başladı. Zira bu zevat durduk yere rahatsız olacak değildi.

Günler öncesinden adeta davul zurna ile intikam naraları atan İran’ın “bak geliyorum haa”, “tutmayın beni” demesine nasıl ki bir anlam veremiyor idiysem (ilk etapta), aynı şekilde kolu komşu herkesin Cumartesi akşamı erkenden bacasını kapatmasına ve uyuma (ya da uyuyor gibi yapma) numarası yapmasına da bir anlam verememiştim. Her ne kadar hava sahasını kapatmak, gelip geçecek tüm drone ve füzelere müdahale hakkını saklı tutmak anlamına geldiyse de bu hakkını fiili olarak ve tek taraflı kullanan sadece ürdün kralı AbdulABD el-israili oldu. İsraile değmesin müslüman eli deyip göğsünde yumuşattı dronları, hanesine düşürdü füzeleri. Tabi düşürebildiği kadarı ile!!!

Elektrik ve kurulu alarm mekanizmalarının olmadığı zamanlarda evlerin pencereleri/bacaları küçüktü ve genelikle yukarı (gökyüzüne doğru) bakardı. Ramazan ayında, sahur zamanını olabildiğince uzatmak  amacıyla bazı uykucu, yılgın müslümanlar, bacaları sıkıca kapatır ve yatarlardı. Doğan güneş ortalığı aydınlatmasın diye kendi gözünü ve bacasını kapatan müslümanlar, sabahın gelişini öterek kutlayan horozları da zamansız ötüyor diye kesip iftarda ziyafet yaparlardı. Gün ortasında sahur yapıp, ikindi namazına dinç uyanmış olmanın enerjisi ve yumuşak tonlu sözlerine eşlik eden güler yüzleri ile orucu bozan hallere dair “kınamalı” fetvalar veren bu tip müslümanlar, organik kuş sütlü mükellef sofralarında sünnettir deyip kutsal hurmayı eksik etmezlerdi. Neyse biz konumuza dönelim. Cumartesi gecesi Ramazan’a denk gelmediği için o gece uyuyanların oruçla alakası zaten yoktu.!!!

Peki göz göre göre, israilin adeta bana saldır diye yalvardığını herkes görüyorken İran görmedi mi? Vereceği zarardan bağımsız olarak, bu hareketinin her halukarda şer ittifakının saflarını daha da sıkılaştırmaya vesile olacağını hesap etmedi mi İran? Bugüne kadar yaptığı gibi yine dolaylı olarak kendisine bağlı güçler eliyle misillemede bulunamaz mıydı? İran’ı bu stratejik değişikliğe zorlayan ne oldu? Gerçekten de amerika ile anlaşmalı olarak mı planladı bu operasyonu?

Bu ve benzeri sorular çoğaltılıp, İran her hangi bir şekilde Filistin davasına ihanetle damgalanabilir veya amerika ve israil ile işbirlikçi olarak itham edilebilir. Eğer bunu söyleyenlerin Filistin davası ve Gazze halkı ile ilişkileri, İran’dan bir adım önde veya daha masum ise baş göz üstüne. Söylediklerinde belki doğruluk ihtimali vardır deyip kulak kabartabilir, anlayışla karşılayabiliriz. Nihayetinde her milli devlet gibi İran da milli bir devlettir ve milli politikaları vardır. Bu milli politikaları ümmettin menfaatleri ile çelişiyor olabilir. Bunu eleştirmek ümmetin her ferdinin kişisel hakkıdır. Ancak, elma ile armudu kıyaslayıp, soğanın da kokusu var dememek şartıyla tabi.

Şimdi gelin birlikte İran’ın misilleme amaçlı olarak gerçekleştirdiği operasyona bir de bu pencereden bakalım. Belki İran’ın davul zurna ile geliyorum demesinin makul gerekçesi de bu olabilir. Allah-u Alem.

Öncelikle paylaşılan veya paylaşılmayan her bilgi ve haberin bir amaç çerçevesinde (birilerince tasarlanarak) bizlere ulaştı/rıldı/ğını bilmemiz ve bu bilinçle olabildiğince farklı kaynaklardan bilgileri derleyip karşılaştırmamız ve bir süzgeçten geçirerek değerlendirmemiz gerektiğini tekrardan hatırlamak lazım. Aşağıda derlenen bigiler şuan itibariyle edinebildiklerimizdir. Dahası da olabilir. Zamanla ortaya çıkacaktır.

Vurulan hedefler sivil hayatın hiç olmadığı yerler (havada patlattıkları İHA'ların düşen şarapnelleri hariç) ve kendi konsolosluklarını vurmak için uçakların kalktığı Negev'de bulunan Ramon ve Netivot askeri üsleri. Bir de ABC News'in şöyle bir haberi oldu. "İran'ın saldırılarında Golan Tepeleri'nin kuzeyinde Cebel El-Şeyh'te bulunan bir istihbarat üssünün (Hebron dağı) vurulduğuna dair kesinleşmiş raporlar var." Bu istihbarat üssü de israilin yoğun bir şekilde medya yasağı uyguladığı ve yine konsolosluk operasyonunda parmağı olduğu düşünülen bir üs.

44 ölü ve 18 tane ağır yaralı şu ana kadar teyit edilen, doğrulanan. Genelde biliyoruz ki o sayı sonraları daha da artar ve aslında açıklanan rakamlar da gerçeğin hep altındadır. (Bunu Gazze operasyonlarından ve Ebu Ubeyde'nin açıklamalarından da biliyoruz.) Ayrıca vurulan yerlerde uçak ve mühimmat depoları da vurulmuş.

Bu operasyona eğer tiyatro denilecekse, israil ve Amerika, israilin bütün Demir Kubbe prestijini bu tiyatro için çöpe atmayı kabul etmiş ve bir miktar askerinin de ölmesine göz yummuş ve karizmayı iyice çizdirmiş demektir. Yok, bu kadar prestij kaybına israil bilerek izin vermez, tiyatro değil dersek; Amerika, İngiliz, Ürdün ve İsrail'in durdurmaya çalışmasına rağmen, İran birkaç saat öncesinden ben saldırıyorum diye haber de vererek, göz göre göre vurmak istediği hedefleri vurdu ve durdurulamadı demektir.

Bir de konsolosluk olayına cevap olarak bir şeyler yapılacağı bilindiğinden ama ne yapılacağı bilinmediğinden israil bütün GPS sistemini günlerdir bozmuş durumdaydı. israildekiler Beyrut'ta falan görünüyordu. Bir haftadır durum böyleydi. israilde de günlük hayatta bu konu yüzünden sıkıntı yaşanıyordu. Böylece İran füzelerinin GPS'e ihtiyaç duymadığı da görülmüş oldu.

Tüm bunlarla birlikte israil, amarika ve tüm işbirlikçi yavrularının savunma sistemlerini, stratejilerini de test etmiş öğrenmiş oldu İran. Muhtemeldir ki bu verileri kendi savunma ve saldırı stratejilerini daha da geliştirmek için kullanacaktır.

Eğer bu okumada doğruluk payı varsa İran yerinde ve zamanında bir misilleme yapmış demektir. İlk etapta ortalığa saçılan bilgilerin etkisi zayıflarsa, ki bu israil ve işbirlikçilerinin sözde korkutucu imajını yerle yeksan edecektir, israil yeniden İran’a saldırmayı deneyecek ve bu imajını düzeltmeye çalışacaktır. Tabi eğer başarabilirse.

Herşeyi bilen ancak Yüce Allah’tır ve O her zaman doğrunun yanındadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.