İktidarın Demirtaş konusunda kafası karışık sanki…
Türkiye gerçekten tuhaf bir ülke… Avrupa Birliği maceramızın başladığı günden bu yana, hemen bütün iktidarlar, biraz isteksiz de olsa hukuka, demokratik değerlere uymayı en azından söylem düzeyinde hep kabul ettiler.
Ama ne hikmetse ‘kuvvetler ayrılığı’nın işlediği bir hukuk devletini inşa etmeye bir türlü yanaşmadılar. Haksızlık etmeyelim gerek AK Parti öncesindeki iktidarlar gerekse AK Parti iktidarı demokratik kriterler anlamında hatırı sayılır mesafeler aldılar.
Hatta öyle ki AK Parti iktidarı 2004 yılında, evrensel hukuk normları konusunda önemli bir adım attı ve Meclis’te CHP’nin de desteği ile Anayasa’nın 90. Maddesinde değişiklik yaparak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni (AİHM), iç hukukumuzun bir parçası haline getirdi.
Bu gerçekten tarihi bir adımdı… Eğer AK Parti yola çıkarken taahhüt ettiği ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesinden vazgeçip, antidemokratik ülkeler ligine dümen kırmasaydı, belki de bugün adalete hasret bir ülke haline gelmeyecektik.
Ama ne yazık ki AK Parti iktidarı, bizzat kendi attığı demokratikleşme adımlarını tek tek yok ederek başka bir istikamete yöneldiği günden bu yana önce adaletin terazisini bozduk, adalet kaybolunca da yoksullukta ve yolsuzluk algısında dünyanın geri kalmış ülkeleriyle aynı kaderi paylaşır hale geldik.
Sadece ekonomide değil, hiçbir temel problemimizin çözümünde de toplumla aynı mutabakat zemininde buluşamıyoruz.
Uzun yıllardan sonra “Terörsüz Türkiye” konusunda, toplumsal anlamda bir uzlaşı zemini yakaladık ama korkarım hukuku, adaleti itibarsızlaştıran bu gidişat yüzünden bu imkanı da kaybedeceğiz.
Evet, çözüm adımları konusunda iktidar da sonunda Devlet Bahçeli’nin çizgisine yaklaştı ve süreç kendi mecrasında ilerlemeye devam ediyor.
Ancak AİHM'in Selahattin Demirtaş hakkında üçüncü kez hak ihlali kararı vermesi, özellikle iktidarın bundan sonra nasıl bir çizgi izleyeceği konusunda bazı soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Bilindiği gibi Devlet Bahçeli, AİHM’nin kararının hemen ardından, "Hukuki yollar sonuca ulaşmıştır. Tahliyesi Türkiye için hayırlı olacaktır" diyerek tavrını net bir şekilde ortaya koymuştu.
Bahçeli’nin bu açıklamasından sonra herkes, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tavrını beklemeye başlamıştı. Nihayet o da Çarşamba günkü grup toplantısında, "Bu ülke yargı ülkesidir, yargı ne derse ona uyarız" şeklinde bir değerlendirme yaparak tavrını belirlemiş oldu.
Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuya yaklaşımıyla, Bahçeli’nin açıklaması arasında önemli bir fark var. Bahçeli, AİHM kararının belirleyici olduğunu ve Demirtaş’ın tahliye edilmesini bekliyor. Erdoğan ise, AİHM’nin kararına hiç değinmeden doğrudan Türkiye’de yargının vereceği karara işaret ediyor.
Açıkçası burada bir belirsizlik var, yargı Demirtaş’ın tutukluluğunun devamına karar verirse ne olacak? Böyle bir durumda, AİHM kararını bir kez daha yok saymış oluruz ki bu aynı zamanda Türkiye’nin hukuka itibar etmediğinin de göstergesi olur.
Unutmayalım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bizim iç hukukumuzun bir parçası, Anayasamızın 90. Maddesi öyle söylüyor. Şüphesi olan Anayasa’ya bakabilir…
Şimdi soru şu; Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP lideri Bahçeli’nin açıklamasına rağmen neden meseleyi ortada bıraktı.
Kuşkusuz Erdoğan da “Terörsüz Türkiye” sürecinin başarıyla sonuçlanmasını istiyor, bu konuda şüphe yok. Ama Demirtaş’la ilgili açıklaması, sanki zihninde bazı tereddütler varmış gibi bir izlenim doğuruyor.
En iyimser tahminle Erdoğan, geçmişte AİHM’nin Demirtaş’la ilgili verdiği ‘ihlal’ kararı konusunda söylediği keskin sözleri dikkate alarak, daha özenli bir dil kullanmayı tercih etmiş olabilir.
Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2018 yılında AK Parti Grup toplantısında yaptığı konuşmada AİHM’nin Demirtaş kararına ser çıkarak demişti ki: "AİHM'nin verdiği kararlar bizi bağlamaz. AİHM'nin bugüne kadar biliyorsunuz terör örgütüyle ilgili verdiği birçok karar var. Hepsi de aleyhedir. Onun karşılığında bizim de yapabileceğimiz birçok şeyler vardır. Biz karşı hamlemizi yaparız, işi bitiririz."
Kabul edelim ki Türkiye’de siyasetin tekerleği biraz hamasetle ve sloganla dönüyor. Dolayısıyla şimdi oturup, ülkemizdeki siyasi anlayışı demokratik dünya ile mukayese etmek gibi bir yanılgıya düşmemek gerekiyor.
Coğrafya kader midir bilemem ama biz böyleyiz… Seçim kazanmak için hamasi nutuklar atar, gerçekliği olmayan siyasi söylemleri dillendiririz, sonunda tam aksine nutuklar atmak zorunda kalsak bile…


