1. YAZARLAR

  2. Ahmet Taşgetiren

  3. İddianame ve gerekçe yazma zorluğu
Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

İddianame ve gerekçe yazma zorluğu

A+A-

İddianamede birisi için ceza veya beraat talep edeceksiniz, gerekçede de birisi için verdiğiniz kararın sebeplerini açıklayacaksınız.

Birisini savcılar yapar diğerini yargıçlar…

Türkiye’de ağır bir “Yargı sorunu” var, bu, toplumun “güven aşınması” olgusuyla da ortaya çıkıyor, verilen kararların temyiz kademelerinde pek çoğunun bozulması ile de…

Hukukçular yasalarda pek fazla sorun olmadığını ama uygulamada ciddi sorunlar ortaya çıktığını ifade ediyorlar.

O da uygulayıcıların, daha somut ifade edilebilirse savcıların ve yargıçların (hakimlerin) liyakati – kişilik yapısı ile ilgili bir durum. (O da hukuk eğitiminin problemli niteliği ile.)

Demek ki iddianame sağlıklı yazılmıyor, hüküm sağlıklı verilmiyor.

Dünkü yazımda Feti Yıldız’ın “Bunlar hakimliğin meslek kuralları” diyerek Mecelle’den alıntıyla zikrettiği bir yargı insanında bulunması gerekli vasıfları aktardım. Şöyle deniyor Mecelle’de yargı insanının niteliği hakkında: 'hâkim (yargıç); hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metîn olmalıdır.' (hâkim yani yargıç; bilge, zeki, istikamet ehli, güvenilir, vakar sahibi, sağlam karakterli olmalıdır.”

CHP Grup başkan vekili Gökhan Günaydın da HSK seçimlerini Anayasa Mahkemesine götürürken yaptığı açıklamada “yargı insanının cübbesinde olmaması gereken üç şeyi -Cep, düğme ve rozet- olarak” açıkladı. Yani kimsenin karşısında cübbe iliklemez yargı insanı, cebi yoktur çünkü çıkar onu etkilemez ve rozeti yoktur, çünkü tarafsızdır.

Düğmesi olan, cebi olan ve rozeti olan insanlar ne sağlıklı iddianame hazırlayabilir ne de sağlıklı hüküm verip gerekçelendirebilir.

Tutukluyorsunuz insanları, tutuklama gerekçeniz tutarsız. “Hele bir tutalım” mantığı ile… Halbuki insani hukuk mantığı, özgür yaratılmış insanın bir saatini bile özgürlükten yoksun bırakmayı hukuksuzluk – zulüm sayar.

Tutukluyorsunuz, sonra içerde tutmak için gerekçe üretmeye başlıyorsunuz. Tutukluluk istisna olması gerekirken, tutuklamayı cezalandırmaya dönüştürmemek gerekirken, size emanet edilen yetkiyi, her nasılsa gördüğünüz lüzum üzerine mahkûmiyet gibi kullanmaya başlıyorsunuz.

Bütün zorlamalara rağmen ürettiğiniz iddianame yine de toplumun vicdanını tatmin etmiyor. Ama siz, her nasılsa o makamı elde etmişsiniz, insanlara yaptığınız kesenize kalıyor.

Ülkemizde içi boş iddianamelerle nice insanların hukuku ihlâl ediliyor.

Bizde “Nasıl olsa adalet sonunda gerçekleşir” gibi yargı kademelerine yönelik bir iyi niyet var. Bunun olması iyi ama ülkemiz son merhaleden sonra bile hukuksuzluklara tanık olunan bir yargı gerçeğini de barındırıyor.

Yüksek Yargının önemli günlerinde “Her şeye rağmen adalet” vurguları yapılıyor. Kimi zaman sıradan uyarıların kâfi gelmeyeceği düşüncesiyle “ilâhî adalet” ikazında bile bulunuluyor. Ama sahada adaletin mumla arandığı durumların da sonu gelmiyor.

İddianame safhasında sorunlar var.

Yargı safhasında sorunlar var.

Ülkenin yaşadığı olağanüstü iklimler, savcının da kimyasını etkiliyor yargıcın da… Özel yetkili savcı ya da özel mahkeme… Bunlar da ülkenin gerçeği oldu zaman zaman. Siyasi iktidar bu tür yapılanmaları devreye soktu. Onların yargı gücünü kullandı. Onlar da adalet – zulüm hududuna riayet etmeden operasyon yaptılar. Ama sonunda “zulüm dosyaları” oluştu.

Hâkim gerekçeli karar yazmak zorunda. Suçları saymak, ona tekabül eden ceza maddelerini titiz bir şekilde belirlemek, ağır suça hafif ceza vermemek, ya da tam tersi hafif suça, hatta suç bile olmayan şeye ağır cezalar yüklememek… Bunların tamamını “gerekçe”de ortaya koymak…

Ben yaşadım “El ele eylemleri” sırasında, Malatya’daki konferansta “Ankara’yı özgürlükler açısından yeniden inşa etmek lâzım” demişim, bu söz kasetten çözülürken “Ankara’yı imha etmek lâzım” diye çözülmüş, mahkemeyi uyarmışım “bu çözüm yanlış” diye, o günün DGM yargıçları bana “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek – TCK 312”ten ceza vermişler… Gerekçe: “Her ne kadar sanık “imha” demedim, “inşa” dedim diyorsa da “İnşa” da “imha”dan sonra gelir, onun için cezalandırılmasına…”

28 Şubat günleri… O günlerin Adalet Bakanı’nın ifadesiyle “312’inci maddenin aşırı kullanıldığı günler…”

Her siyasi iktidarın ayrı 28 Şubat’ı var bu memlekette… Bitmiyor 28 Şubat’lar… Seküler 28 Şubat, Milliyetçi – Muhafazakâr 28 Şubat… Al birini vur ötekine… İktidar ikliminin beklentisine uygun yargı durumları… İdam cezaları veriliyor gerekçesini iktidar yazıyor! Kaç can alındı bu hukuksuzluklarla?

Ne zaman hâkim hâkim olur, savcı savcı olur bu memlekette, bilmiyorum. Ne zaman iddianamede kişinin artıları – eksileri adaletli bir tarzda zikredilir, ne zaman yargılamada ortaya çıkan hüküm yürekleri tatmin eder, bilmiyorum. HSK seçimleri “Şu şundan, bu bundan” diye tasnif ediliyor… Adam resmen rozetini gösteriyor parmaklarıyla… Meclis’te adalet aranıyor.

Türkiye’nin yargı tarihi, iddianamelerin ve hüküm gerekçelerinin yargılandığı davalarla dolu. Demek tarih yargı mensuplarını da yargılıyor.

…..

Mayıs ortasındayız, neredeyse ağaçları don vuracak…

Ne zaman bahar gelir bu ülkeye?

Şöyle gençlerin – toplumun özgürce nefes alacağı bir bahar?

Anneleri de Silivri yollarına düşürebildik ya…

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.