Çözüm ve anneler
Acı yarıştırılacak bir şey değil ancak çok büyük olunca kendi acından başkasının acısına bakmamak, bakamamak ya da yarıştırmak da bir o kadar insani olabiliyor.
Elips Haber'de yer alan habere göre, Keşke olmasaydı ancak oldu; maalesef Türkiye’nin şehitleri, şehit aileleri, gaziler, cumartesi anneleri, faili meçhullerin aileleri gibi gerçek acıları var.
Türkiye eksiğiyle fazlasıyla bir çözümün içinden geçiyor ve bu sürecin en önemli aktörleri, yani bu meselede en ağır kayıpları verenler, olması gerektiği gibi Çözüm Komisyonu’nda; Çözüm Komisyonu, 19 Ağustos Salı günü şehit aileleri ile gazi dernekleri ile görüştü. 20 Ağustos Çarşamba günü Diyarbakır Anneleri dinlenecek. Çarşamba günkü toplantıya Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri de katılacak.
Komisyonda acılı aileler adına konuşan Şehit Aileleri sivil toplum kuruluşları şu şekilde açıklamalar yaptılar:
“Sayın cumhurbaşkanımızın bize gönderdiği mektupta yer alan ve bu süreçte hiçbir pazarlığa yer verilmediği, şehitlerin incitilmeyeceği ifadelerini garanti kabul ettik. Terörün bitmesini en çok biz şehit aileleri ve gaziler istiyoruz. Terörsüz Türkiye’yi destekliyoruz. İnanıyoruz ki yıllardır akan kan duracak.”
Terörsüz Türkiye huzurdur, güvendir, yatırımdır. Devletin kaynakları terörle mücadeleye değil eğitime harcanır. Terörsüz, kalkınmış bir Türkiye her şehrin eşit gelişmesi demektir. Terörsüz Türkiye süreci yeni bir başlangıçtır. Kardeşliğimizin ilmek ilmek işlenmesidir. Şehitlik, gazilik makamları kimsenin rant kapısı değildir. Şehit yakınlarına yakınlaşırken hassas olmalıyız. Şehit yakınlarımıza yaklaşırken “bile, ama ve fakatımıza” dikkat etmeliyiz.”
Hepimizin acısına doğrudan tanıklık ettiği Eren Bülbül’ün annesi Ayşe Bülbül de süreçle ilgili “Çözüm’ü desteklemeyeyim de ne yapayım, artık hiçbir anne evladından ayrı bayram geçirmesin” demişti.
Henüz Cumartesi Anneleri Komisyon’da konuşmadı ama kendi tanıklığımla söylemem gerekirse, evladının kemiklerini arayan annelerden birini ziyaret ettiğimde “Benim evladım gitti, gelmeyecek, ben buraya senin evladın da gitmesin diye yıllardır, her hafta geliyorum.” demişti.
Çözümün aktörleri, tarafları var ve hiç şüphesiz onların en önünde acılı aileler, anneler geliyor. Elbette tüm acılı aileler tek bir düşünceyi savunuyor diyemeyiz ancak birçok acılı aile, kendi canları bu denli yanmışken, sırf başka canlar yanmasın diye insanlığın en üst mertebesinden çözümü destekliyor ve barışa imkan tanınsın istiyorlar. İnanın, onların sözünün önünde de üstünde de bu süreçte bir başka söz bulunmuyor. Bu nedenle destekleri önemli, söyledikleri önemli…
Terörsüz Türkiye ve akabinde Kürt meselesinde bir çözüm arayışının işlediği bu süreçte, her ne kadar konuyla ilgili olanlar, konuyla ilgili fikir beyan etse de bu kadar can yakmış bir meselede konuşmak kolay değil. Bir şehit annesinin ya da bir cumartesi annesinin karşısına geçip konuşmak kolay değil ancak bundan ileri bir arsızlık var; acılı ailelerin önüne geçip konuşmak, kraldan çok kralcılık yapmak, çözüme karşı olmak, toplumu tahrik etmek gibi…
Ve sadece çözüme, terörsüz Türkiye’ye PKK’nın silah bırakması üzerinden karşı konum almıyorlar, toplumun milli ve manevi duygularını da tahrik ediyorlar. Kürt’üm demeyi yasaklayıp, “Türk’üm demek yasak oldu” yalanıyla ağlıyorlar, suça değil suçlunun etnisitesine bakıyorlar, tıklanmak için ne kim olduğu belli olmayan hesaplar üzerinden nefret saçıyorlar, Meclis’in önünde beyaz toros yakıyorlar, çocuklarını ABD’de doğurup, Türk milliyetçiliği popülizmi yapıyorlar, ülke bölünecek fitnesi yayıyorlar, resmen şiddet devam etsin diye kitleleri tahrik ediyorlar…
Ve bunları yaparken çok rahatlar, çünkü acı evlerine hiç uğramamış, uğramasın da. Çünkü evlatlarının toprağa koymak, kemiğini aramak zorunda kalmamışlar, kalmasınlar da. Çünkü ışıltılı ya da boş beleş hayatlarında hayatını kaybeden evlatlar da o evlatların acılı aileleri de sadece istismar edecekleri, üzerinden pirim yapabilecekleri bir mesele… Bu nedenle bu kadar rahat ve bu kadar pervasızlar, aksi olsaydı, o acılı aileler çözüm derken bunlar yattıkları yerden ölüm der miydi, diyebilir miydi?