1. YAZARLAR

  2. Mehmet Y. Yılmaz

  3. Bu kadar uzun yargılama olur mu?
Mehmet Y. Yılmaz

Mehmet Y. Yılmaz

Bu kadar uzun yargılama olur mu?

A+A-

Gelecek seçimde Ekrem İmamoğlu’nun, Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkmamasını sağlamak üzere yürütülen yargı projesinde takvim belli oldu.

Buna göre 3 bin 900 sayfalık iddianamenin tartışılacağı 402 sanıklı davada ilk duruşma önümüzdeki yılın 9 Mart’ında yapılacak.

Biliyorsunuz bu dava için dünyanın en büyük duruşma salonu da inşa ediliyor, salon ilk duruşmaya yetiştirilecek gibi görünüyor.

402 sanıktan 105’inin tutuklu olarak cezaevinde bulunduğu davanın 4 bin 600 iş günü içinde sonuçlandırılmasının öngörüldüğü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açıklandı.

Bir yılda 260 iş günü var. Bunların bir bölümünün de resmi ve dini bayram günlerine denk geldiğini varsayarak 250 gün diyelim.

İş günü hesabıyla 18 yıl 3 ay gibi bir süre yapıyor.

Bu hesapla, hakkında 2 bin 352 yıla ulaşan bir süre için hapis cezası istenen Ekrem İmamoğlu, davanın ilk aşaması bittiğinde 70 küsur yaşında olacak. İstinaftı, Yargıtay’dı ve olasılıkla yeniden yargılamaydı, tekrar istinaftı, Yargıtay’dı, AYM, AİHM filan derken 100 yaşına geldiğinde karar kesinleşmiş olacak.

Bu süre içinde de “tutuklu olarak yargılanmasına devam edileceğini” düşünecek olursanız ortaya çok ilginç bir “hukuk tablosu” çıkıyor.

Elbette savcılığın bu hesabı yaparken bildiği bir şeyler olmalı, bu hesaplamaya itiraz edecek bilgiye sahip değilim.

Ancak şunu biliyorum ki ceza yargılamaları bu kadar uzarsa adalet, adalet olmaktan çıkar.

Hep söylendiği gibi “geciken adalet, adalet değildir” de diyebiliriz.

Bu tablo bize başka bir soru daha sorduruyor: Türkiye, bin yıllık geçmişi olan masumiyet karinesinin unutulduğu bir ülke mi oldu?

Evrensel hukuk kurallarına göre, masum olduklarını kanıtlamak, Ekrem İmamoğlu ve birlikte yargılandığı sanıkların sorunu değildir.

Suçu, suç işlendiğini iddia eden makam kanıtlamak zorundadır.

Bu olayda suçu kanıtlamak için 4 bin 600 güne ihtiyaç duyuluyorsa bu biraz da iddianamenin aşırı şişirilmiş olmasından kaynaklanıyor.

Aşırı sanıklı, bol iddialı ancak buna karşın son derece az delilli bir iddianame!

Hatta kamuoyuna yansıyan haberlere bakacak olursak iddia, büyük ölçüde gizli tanık ifadeleri ile itirafçı / iftiracı ifadelerine dayanıyor.

Zaten CHP’nin oy potansiyelini çok aşan bir kitlenin bu soruşturmanın hukuki değil, siyasi olduğunu düşünmesinin nedeni de bu.

Ben de böyle düşünüyorum; bu davanın amacı Ekrem İmamoğlu’nu siyaset sahnesinden silmek.

Sonsuza kadar silmek demiyorum çünkü biliyorum ki keser, döner sap döner ülkesi burası.

Bugünün iktidar sahiplerinin hiç akıllarından çıkarmaması gereken bir şey bu.

Hiçbir iktidar sonsuza kadar süremiyor.

Türkiye’de de böyle, başka yerlerde de böyle oldu.

Ancak hukuk bir kere yolundan çıktı mı geriye dönmek çok zor oluyor ve her kötü hukuk uygulaması kendinden daha kötüsünün yolunu açıyor.

Tabii diyebilirsiniz ki Erdoğan seçimi kaybeder ve Türkiye bundan sonra hukukun normal yollardan işleyeceği bir ülke olursa bu dediklerinin hiçbiri gerçekleşmeyecek!

Evet, bu mümkün.

Evrensel hukuka ve kanunlara bağlı, insan haklarına saygılı bir yargı düzeni kurulduğu gün bu hesapları sil baştan yapmak gerekir.

Kim bilir, belki de bu kez hesaplar başkaları için yapılmaya başlanır; bilmek için falcı olmak lazım.

Türkiye yıllarını ve enerjisini bu tür siyasi kavgalarla tüketti, tüketmeye de devam ediyor.

Rahmetli gazeteci Metin Toker’in bir vakitler yazdığı gibi; “burası Türkiye, burada Türkler yaşıyor ve böyle yaşıyorlar!”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar