
Abdullah Öcalan'dan yeni yıla girerken 'DSG' ve 'Suriye' mesajı
.
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın yeni yıl mesajında, DSD ve Şam arasındaki entegrasyon sürecine işaret edilerek, "Mutabakatın uygulanması süreci rahatlatacak ve hızlandıracaktır. Türkiye'nin bu süreçte kolaylaştırıcı, yapıcı ve diyaloga açık bir rol üstlenmesi hayati önemdedir" denildi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), PKK’nin lideri Abdullah Öcalan'ın yeni yıl mesajını paylaştı. Mesajda, Barış ve Demokratik Toplum Süreci ile Suriye Demokratik Güçleri (DSD) ve Şam arasında imzalanan 10 Mart Anlaşması'na dair önemli mesajlar yer aldı.
DEM Parti, Abdullah Öcalan’ın 30 Aralık 2025 tarihli yeni yıl mesajını kamuoyuyla paylaştı. "Yeni yıl, savaşın değil barışın yılı olsun" başlığıyla yayınlanan mesajda, Ortadoğu'daki krizler, Kürt meselesinin çözümü, kadın özgürlüğü ve özellikle Suriye'deki entegrasyon süreci üzerine önemli değerlendirmeler yer aldı.
"10 Mart mutabakatı süreci hızlandıracaktır"
Öcalan mesajında, Suriye'deki kaotik durumun demokratikleşme ihtiyacını ortaya koyduğunu belirtti. DSG ile Şam yönetimi arasında 2025 yılı içinde imzalandığı belirtilen "10 Mart Mutabakatı"na atıfta bulunan Öcalan, şu ifadeleri kullandı:
"Suriye’de ortaya çıkan kaotik tablo demokratikleşme ihtiyacının açık bir yansımasıdır. SDG ile Şam yönetimi arasında 10 Mart’ta imzalanan mutabakat çerçevesinde dile getirilen temel talep, halkların kendi kendini bir arada yönetebileceği demokratik bir siyasal modeldir. Bu yaklaşım, merkezi yapıyla müzakere edilebilir demokratik bir entegrasyon zeminini de içinde barındırmaktadır. 10 Mart Mutabakatı’nın uygulanması, süreci rahatlatacak ve hızlandıracaktır."
Türkiye'ye "kolaylaştırıcı olun" çağrısı
Mesajın en dikkat çekici bölümlerinden biri Türkiye'ye yönelik çağrı oldu. Suriye'deki çözüm sürecinin Türkiye'nin iç barışıyla da bağlantılı olduğunu savunan Öcalan, Ankara'nın tutumunun hayati önem taşıdığını vurguladı:
"Türkiye’nin bu süreçte kolaylaştırıcı, yapıcı ve diyaloga açık bir rol üstlenmesi hayati önemdedir. Bu hem bölgesel barış açısından hem de kendi iç barışını güçlendirmesi bakımından da kritik bir öneme sahiptir."
"Kürt meselesi güvenlikçi yöntemlerle çözülmez"
Bölgede yaşanan etnik ve mezhepsel çatışmaların kökeninin "böl, yönet ve tahrik et" stratejisine dayandığını ifade eden Öcalan, Kürt meselesinin çözümünde güvenlikçi politikaların terk edilmesi gerektiğini belirtti. Öcalan, "Sorunun çatışma, savaş, askeri ve güvenlikçi yöntemlerle değil; halkların iradesini esas alan demokratik bir zemin üzerinden ele alınması hayati önemdedir" değerlendirmesinde bulundu.
"Pozitif devrim" ve kadın özgürlüğü vurgusu
Ortadoğu tarihini savaş ve yıkımlarla dolu "negatif devrimler" tarihi olarak niteleyen Öcalan, buna karşılık "pozitif devrim" önerisinde bulundu. Barışın bir sonuç değil, yeni bir başlangıç olması gerektiğini belirten Öcalan, kadın özgürlüğü konusundaki hassasiyetini de yineledi:
"Unutmamak gerekir ki kadın özgürleşmeden toplumun özgürleşmesi mümkün değildir. Erkek egemen zihniyet çözülmeden savaş kültürü sona ermez, barış kalıcı hale gelemez."
Öcalan mesajını, yeni yılın savaşların değil, demokratik uzlaşının yılı olması temennisiyle sonlandırdı.
Öcalan'ın mesajı şöyle:
"Yeni yıl, savaşın değil barışın yılı olsun
Yeni bir yıla girerken, geçtiğimiz yüzyıl boyunca emperyalist saldırılar ile iç içe gelişen milliyetçiliğin Ortadoğu’yu nasıl derin çatışmalar, yıkımlar ve toplumsal yarılmalarla karşı karşıya bıraktığını tekrar hatırlamak zorundayız. Bugün bölgede yaşanan mezhepçilik ve etnik milliyetçiliklerin tümü, köklerini bu yakın ve acı dolu tarihten almaktadır. Ne yazık ki hegemonik sistemin 'böl, yönet ve tahrik et' stratejisi farklı biçimler altında sürdürülmektedir.
“Barış ve Demokratik Toplum perspektifi yalnızca bir tercih değil, tarihsel bir zorunluluk”
Tam da bu nedenle zorluklara rağmen geliştirdiğimiz Barış ve Demokratik Toplum perspektifi yalnızca bir tercih değil, tarihsel bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. Eğer doğru ve anlaşılır değerlendirilirse bu perspektif yeni çatışmaların önüne geçebilecek, halkların birlikte, eşit ve özgür yaşamını mümkün kılabilecek bir panzehirdir. Önümüzdeki dönemde temel sorumluluğumuz, kısa sürede ortaya çıkabilecek yeni bir çatışmayı engellemek ve telafisi mümkün olmayan sonuçların önüne geçmektir.
Orta Doğu’da derinleşen krizler ve politik çatışmalar, binlerce yıldır süregelen despotik, iktidar odaklı devletçi uygarlık anlayışının tıkanmasının ve sürdürülemezliğinin kaçınılmaz sonucudur.
Bu krizlerin merkezinde yer alan Kürt meselesinin çözümü ise, ancak toplumsal barış ve demokratik uzlaşı ile mümkündür. Sorunun çatışma, savaş, askeri ve güvenlikçi yöntemlerle değil; halkların iradesini esas alan demokratik bir zemin üzerinden ele alınması hayati önemdedir.
Unutmamak gerekir ki kadın özgürleşmeden toplumun özgürleşmesi mümkün değildir. Erkek egemen zihniyet çözülmeden savaş kültürü sona ermez, barış kalıcı hale gelemez. Bu nedenle kadın özgürlüğünü, demokratik toplumun kurucu ve vazgeçilmez ilkesi olarak ele alıyorum.
Suriye ve DSG mesajı
Suriye’de ortaya çıkan kaotik tablo da demokratikleşme ihtiyacının açık bir yansımasıdır. Yıllarca süren tekçi, baskıcı ve kimlikleri inkâr eden yönetim anlayışı; Kürtlerin, Arapların, Alevilerin ve tüm halkların özgürlük ve eşitlik talebini daha da güçlendirmiştir. SDG ile Şam yönetimi arasında 10 Mart’ta imzalanan mutabakat çerçevesinde dile getirilen temel talep, halkların kendi kendini bir arada yönetebileceği demokratik bir siyasal modeldir. Bu yaklaşım, merkezi yapıyla müzakere edilebilir demokratik bir entegrasyon zeminini de içinde barındırmaktadır. 10 Mart Mutabakatı’nın uygulanması, süreci rahatlatacak ve hızlandıracaktır.
Türkiye’nin rolü
Türkiye’nin bu süreçte kolaylaştırıcı, yapıcı ve diyaloga açık bir rol üstlenmesi hayati önemdedir. Bu hem bölgesel barış açısından hem de kendi iç barışını güçlendirmesi bakımından da kritik bir öneme sahiptir.
Ortadoğu’nun modern tarihi, büyük ölçüde ‘negatif devrimler’ tarihidir. Savaş, zorbalık, inkâr ve yıkım… Buna karşılık önerdiğimiz ise ‘pozitif devrimdir’. Yani toplumun demokratik, barışçıl ve ahlaki-politik yöntemlerle yeniden inşa edilmesidir. Israrla savunduğumuz barış bir sonuç değil, yeni bir başlangıç olmak durumundadır. Ve barış içerisinde yürütülecek hak, hukuk ve demokratikleşme mücadelesi nefret, karşıtlık ve öfkeyi ortadan kaldıracak ve herkes için yeni bir yaşamın kapısını aralayacaktır.
Bu bilinçle, yeni yılı savaşların, yıkımın ve ayrışmanın değil; demokratik uzlaşının, barışın ve halkların ortak geleceğini birlikte inşa etme iradesinin yılı haline getirmeyi diliyorum.
Yeni yılın Türkiye, Ortadoğu ve Dünya’da barışa, özgürlüğe ve demokratik bir geleceğe kapı aralamasını temenni ediyor; başta mücadele eden halklar olmak üzere, tüm dostların yeni yılını kutluyorum.
Yeni yılın tüm halklarımıza barış ve onurlu bir yaşam getirmesini diliyor, sevgi ve selamlarımı iletiyorum.
Bu dönem, kadın özgürlüğüyle güçlenen, halkların barış içinde demokratik değerlerle bütünleştiği bir dönem olacak.”
rudaw


HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.