Yanlış örneklere heves etmek, yanlış fikir

Mustafa Karaalioğlu

Giderek daha güvensiz hale gelen ve bir sonraki tablosu belirsizleşen dünyayı popülist, bencil, ötekileştirici liderler yönetiyor. Dünyanın güvensiz ve belirsiz olmasına bu liderlerin yönetim tarzı yol açıyor. Trump, Putin, Netanyahu, Şi gibi liderler, bu tarafta Obran gibi yandaşları… Bazıları demokrasi sayesinde iktidar olsa da hepsinin ortak noktası, demokrasi ve hukuka karşı sistematik bir mücadele içinde olmalarıdır. Hatta demokrasinin gerilemesinden mutluluk duymaları.

Zengin, güçlü ve askeri üstünlüğe sahip ülkeler için de kuralsızlık bir maliyettir ama uzun sürmediği müddetçe ölümcül sonuçlar doğurmaz. Kuralsızlık onları daha zengin yapmasa da Trump örneğinde olduğu gibi hiç olmazsa heveslerini alırlar. Mesela, Trump’ın Çin’e yüksek gümrük vergisi koymaya teşebbüs edip geri adım atmasında görüldüğü gibi sınırlarını anlarlar, dururlar. Dolayısıyla süper güçler demokrasiyi gerileterek bir müddet durumu idare edebilirler. Sonra kurumlar mecburen yeniden işlemeye başlar.

Ancak daha az zenginler ve zenginleşme yolunda çaba gösteren ülkeler için demokrasi ve hukuk olmazsa olmaz kıymettedir. Çıkarları ve güvenlikleri demokrasi içinde kalmak ve bunu geliştirmektedir. Küresel rüzgarlara kapılamazlar… Kurallı ve öngörülebilir olmak zorundadırlar ve iç barışlarını tehdit edecek kadar savrulma lüksleri yoktur. Böyle savrulmaların sonucu fakirlik, işsizlik, enflasyon, döviz krizi ve yabancı sermayeden mahrum kalmaktır. Türkiye’nin uzun süredir içinde bulunduğu demokrasiyi geriletme ve hukuku hiçe sayma rallisinin sonuçları gibi. Bu değerler eksildikçe sofradan ve cüzdandan da eksilir, hiçbir hedef tutturulamaz. Tecrübeyle sabit.

Bir başka ifadeyle, dünyada demokrasinin gerilemesi ve bazı ülkelerde eski değerini kaybediyor görünmesinden heyecan duymanın akıl ve mantıkla bağdaşır tarafı yoktur. Sadece yıkıcı ekonomik sonuçlar değil demokrasinin azalması aynı zamanda zaten iyi işlemeyen küresel rekabette avantaj kaybı ve şiddetli ötekileştirme getiriyor. Adil rekabete en çok ihtiyaç duyanlar da bizim gibi gelişmekte olan ülkelerdir. Din ve bölge temelli ötekileştirmeden en çok zarar görecek olanlar da… Sadece Trump-Netanyahu ittifakının ürettiği ve hâlâ üreme potansiyeli bulunan problemlere bakmak yeter. Ülkelerinde uyguladıkları modelin daha vahşi olanını dünyaya yayıyorlar ve kural tanımazlıkları yanlarına kâr kalıyor. Geride yıkım, ölüm ve toparlanması seneler sürecek dağılmış bir ekonomi bırakarak ilerliyorlar.

Bundan daha ürkütücü olanı ise dünyanın geri kalanının bu modeli benimsemesi olacaktır. Avrupa’da aşırı sağın yükselmesi, diğer bölgelerde de özellikle yayılmacı hevesleri olan rejimlerin ABD’den cesaret bulup ellerini tetiğe götürmeleri. Ki, zaten her iki eğilim de bir süredir güçleniyor. İstikrarsızlaşan ülkeler, çatışmaya yakın bölgeler ve huzursuz toplumlar da dünyanın kâbus senaryosudur.

Kimse demokratik dünyanın kusursuz olduğunu iddia etmiyor. Ama geleneksel eksikleri ve başta gelir dağılım adaletsizliği olmak üzere çözemediği problemlere rağmen demokrasinin alternatifi yoktur. Trump gibi popülist örnekler ya da Çin, Rusya gibi zaten demokratik olmayan modeller de asla alternatif değildir. Neticesi baskı, kısıtlama ve temel haklardan mahrumiyet olan yönetimler esasen model de sayılamazlar.

Heveslenmemek lazım... Fırsat demokrasinin gerilemesinde değildir. Aksine bu küresel sersemliği fırsat bilip demokrasi sermayesini artırmak lazımdır. Çıkarımız da buradadır, çıkışımız da.